En vahşi sömürü

Erkeklerin çıkarlarına göre oluşturulmuş toplum düzeninde en geri kalmış ülkelerden en gelişmiş ülkelere kadar farklı derecelerde de olsa erkeğin kadını sömürmesi vardır.

Dünyadaki en vahşi sömürü erkeğin kadını sömürmesidir.

Bu sömürü biçimi başka canlı türlerinde yoktur.

İnsana özgüdür.

Erkeklerin çıkarlarına göre oluşturulmuş toplum düzeninde en geri kalmış ülkelerden en gelişmiş ülkelere kadar farklı derecelerde de olsa erkeğin kadını sömürmesi vardır.

Toplum buna göre düzenlenmiştir.

Kadınlar erkeklere göre katmerli bir sömürü altındadır.

Kapitalist ülkelerde emeğiyle yaşamını sürdüren kadın da erkek de sömürülür.

Ancak kadın erkeğe göre daha fazla sömürülür.

Örneğin aynı işyerinde aynı işi yapan kadın erkekten daha az ücret alır. Üst düzey yönetici olması erkeğe göre daha düşük bir olasılıktır.

İşyerinde sömürülen kadın, evde de sömürülür. Ev işleri ve çocuk bakımı kadının sorumlu olduğu bir yüktür.

Ayrıca evde de toplum içinde de eşinin ve diğer erkeklerin sömürüsü ve sınırlamalarıyla yaşamak zorundadır.

Türkiye’de gündem olan ve çok tepki toplayan 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesi skandalı kadın ve çocuk haklarının da yeniden tartışılmasına neden oldu.

Bir baba 6 yaşındaki kız çocuğunu nasıl 29 yaşındaki bir adama “” olarak verebilir?

Bu sorunun yanıtı erkek egemen toplum düzenin tarihinde yatar.

Daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi, kızların çocuk yaşta, "aile kararıyla evlendirilmeleri" bir mülkiyet sorunudur.

Kız çocuklarının aile kararıyla evlendirilmesi aslında bir aile kararı değildir. Karar babanın, diğer ifadeyle erkeğin kararıdır. (Patria potestas-Babanın gücü). Baba yoksa, kararı erkek kardeş, amca, dayı gibi yine bir başka erkek verir. Evlendirilecek kız çocuğunun ve annesinin söz ve karar hakkı yoktur.

Bu sorunun mülkiyet sorunu olmasının nedeni, tarihsel gelişimi içinde mülkiyetin erkeğe (babaya) ait olmasıdır. Bu mülkiyete kadın ve çocuk da dahildir.

Eş ve çocuklarını mülkü olarak gören baba (yoksa diğer yakını olan erkek) çocuğun evlenmesine karar verir.

Mülkiyetin erkeğe ait olması, toplumsal gelişimi içinde anayanlı düzenden babayanlı düzene geçişin, bir başka ifadeyle, erkeğin gücüne dayanarak mülkiyete sahip olması, böylece kadını ve çocuğu de ‘malı-mülkü’ haline getirmesinin sonucudur.

İnsanların yerleşik yaşama geçiş sürecinde önce taşınabilir şeyler üzerinde mülkiyet kurmaları bilinen bir tarihi olaydır. Topraktan önce, ekonomik hayvanlar üzerinde mülkiyet kuran insanlar, bu kontrol ve sonrasında tarıma geçişle üretim bolluğuna ulaşmışlardı.

Mülkiyetin ortaya çıkmasıyla birlikte savaşçı olarak yetişen erkekler, kadını da mülkiyetleri altına aldılar ve oluşturdukları kabile yaşamında kadının üretkenliğini ve emeğini sömürmeye başladılar. Kadının diğer yetenekleri yanında özellikle doğurganlıkları nedeniyle değer üretmeleri, kabileler arası evlenmelerde bir ekonomik karşılık verilmesini doğurmuştur. Kabile halinde yaşayan toplumlarda gelin alınan aileye (o ailenin babasına) sığır sürüsü verilmeye başlandı. Baba da bu sığır sürüsünün bir kısmını veya tamamını oğlunu evlendirmek için kullandı. Böylece kız çocukları sığır takasına konu oldu.

Sosyo-ekonomik gelişim sürecinde paranın ortaya çıkmasıyla, sığır veya toprak verilmesi gibi para da verilmiştir. Günümüz diliyle başlık parasının kökeni sığır evliliğidir.

Daha sonraki aşamada ise kadının evlilik karşılığında alınan ekonomik değerle ilişkisi tamamen kesilmiş ve köleleştirilmiştir. Bu süreçte yapılan evliliklere, kadının hiçbir ekonomik, sosyal ve hukuki hakkı olmadığı için ‘sömürge evliliği’ denilmektedir. (Evelyn Reed, Kadının Evrimi 2. Kitap, Çev. Şemsa Yeğin, s. 181 vd. Payel Yayınları)

Toplumsal sürecin her aşamasında, erkek egemenliği altındaki kadının mülkiyet konusu yapılmasından kaynaklanan temel sorun insan hakları sorunudur. Yüzyıllar boyunca verilen demokrasi ve insan hakları mücadelesi kadının lehine sonuçlar vermişse de özellikle feodal kalıntıların varlığını sürdürdüğü Türkiye ve benzeri ülkelerde sorun ağır şekilde devam etmektedir.

Kadın ve çocuk hakları sorununu çözmek, kadının özgür birey olmasını sağlamaktan geçer. Bu, çağdaş eğitimin kırsal kesimlere de götürülmesi, özellikle kız çocuklarının okutulması, anne-babaların eğitilmesi, kadının ekonomik ve sosyal güvenceye kavuşturulmasıyla mümkün olabilir.

Çocukların erişkin yaşa geldiklerinde özgür iradeleriyle evlilik kararı verebilmeleri kadının özgür olmasına bağlıdır.

Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org

Türkiye Haberleri