Herkes gibi ben de çok ama çok üzüldüm. Gencecik Enes’in kendisini intihara götüren gerekçeleri anlattığı video kaydını izlediğimde, çok burkuldu içim. Yaşamına son vermesine yol açan nedenler çok net olsa da yine de bu kadar genç yaşta, bu kadar çaresizliği nasıl biriktirdiğine şaşırdım, doğrusunu isterseniz. Çünkü her zaman bir çıkış yolu vardır, diye inanırım. Asla hafife almıyorum ama çok ağır da olsa, bir insanı ölüme götürecek sorunlar değil yaşadıkları. Umutlarından önce “yaşama inancı” tüketilmiş demek ki çocuğun. Kurtulamadığı itaat kültürünün sonucudur bu.
Sadece bu değil elbette. Video kaydında belirttiği gibi doktorların karşılaştığı sorunların onu tıp okumaktan soğuttuğu da düşünülürse toplumsal anlamda da “tutunacak dalı”nın kalmadığı anlaşılıyor. Baba otoritesi ile toplumsal koşulların ölüme götürdüğü bir çocuktur Enes. Biraz mücadeleyle, biraz direnerek, belki de başka alternatifler yaratabilirdi kendine. Ama tıp okuyacak kadar zeki olsa da aile yaşamının dışında bir yaşam deneyimi olmamış bir çocuk bu. Özellikle babasının isteklerine karşı koyduğunda “ortada kalacağı” duygusu belli ki çok hakimdi. Çocuk yetiştirmekten onun kimliğini baskılamayı anlayan bir aile yapımız var maalesef. Elbette fayda amaçlı ama sonuç Enes örneğinde olduğu gibi trajik de olabiliyor çoğu zaman.
İçinde bulunduğu durumu “babama anlatamadım” diyen Enes’in videoda “derdini” tüm Türkiye’ye net, kuşkuya yer olmayacak biçimde anlatması ne kadar hazindir. Babasının karşısında konuşamayan, ona derdini anlatamayan ama tüm ülkeye kendisini dinleten bir çocuk. Aşamadığı tek varlık babasıdır.
Tatsız bir durum ama intihar var işte hayatımızda. Psikolog Erwin Stengel, "Suicide and Attempted Suicide" adlı kitabında "insanoğlu, sadece hemcinslerini, hayvanları değil, kendisini de öldürebileceğini keşfetti“ der. Bu olguyla, ne zaman olduğunu net söylemediği “evrimin bir aşamasında” karşılaşmışız meğer. Eski Yunan’da intiharı genellikle normal gören bir felsefi yaklaşım vardır. İnsanı Tanrı’nın malı olarak değerlendiren, dolayısıyla kendisini öldüren insanın tanrıları kızdıracağını söyleyen Sokrat bile zorunlu olduğunda intiharı kabul etmekle kalmaz, aynı zamanda o zorunluğu “tanrıların intihara izin verişinin işareti” sayar. Burada söz konusu “zorunluluğu”, içinden çıkılmaz her türlü durum olarak yorumluyorum ben. Enes’inki, intiharı hiçbir zaman olumlamayan Sokrates’in bile kabul edeceği bir intihardır. On dokuz yaşında içinden çıkılamaz sorunları da Enes’in “zorunluluğudur” işte.
Emile Durkheim’in “İntihar” adlı kitabı ile Erwin Stengel’in kitaplarında rastlamıştım sanırım, (çok zaman oldu okuyalı ) dinin intiharı önlemede bir rolünün olabileceği iddiasına. Din ile intihar arasındaki ilişkiyi açıklayan pek çok araştırma da var. Ama bizzat dinin intihara da yol açabileceğini ele alan pek olmamış, bildiğim kadarıyla. Sadece, batıdaki bazı dini toplulukların topu intiharları, “dinin değil liderlerin kişileri intihara yönlendirmesine” örnek gösterilir. Ama nedense bizzat dindarın, dince yasaklanmış olmasına rağmen din yüzünden intihar ettiği vakalar pek dillendirilmez. Buradan din intihara götürür demiyorum, ancak dini konularda çıkmaza girenlerin de intihar ettiği bilinir. Din baskısı yüzünden intihar edenler de yok değildir. Sonuncusuna örnek Enes’tir. Ruhuna uymayan, duygularına son derece uzak bir yaşam tarzı ile dünyayı ele alma yöntemi dayatılmış anlattığına göre. Dolayısıyla yaşama galip gelemeyen bu çocuk için intihar “doğal ölüm” karşısında bir zafere dönüşmüş. Videoda, bozuk olan ruh haline rağmen, kendisini iyi ifade edişinden bunu anlamak kolay. Kullanabildiği tek “özgürlük” canına kıyabilme “özgürlüğü” olmuştur. Son derece trajik.
İçinde bulunduğu duruma aldırmayan, onun ruhundaki fırtınalara dudak büken babanın, Enes’i bir tarikat yurduna yollama gerekçesini ifade ederken “manevi olarak ahiretine faydası olsun istedim” cümlesine takıldım en çok. Gitmediği, görmediği, sadece ama sadece inandığı ahirette oğluna “fayda” sağlamaya çalışıp da içinde yaşadığı, bildiği, tanıdığı “dünya”da benzeri çabayı göstermemesi çok ama çok öfkelendirdi beni. “Reel yaşamla” bağ kurmasını engellediği oğlunun intiharında sorumluluğu olduğunun hala farkında değil belli ki baba.
Şimdi haklı olarak endişe duyuluyor; Enes’in intiharı tetikleyici olur mu? Olur mu olmaz mı bilemem ama “tetikleyici” olarak Enes’in videosuna ihtiyacı yok umutları söndürülen kişilerin. Atanamadığı için intihar eden öğretmenlerle, KHK’dan işinden edilenler arasında canına kıyanlar kimseden “esinlenmediler”. Amir baskısına dayanamayıp intihar eden polisler de, yaşamına kıyan doktorlar, hemşireler de esinlenmedi. Bu ülkede intihar edenlerin “tetiklenmesine” ihtiyaç yok ki.
Onların “tetikçisi” onlara bu zulmü yaşatanlardır elbette.