Eski Denizbank Şube Müdürü Seçil Erzan’ın “dolandırıcılık” suçlamasıyla yargılandığı davanın ikinci celsesi geçtiğimiz cuma sabahı başladı. Saatler gece yarısını geçtiği halde tüm tanıkların ifadeleri alınamayınca celseye ara verildi, böylece pazartesi sabahı yeniden Çağlayan Adliyesi’nin yollarına düştük.
77 yıldan 252 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan tutuklu sanık Seçil Erzan, ilk duruşmada olduğu gibi yine uzun bir süre ifade verdi. İnsanların vaat edilenin çok üzerinde paralar kazandıklarını tekrarlayarak, “Evler, arabalar, arsalar aldılar. Topladığım parayı bir saat sonra başkası alıyordu. Ben arabanın para dolu bagajını açınca kapışıyorlardı. MASAK herkesin hesaplarını incelesin. Bir ben canımla kaldım burada! Kimseye derdimi anlatamıyorum. Herkes yer içer, hesabı Seçil öder!” dedi. O ağlamaklı bir ses tonuyla konuşmasını sürdürürken daha önce savcıya verdiği iki ifadeyle mahkemedeki ilk ifadesini düşündüm. Erzan’ın bu süreçte doğruyu söylediği tek bir an varsa o da, “İnsanları ikna etmek için herkese farklı bir yalan söyledim” dediği an olsa gerek. Şu ana dek ikisi savcılıkta ikisi mahkemede olmak üzere dört kez kendini ifade etme şansı buldu. Ve bunların hiçbiri bir diğeriyle örtüşmüyor.
Banka müdürü olduğunu hatırladı!
Erzan ilk ifadesinde, “Yaptıklarımın bankayla hiçbir ilgisi yok, ben insanları kandırdım, çok utanıyorum” dedi. Avukatını değiştirdiği ikinci ifadesinde, “Banka yönetimi beni alıkoydu, zorla serum verdiler” dedi. Bu iki ifadesinde 2012’den beri Fatih Terim’in finansal danışmanı olmasına rağmen kendisinden fon için para almadığını ısrarla tekrarladı. Çıktığı ilk duruşmada ise fonun oluşmasına neden olan ilk 300 bin doları Terim’den aldığını ve yıllarca ünlü teknik direktöre 50 – 100 bin dolar aylık ödeme yaptığını söyledi. Fakat ikinci duruşmada Terim’in adını bile anmadı. Hatta cuma günü, “Ben kimseye fon demedim. Gizli bir işlem dedim. Bankada gizli yapılıyor dedim. İnsanlara bir sürü yalanlar söyledim, kimilerine gizli fon dedim” ifadelerini peş peşe sarf edince salonda gülüşmeler oldu. Erzan, daha önce hiç kullanmadığı, “Ben banka müdürü olmasaydım kimse bana para vermezdi” cümlesini o kadar çok tekrarladı ki durum tuhaf bir hâl aldı. Bir ara suçlamaların muhatabı kendisi değilmiş gibi, “İnsanlar parasını kaybetti, hâlâ alacağı olanlar var. Mesela Emre’nin ne günahı var? Semih Kaya oradan almış etmiş” deyince salondan bu kez kahkahalar yükseldi.
Rezan Epözdemir’in ‘tuhaf’ şovu
Fakat ikinci duruşmaya damga vuran olay, Selçuk İnan, Emre Çolak, Fernando Muslera ve Musa Mert Çetin’in avukatlığını üstlenen (ama her fırsatta bu işi bedelsiz yaptığını iddia eden) avukat Rezan Epözdemir’in, Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’le ilgili iddiasıydı. Duruşmada Erzan ve kuzeni Tanın Yılmaz arasında 28 Ocak 2023’te gerçekleşen bir whatsapp yazışmasını okuyan Epözdemir, “Kuzeniniz ‘Nerede bu şişko uyuz, yurt dışı mı?’ diye soruyor. Siz de ‘Megeve, Fransa’ diyorsunuz. Bu kez Tanın, ‘Oh vallahi yesinler gezsinler. Hacı, bunlar parayı nereden buluyor ki, şunların hesap hareketlerine bakalım mı?” diye soruyor. Siz de, “Hacı ben bunları ihya ettim zamanında” diyorsunuz. Yazışmalarda bahsi geçen kişi Hakan Ateş olabilir mi? Yazışmada no: 3 ve no: 4 dediğiniz kişiler kimdir?” diye sordu. Ve mahkeme heyetine ve salondakilere Hakan Ateş’in bir kayak pistinde arkadaşlarıyla çekilmiş bir fotoğrafını gösterdi. Fakat Erzan, bu iddiayı yalanlayarak, “Tanın’la eşi Merve’nin kız kardeşlerinin Megeve’e kayağa gitmeleri hakkımda konuşuyorduk. Bahsedilen kişi kesinlikle Hakan Ateş değil. No 3 ve no 4 de Merve’nin kız kardeşleridir” dedi. Erzan’ın yanıtına rağmen fotoğrafları mahkeme heyetine sunan Epözdemir, yazışmada geçen tatildeki kişilerin fotoğrafta yer alan kişiler olduğunu, yazışmada geçen ‘uyuz’, ‘şişko’, ‘yüzde 50 pay alan’ ve ‘parayı alıp zenginleşen’ kişinin Hakan Ateş olduğunu tekrarladı. Epözdemir’in bu iddiasını ertesi gün CNN Türk canlı yayınında anlattığını görünce gözlerime inanamadım.
