“Gerekeni” biz yaparız! Onlar söyleneni yapar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi‘nin “Şehir hastaneleri ile konusunda muhalefetin sesi biraz kesildi. Nasıl karşılıyorsunuz?” sorusuna “Valla Abdülkadir Bey artık köşenden gereğini yapacaksın. Bak Ahmet bey (Hakan) gereğini yapıyor” şeklinde yanıt verdi. Halktv.com.tr yazarı Mustafa Kemal Erdemol, yaşanan bu diyalogla ilgili bir yazı kaleme aldı.

Görüşlerime değer vermişlerdi herhalde, sağolsunlar, yabancı bir gazeteci olarak bana da sormuşlardı bir anket çalışmasında, “gazetecilik meslek midir?” diye.

Çok da düşünmeden, nasıl oldu bilmiyorum, “hayır, değildir” cümlesi çıkıverdi ağzımdan. İnternet sayesinde herkesin bir yerlere haberler ulaştırdığı, telefonunun kamerasıyla haberlik görüntüler paylaştığı bir dönemdi. Verdiğim yanıtın isabetli oluşuna inanmam bundandı belki de. Buna “vatandaş gazeteciliği” diyenler de vardı, bilirsiniz. Bu tür gazeteciliğin, sınırları, engelleri aşıp hedef kitlelere haber ulaştırılmasında sayısız faydaları vardı tabii. Ama “klasik gazeteciliği” öldüren bir yanı da vardı. Bu nedenle “gazetecilik meslek değildir” demiştim. Çünkü herkesin yaptığı bir iş olmuştu artık. Herkesin yaptığı bir iş de meslek değildir. Ama kiralık katil ya da hayat kadınlığı bir tür “meslektir”. çünkü bunları herkes yapamaz. Yapamadığı için de, herkesin değil kimilerinin “mesleği”dirler.

Artık ‘meslektir’ derim

Cumhurbaşkanının milyonların gözü önünde, isim de vererek, “gerekeni yapmalarını” emrettiği figürleri görünce, o soru şimdi sorulsa, bu kez “gazeteciliğin” meslek olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla. Çünkü o adı geçenlerin yaptığı “gazeteciliği” de herkes yapamaz, sadece ama sadece onlar, onların meşrebinde olanlar yapabildiği için “gazetecilik” “meslektir” gerçekten de. Kaç gerçek gazeteci, egemenin “gerekeni yap” buyruğunu içine sindirebilir ki?

Hükümet yanlısı gazetecilik diye bir kavram var, bilinir. Ülkemize özgü bir olgu da değildir bu. ABD’de de, Batı’da da rastlanır zaman zaman, bizdeki kadar pespaye olmasa da. Bu kavramın babası da William Thomas adlı biriydi. “Gazetecilik sadece bilgi aktarmak değildir, daha fazlasıdır” dediğini okumuştum bu zatın bir zamanlar. Hükümet yanlısı gazeteciliği savunurken söylemiştir bunları. Gazeteciliğe asıl misyonundan farklı anlamlar yükleyip onu bir iktidar aracı gören biriydi Thomas. Bu görüşleri, Marx’ın medyanın ideolojik üstyapı aygıtı olduğu tespitine haklılık kazandırıyor bu arada. Cumhurbaşkanının “gerekeni yapın” dediği o figürler de “gazeteciliğin sadece bilgi aktarmak” olmadığına inanan hükümet yanlısı “gazeteciler” kuşku yok ki.

Aslında gazeteci kalmak zordur bizim ülkede. İkbal arayışında olanların “hükümet ya da güç yanlısı” olmasına çok rastlanır meslekte. Nesnel olma erdemi olmayanların çıkar amaçlı tarafgirliklerine de tanığız. Bunlara “Partizan Gazeteci” de denir. Asla itiraf etmezler, asla “öyleyiz” demezler ama öyledirler. Partizanlıkları toplumun kodlarına uygun “vatan, milli çıkar, din, mukaddesat” vs gibi “değerlerle” örtülüdür. Sorun o “gerekeni yapan” gazetecilere(!) size yaptıklarını bu kavramlarla savunacaklardır.

