Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un, Avrupa’nın ABD dolarına ilişkin sözleri zaman zaman AB liderlerince de dile getirildiği için yeni sayılmayabilir. Ancak Macron’un bu sözleri Çin Devlet Başkanı Şi ile görüşmesinin hemen ardından dile getirmesi tabii ki dikkat çekici.
Macron Avrupa ülkelerinin, Pekin ile Moskova'nın güçlü bir şekilde desteklediği, "ABD dolarının bölge dışılığına" olan bağımlılıklarını azaltmaları gerektiğini öne sürdü Pekn ziyareti sonrası. "Eğer iki süper güç arasındaki gerilim tırmanırsa, stratejik özerkliğimizi finanse edecek ne zamanımız ne de kaynağımız olacak, vasallar haline geleceğiz" derken ciddiye alınması gereken bir kehanette bulunmuş oldu açıkçası.
Dolar karşıtlığı yükseliyor
Hatırlatalım; Çin, Rusya, Suudi Arabistan, Brezilya, İran, hatta Fransa'nın son dönemde attığı adımların, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana dünyanın rezerv para birimi konumunda olan ABD dolarının sonunu getirebileceği yönünde görüşler var. Suudi Arabistan'ın da Çin'e yaptığı petrol satışlarının bir kısmını dolar yerine yuan üzerinden fiyatlandırmak için Pekin ile aktif görüşmeler yürüttüğü de biliniyor.
Brezilya hükümetinden geçen ay yapılan bir açıklamada, Brezilya ile Çin'in kendi para birimleriyle ticaret yapmayı kabul ettikleri, doları aracı olarak kullanmayacakları belirtildi. Bunun yerine Çin yuanını dolara çevirmek yerine Brezilya reali ile değiştirecekler. Bu anlaşma, Çin rejiminin yuan üzerinden ilk sıvılaştırılmış doğal gaz alımını gerçekleştirmesinin hemen ardından geldi. Yani dünya ülkelerinin neredeyse yarısının dolardan vazgeçmeye çabaladığı bir dönemde Macron’un da benzeri bir görüşü savunması elbette önemli.
Asıl önemli olan
Ancak Fransa Cumhurbaşkanı’nın “Avrupa bizim olmayan krizlere yakalanmasıyla stratejik özerkliğini inşa edemedi” sözleri dolara ilişkin ifadelerinden daha da çarpıcı bana sorarsanız. Çünkü “Stratejk özerklik”, Çin Komünist Partisi liderlerinin Avrupalılarla görüşmelerinde sık sık dile getirdikleri bir kavram. Macron’un da Pekin’le aynı dili konuştuğu ortada.
ABD’ye gerçek bir meydan okuma sayılması gereken şu sözlerini de aktaralım: "Paniğe kapılarak Amerika'nın takipçisi olduğumuza inanmamız bir paradoks olabilir. ,Avrupalıların yanıtlaması gereken soru. Tayvan'da bir krizi hızlandırmak bizim çıkarımıza mı? Hayır. Daha da kötüsü, biz Avrupalıların bu konuda takipçi olmamız ve ABD'nin gündeminden, Çin'in aşırı tepkisinden medet ummamız gerektiğini düşünmek olur". Çok açıkca Macron olası bir Çin müdahalesi karşısında “Tayvan’ı savunmak Avrupa’nın işi değil” demiş oluyor.
Hepsini yok saydı
Tabii ki bu sözleri AB’yi bağlamaz ama Macron bu çıkışıyla Tayvan’la dayanışma içinde olan Litvanya ile Çek Cumhuriyeti gibi AB üyesi ülkeleri görmezden gelmiş oluyor. Çin yolculuğunda kendisine eşlik eden Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von Der Leyen’in Pekin'e Güney Çin Denizi ile Doğu Çin Denizi'ndeki askeri güç gösterilerine karşı yaptığı uyarıları da tabii. Dahası AB’nin en güçlü ülkesi Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Pekin'e yaptığı son ziyarette Çin'i statükoyu güç kullanarak değiştirmemeye çağıran mesajını da dikkate almıyor. Ciddi bir meydan okuma bu.
Macron’un "Stratejik özerklik" dediği, Avrupalıların günün önemli meselelerinde ABD'den ayrı hareket etme tutumu. Bunu Ukrayna konusundaki görüşlerinden de anlamak mümkün. Macron “Avrupalılar Ukrayna’daki krizi çözemezler” diyerek bu yönde baskı yapan ABD’ye tavır alıyor.
Mali’de, Libya’da hayli itibar kaybetmiş, Ortadoğu’da varlık gösterememiş, Lübnan krizinde yaptığı atağın karşılığını alamamış Fransa’nın ABD karşıtlığı sayılacak bu çıkışı bakalım AB içinde nasıl yankılanacak. Ama somut olan şu ki, AB büyük bir kırılmanın eşiğinde.
Macron’un sözleri ile tutumundan anladığım bu.