Fenerbahçe için tarihe not düşülecek günlerden biriydi bugün.
Kadıköy’de kulübün geleceğini belirleyecek kongre rüzgârı eserken, Kasımpaşa’da üç puan için ter döküldü. Taraftarın heyecanı, hem sandıklarda hem sahadaydı. Kongre salonunda Sadettin Saran sesleri yükseldi. Saran yeni başkan olurken, yedi yıldır Fenerbahçe’yi yöneten Ali Koç, bu kez kaybedendi.
Futbolun yazılı olmayan anayasasıdır bu: “Başarı şampiyonlukla ölçülür.”
Ne kadar proje, ne kadar yatırım olursa olsun, şampiyonluk yoksa güven oyu da yoktur. Bu aslında hayatın da kuralıdır. İnsan ne kadar emek verse de, sonucu belirleyen şey zaferdir. Felsefecilerin dediği gibi, “hakikat başarıda değil, süreklilikte” olsa da; tribünler için gerçek daima skor tabelasındadır.
Kongreden sonra gözler sahaya çevrildi. Merak edilen soru şuydu: Yeni yönetim sahadaki oyunu olumsuz etkileyecek mi?
Çünkü Tedosco’yu getiren, transferleri yapan, mevcut kadroyu kuran Ali Koç yönetimiydi. Üstelik Sarı-Lacivertliler ilk 5 maçta lider Galatasaray’ın 4 puan gerisine düşmüştü; artık kayba tahammül yoktu.
Tedesco, riskli bir satranç hamlesi yaptı. Alanyaspor maçının en kötülerinden Talisca’yı tek forvet sahaya sürerken, En-Nesyri kulübede bekledi. Asensio ise ilk kez on birdeydi. Ve daha üçüncü dakikada, Kerem’in ince asistini gole çevirerek Fenerbahçe’yi öne geçirdi.
Ama Asensio'nun bu golü olmasa, ilk 45 dakikada Kerem’in kaçırdığı pozisyon dışında Fenerbahçe’nin futbol adına ortaya koyduğu pek bir şey yoktu. Oyun ağır, temposuz ve temassızdı. Kasımpaşa da farklı değildi; pressiz, ruhsuz bir futbol sergiledi. Devrenin son dakikasında Cafu kırmızı kart görünce de 10 kişi kaldılar.
Ama eksik kalan Kasımpaşa ikinci yarıya sanki fazlaymış gibi başladı. Fenerbahçeli futbolcular ise kongre salonunun gölgesinde gibiydi; yeni başkanın ağırlığı mıydı, Ali Koç’un vedasının yarattığı belirsizlik mi bilinmez, sahada sadece bedenleri vardı, ruhları yoktu.
Top Kasımpaşa'nın ayağında daha özgürdü ve Fenerbahçe’nin pasları zincire vurulmuş gibiydi. Sarı-Lacivertliler öylesine etkisizdi ki, Kasımpaşa çok kolay tehlike yarattı ve dakikalar 64’ü gösterdiğinde Hajradinoviç sahneye çıktı. Attığı golle skoru eşitledi.
Şampiyonluk hedefleyen bir takımın bu gole bir karşılık vermesi gerekir değil mi?
Ne gezer.
Fenerbahçe ne bir silkiniş, ne de bir direnç gösterdi. Aksine daha etkili olan, pozisyon bulan Kasımpaşa'ydı. Savunmada Skriniar ve İsmail olmasa ikinci, hatta üçüncü golü bile bulabilirlerdi.
Sonuçta maç 1-1 bitti ve Fenerbahçe 2 puan daha yitirdi. Yarın Galatasaray Konyaspor'u yenerse ilk 6 haftada puan farkı 6 olacak.
İşin daha düşündürücü bir yanı var.
Sezonun ilk haftasında Göztepe 10 kişi kalmış, Fenerbahçe 2 puan bırakmıştı. Ardından Trabzonspor eksik kalmış, sarı-lacivertliler zar zor galip gelebilmişti. Son olarak Kasımpaşa karşısında da aynı tablo yaşandı.
Rakiplerin eksilmesi Fenerbahçe için avantaj olmuyor, tam tersine oyunu kilitliyor. Topa daha çok sahip olan sarı-lacivertliler, temposunu düşürüyor, yaratıcılık eksikliği net biçimde ortaya çıkıyor. Psikolojik gevşeme de eklenince eksik rakipler daha dirençli hale geliyor.
Bu tablo, Fenerbahçe’nin eksik rakiplere karşı kilidi açacak bir oyun aklına hala sahip olmadığını gösteriyor.
O akıl olmadığı sürece şampiyonluk hayalden öteye geçemez.
Avrupa mı?
O da hüsran olur!.