Çağdışı ama güne uygun

Abdülkadir Selvi, bir 19. Yüzyıl gazetecisidir örneğin. O yüzyılın partizan Amerikan gazetelerinin mensuplarından bir farkı yoktur. O dönemin ABD’li partizan gazetecileri haberleri, yorumları utanmadan, sıkılmadan partizanca amaçları doğrultusunda değiştirirlerdi. Yalan haberleri, gerçeklikten uzak yorumları ile şüphecileri dönüştürür, kararsızları etkilerlerdi. Selvi çağın dışındadır ama “günümüze” hayli uygundur. “Günümüzü” her anlamda “çağın dışına” çıkaranların “gerekeni yapması”nı beklediği biridir.

Selvi ile “gerekeni yapan” gazeteciler(!) gazetelerin kamu politikası konularında vatandaşları haberdar etmekle yükümlü olduğuna inanmazlar. Çünkü yaptıkları “gazetecilik” bizim mesleğimiz olan gazetecilik değildir. Yaptıkları Partizan Gazetecilik’tir kuşku yok ki. Pembe gazetecilerdir biraz da. Paul Getty için hazırlanan bir gazeteden söz ederlerdi. Sabahları kötü haberler okumaktan bıktığı için etrafındakiler ona içinde hep mutlu haberlerin olduğu özel gazete hazırlardı. Pembe Gazetecilik (LGBTI+’ların Pembe gazeteleri ile karıştırılmasın) tanımı buradan gelir. Sınırları belli, tek kişiyi mutlu etmeye yarayan bu tür gazeteciliğin selvilerde aldığı hal bir başka tabii. Boşuna ona “gerekeni yap” denmiyor.

BU ülkede “iktidara yakın gazeteci olmayı hep sevdim” deme dürüstlüğünü gösteren tek gazeteci Ertuğrul Özkök’tür. Elbette eleştirimizden muaf tutmaz onu bu “dürüstlüğü” ama selvigillerin objektif gazetecilik yapıyor sahteliklerinin yanında “samimi” bir tutumdur onunki. Bakın neleri takdir eder hale geldik.

Taraf olmak da haktır

“Gerekeni yapan” gazetecilerin(!) sahtelikleri her sahtelik gibi tiksinti uyandırıyor insanda. Oysa taraf olmak da bir haktır. Gerçeğe bağlılık duygusu gelişkinse kişi, tarafken de objektif olabilir pek ala. Ben kendimi böyle tanımlayan, taraflı bir gazeteciyim, örneğin. Tarafsız olmak, herhangi bir kişi, grup veya bakış açısına karşı önyargılı olmamak anlamına gelir derler. Benim önyargılarım yok ama doğrularım var. O nedenle tarafsız olamam. Ancak bu inandıklarıma ters düşen bir “gerçeği” iletmeme engel olmadı hiç, olamaz da.

Gazetecilik, güçlünün, zenginin, hele hele bir egemenin dilinde “atıl kurt” komutuna kayıtsız şartsız uymak değildir. Gazetecilik, güçlünün, zenginin hele hele bir egemenin yararına, narkotik köpeği gibi sağı solu koklayıp karşıtlara kullanılacak “malzeme” bulmak hiç değildir.

Bir Cumhurbaşkanı’nın “gerekeni yapan” gazetecilerine (!) bir de gerçekten “gerekeni yapan” gazetecilere bakın. “Gerekeni yapan” gazeteciler tarih oldu beyefendi. Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Namık Tarancı, Musa Anter, Metin Göktepe artık yoklar.

Beyefendinin “gerekeni değil”, “söylediğini yapan” gazetecileriyle (!) baş başa kaldık.

Umarım tarih “gerekeni yapar”.

Siyaset Haberleri