Aynı gün Hakan Ateş, görüntülerin iddia edildiği gibi 2023’te Megeve’de değil 2021’de Erzurum Palandöken’de çekildiği bilgisini basınla paylaştı ve o fotoğraflarının yayınlandığı bir cemiyet dergisinin sayfalarını kanıt olarak gösterdi.
Yazışmanın tarihi olan 28 Mart’ta ise resmi bir toplantı için Mısır’a gittiğini belirten Ateş, Epözdemir hakkında ‘iftira ve hakaret’ iddiasıyla suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı.
Fatih Terim’in adı anılmaz oldu
İşte böyle renkli bir duruşma akıp gidiyordu ki, pazartesi akşamı sanık Nazlı Can’ın avukatı Arif Hikmet Can, celsedeki bir tuhaflığa dikkat çekerek, ”Seçil Hanım’ın bütün ifadeleri birbiriyle çelişiyor. İki gün boyunca kimden ne aldıysa saydı durdu. Bu saate kadar bekledim, biri söyler diye. Ama söz sırası bana gelene kadar kimse bahsini açmadı. E hani Seçil Hanım, Fatih Terim’den de para almıştı? Kendisi anlattı burada. Niye artık onun adını bile anmıyor?” dedi. Hâkime hanım, “Ne alakası var?” diye sordu. En az benim kadar şaşıran avukat, “Nasıl ne alakası var? Fatih Terim fonu değil miydi bu fonun adı? Seçil Hanım’ın, Fulya Terim’e havale ettiği 16 bin dolar nedir? Nur Erkasap’ın hesabına yatırılan milyonları da kimse sormuyor. Terim çiftine ve Erkasap’a verilen paraların tespit edilmesi gerekmiyor mu?” diye sordu. Buse Terim’in avukatı, Can’a itiraz ederek, “İddianamede olmayan birini dosyaya bağlamak için bunları söylüyorsunuz. Basına malzeme vermek için yapıyorsunuz” dedi. Eşi, kızı, damadı, şoförü, basın danışmanı, kırk yıllık yardımcı antrenörünün eşi hakkında iddialar ve tapeler varken… Fatih Terim’in kendisi bu dosyada neden yok? Aslında kamu adına hâkime hanımdan beklentimiz, mahkemede sarf ettiği ‘ne alakası var?’ sorusunun cevabını bulmasıdır. Veya bu fona adını veren Fatih Terim’in Seçil Erzan’la nasıl bir alakası var? Hatta banka hesaplarını Seçil Erzan’ın milyon dolarlarına açan ve onun için bol sıfırlı senetler imzalayan Nur Erkasap’ın, Terim ailesiyle ne alakası var?
“Çatır çatır alacağız paramızı bankadan”
Özetle bu celsenin akılda kalan yanı, adı fonla anılan Fatih Terim’i bu davadan silmek için çabalayanların bankanın üst yönetimini kamuoyu nezdinde ‘suçlu’ ilân etmeye çalışmasıydı. Bunun için gerekirse iftira atmaktan dahi kaçınmayacaklarını gözlerimizle gördük. Seçil Erzan, ilk günden beri sıkça tekrarladığı “Bende para yok” cümlesini yine dilinden düşürmedi ve mağdur ettiği insanlara ‘tahsilat’ için bankayı işaret etti! Ve bence niyetini gayet açıkça ortaya seren bir cümleyi ağzından kaçırarak, “Zaten ben son ana kadar banka çözecek ve bu paraları ödeyecek diye bekledim. Bu yüzden verdim o rakamları banka yönetimine. Ama sonunda ben borçlu çıktım” diye konuştu. Müştekilerden birinin celse arasında yanımızdan geçerken, “Çatır çatır alacağız paralarımızı bankadan” demesi de benzer bir temenni içeriyordu. İlerleyen süreçte banka aleyhine açılan tazminat davalarından nasıl bir karar çıkacağını bilemiyorum. Fakat dosyayı dikkatle okuyup çok değerli ceza hukukçularıyla konuştuktan sonra Erzan’ın yargılandığı ceza davası üzerinden bankaya bir fatura çıkarılmasını hukuken imkânsız görüyordum. Ta ki ikinci celseye kadar! Bu son duruşmada yaşananlar, yaşanabileceklerin de teminatı gibiydi. Hâkime hanımın, bankanın davaya müdahil olma talebini reddetmesinin ne kadar hatalı bir karar olduğu da gözler önüne serildi. Banka yöneticilerinin ve banka tüzel kişiliğinin, duruşmalarda kendini savunmak adına hiçbir söyleyememesi davanın sağlıklı ilerlemesini engelliyor. Bakalım 8 Mart’ta Emre Belözoğlu, Arda Turan, Fernando Muslera ve Selçuk İnan’ın da katılacağı üçüncü celsede neler göreceğiz?