Merhaba kıymetli okuyucularım,
2024 yılı “Emekli Yılı” ilan edildi.
Ama emeklinin yılı olmadı.
Sofrası küçüldü, tenceresi boşaldı, umutları ise sessizce rafa kaldırıldı. Bir ömür çalışmış milyonlar, bugün pazarda etikete bakarak değil, etiketle göz göze gelmeye cesaret edemeyerek alışveriş yapıyor. Emekli, bu ülkede artık bir “hak sahibi” değil; sabretmesi, şükretmesi ve susması beklenen bir kitleye dönüştürüldü.
Devletin dilinde “vefa” vardı, emeklinin cebinde ise yokluk.
Oysa emekli, bu ülkenin yükü değil; hafızasıdır. Fabrikada, tarlada, okulda, karakolda, hastanede ömrünü vermiş insanlardır. Ama bugün aldıkları maaş, bırakın insan onuruna yaraşır bir yaşamı, ayın sonunu getirmeye dahi yetmiyor. İntibak yok, seyyanen zam yok, alım gücü ise her ay biraz daha eriyor.
Ardından 2025 geldi. Bu kez “Aile Yılı” ilan edildi.
Peki aile ne durumda?
Borç içinde. Kredi kartıyla ayakta durmaya çalışan, faturalara yetişemeyen, kira ile maaş arasında sıkışmış milyonlarca hane var. Aileler artık ay sonunu değil, hafta sonunu getirmeye çalışıyor. Mutfakta hesap var ama tencerede yemek yok.
Gençler evlenemiyor. Evlenenler çocuk yapmaya cesaret edemiyor. Çünkü mesele niyet değil, imkân meselesi. Bir genç için evlilik artık mutluluk değil; ekonomik bir risk olarak görülüyor. Ev kurmak hayal, çocuk büyütmek cesaret işi hâline geldi.
Doğum oranları düşüyor, evlilik yaşı yükseliyor, boşanmalar artıyor. Sonra da soruluyor: “Neden aile yapısı bozuluyor?”
Çünkü aile, sadece afişle, sloganla, temenniyle ayakta kalmaz.
Bir ülkede aile politikası; güvenceli iş demektir, ulaşılabilir konut demektir, kreş demektir, eğitim ve sağlıkta yükün hafiflemesi demektir. Ama bizde aile, istatistiklerde var; mutfakta yok, pazarda yok, kira sözleşmesinde hiç yok.
İktidar, her yıl bir başlık ilan ediyor ama hayat her yıl biraz daha ağırlaşıyor.
Sorun isimlerde değil. Sorun, gerçeği inkâr eden, rakamlarla konuşup insanı görmeyen yönetim anlayışında.
Emekliye “sabret”, aileye “dayan”, gence “bekle” deniliyor.
Peki bu ülke daha ne kadar bekleyecek?
Sabır, yoksulluğun adı olamaz. Dayanmak, sosyal politika değildir. Beklemek ise genç bir nüfusa söylenecek en tehlikeli cümledir.
Yıl ilan etmekle sorunlar çözülmüyor.
Çözüm; adil gelir dağılımında, hakkaniyetli emekli maaşında, gençlere umut veren bir gelecekte, aileyi gerçekten ayakta tutacak sosyal politikalarda.
Aksi hâlde her yeni yıl, yeni bir ironiye dönüşüyor.
2024 Emeklinin yılıydı, emekli yoksullaştı.
2025 Ailenin yılıydı, aile borçlandı.
Peki sizce…
AKP iktidarı 2026’yı ne yılı ilan edecek?