KİPAŞ Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hanefi Öksüz öyle bir fotoğraf çekti ki peh peh peh!
“Bugün 8 sektörde faaliyetimiz var. 41 yıldır ben böyle bir ekonomik buhran görmedim. Faaliyetimizin olduğu sektörlerin hepsinde baş aşağı bir durum söz konusu.Ancak, son yıllarda sadece enflasyonla mücadeleye odaklanıldı. Bunu da para politikasıyla çözmeye çalışıyorlar. Ekonomide sadece bir ayağa, bir noktaya odaklanılınca diğer taraflar için tedirginlik oluşuyor. Şimdi rekabet gücünü kaybetmesi söz konusu olan sektörlerden vaz mı geçelim? Bence istihdam yoğun sektörleri kaybetme lüksümüz yok..”
Ekonomi Gazetesi, yazarlarıyla ekonominin nabzını tutmakla kalmıyor.. Anadolu’yu dolaşarak (güya)
Erdoğan’ın bir zamanlar “ANADOLU KAPLANLARI” diye başının tacı yaptığı şirketlerin feryadına kulak veriyor.
Malum pasta küçüldü.. Geçmişte sermaye transferi denince akla gelen Anadolu sermayesi, elbette birkaç istisna dışında gözden çıkartıldı.
Varsa yoksa Mehmet Cengiz, Nihat Özdemir, Cemal Kalyoncu.. Bir de Erdoğan’ın özendiği sarayları inşa eden, Beştepe’nin müteahhidi Rönesans Holding’in sahibi Erman Ilıcak.
Dünya üzerinde en çok değiştirilme rekoruna sahip ihale yasaları sağolsun! İhaleler Reis’in istediği isimlere verilirken herhangi bir sınırlama, kural gerekmiyor.
İhalelere yaklaşamayınca.. Üstüne, faiz el yakıp döviz de girdi maliyetini aya fırlatınca.. Belli ki artık sınıra gelinmiş.
Geçen gün yazdım. Tekstilde 160 fabrika Mısır’a falan taşınmış. Bu, kim bilir kaç bin kişinin işsiz kalıvermesi demek.
Önce ithalatın ihracatın çok önüne geçtiğini gördük. Hem de alarm zillerini çaldıracak ölçüde.. Bunu ekonomi yazarı Şerif Oğuz şöyle anlatıyor:
“Eğer bir ülkede tüketim ithalatı, yatırım ithalatının üzerine yerleştiyse, o ülkede ekonomik istikrar sağlanabilir mi? Bu ülke Türkiye’dir ve ne yazık ki ithalat içindeki tüketim ithalatının payı giderek yükseliyor. Bunun anlamı, yatırımların büyümeyi budayacağı, tüketimin de cari açığı artıracağıdır.”
Söylenen ne kadar dramatik aslında:
“Hani ithalata razı olduk da, bu, tüketim için olmasa bari..”
Şeref Oğuz devam ediyor:
“İnsan kaynağımızı tüketerek büyüyoruz. Önce 16 binden fazla akademisyenimiz gitti. Onları, okumuş liyakatli gençler izledi. Şimdi fabrikalarımız taşınıyor. Sermayemiz “Dış Türkler” kategorisi oluşturdu. İnsanını tüketerek büyüme, sürdürülebilir olmaz. “Giderlerse gitsinler” dersin de giden gelmez artık.
Sanayicimizi tüketerek büyüyoruz. Tekstili “çaput” diye küçümsedik, 2 milyonluk istihdamını 900 bine indirdik, onları Mısır’a postaladık. Kalanlar ise “en kötü dönemimiz” diye kan ağlıyor.”
*. *. *
Neyse ki her genç gitmiyor. Mesela Mehmet Cengiz ve Binali Yıldırım’ın oğulları memleket için çalışmaya devam ediyor.
İnanmıyorsanız Sevgili Timur Soykan’ın BirGün’deki yazısı, gençlerin fedakarlıklarını anlatsın:
“İstanbul Havalimanı’nı IGA şirketi işletiyor. Cengiz Holding, IGA’nın yüzde 45’ine sahip. Cengiz Holding’in sahibi Mehmet Cengiz’in oğlu, özel jet ile İstanbul Havalimanı’na indi. Beraberinde 15 koli porselen eşya vardı. Bu kolilerle ilgili evrak eksikti ve İstanbul Havalimanı Yolcu Gümrük Müdürlüğü’nden memurlar, eşyalara el koydu. Jetten indirilen eşyalar depoya yerleştirildi. İki saat sonra depoya gelen ve ‘Mehmet Cengiz’in oğlu’ olduğunu bağırarak söyleyen şahıs, görevlilere ve kuruma küfür etti. İddiaya göre; 15 koliyi alarak gitti. Memurlar olayla ilgili tutanak düzenledi.
İkinci skandalda ise olayın baş aktörü; Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım. Erkam Yıldırım, tarifeli uçakla yurt dışından İstanbul Havalimanı’na geldi. Ancak yanındaki 5 valizin aranmasına karşı çıktı. Kontrol etmek isteyen memurlara “Binali Yıldırım’ın oğluyum” diyerek hakaret etti. İstanbul Havalimanı Yolcu Salonu Gümrük Müdürlüğü’ndeki müdür yardımcısı ve memurların ısrarı sonucu, eşyaların bir kısmında arama yapıldı. Bunlarda suç unsuruna rastlanmadı. Müdür yardımcı ve memurlar, olayla ilgili tutanak düzenledi. Bu memurların, havalimanındaki görev yerlerinin değiştirildiği öne sürülüyor. “
Erkam Yıldırım, hatırlarsınız, Venezuela’ya pandemi zamanı koli koli maske, test kiti götürmüştü de ahaliye yaranamamıştı. Bu son vakada “ne getirdi” bilmiyorum ama Binali Bey’in kıymetli oğlunun yine vatan ve insanlık hayrına uğraştığına inanıyorum.
Bu arada.. Mehmet Cengiz’in oğlunun özel jeti olmasına takılmadınız umarım. 15 koli porselen başka nasıl taşınır yahu!!!
Özel uçak, jet sahipleri parmakla sayılır. Oysa dünya devi araba markaları sokaklarda dolmuşlarla yarışıyor.
Zaten tüketim ithalatında ilk sırada onlar var.
AKP döneminin portresini çizen verilere göre 2014 yılından 2024 yılına kadar otomobil ithalatında YÜZDE 82.4 artış görülmüş.
Toplamında geride kalsa da artış oranında gıda ithalatı baş döndürüyor.
İşlenmemiş gıdada YÜZDE 94,5..
İşlenmiş gıda ithalatında ise YÜZDE 95,6 oranında artış görülmüş.
*. *. *
Tarihi kendileriyle başlatan AKP’liler, geçmişteki “yerli malı haftası” ile alay ediyor ya!
En azından sahici yerli malları, ürünleriyle dolu olurdu sıralarımız.
İncirler, pestiller, bademler..
Fahri Datçalı olarak bademi çok severim. Ve tüketirim.
Paketin üzerindeki “California Bademi” yazısını da bir süre bademin cinsi zannettim.
Oysa ta California’da üretilirmiş.
Sadece o mu!
Gidin manava. Hangi meyveler ithal ediliyor, anlatsınlar.
Tarım, sizlere ömür.
Sanayi can çekişiyor.
Hukuk malum.
Kültür, sanat tarikatların denetiminde.
Medya.. Hiç sormayın..
*. *. *
Alev alev, yoksul Anadolu’dan bir Cumhuriyet yaratan Atatürk bugün de en büyük umudumuz!
Ekonomiyi düzeltebiliriz.. Sanayiden sanata eski günlerin ruhunu yakalayabiliriz.. Ama en ciddi sınavı insan malzemesiyle yaşayacağımızı söylemek mümkün.
Mahfi Eğilmez son yazısında, belki de bu yüzden şunları söylüyor:
“ Ne diyor Nazım Hikmet: “Alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip, birkaç insan tanıyıp, sevip gidecektik bu dünyadan. Nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz. Vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin, cehaletin ortasına düştük.”