52. Millî Savunma Bakanı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 29. Genelkurmay Başkanı, 28. Dönem Kayseri Milletvekili ve TBMM Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar'ın "Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir. Eğitimin amacı bir Allah korkusu, iki kuldan utanmaktır" sözlerini hayretler içinde dinledim. Bu sözleri Atatürk’ün askeri olarak yetişen birinden duymak oldukça ürperticidir.
Akar, tıpkı bir tarikat lideri, cemaat Şeyhi gibi konuştu.
Akar’ın, ‘eğitimin hala yeteri kadar dinselleşmediğini’ savunur nitelikteki açıklaması ülkenin içinde bulunduğu karanlığı da özetlemektedir.
Akar, daha da ileri giderek “Eğer biz 4-12 yaş arasındaki çocuklarımıza Allah korkusunu verirsek, Allah'tan korkmayı, kuldan utanmayı verirsek…. milli ve manevi değerlerimizi onlara yüklediğimiz takdirde onun üzerine bu çocuk nereye giderse gitsin, dünyanın her yerine gitsin bu çocuktan korkmayın.” diye konuştu.
Haddini aşan bu konuşmasıyla yeni bir tartışmanın kapısını aralayan Akar, sanırım dünyadan bihaber yaşıyor.
Laik, demokratik eğitimin temel dayanağı bilimin ışığında bilgiyle donanmaktır. “Bilimden gidilmeyen yolun da sonu karanlıktır.”
ANAYASA’NIN İLK 4 MADDESİ CUMHURİYETİN GÜVENCESİDİR!
Öte yandan AKP tarafından TBMM’ne taşınan HÜDA-PAR’ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, katıldığı bir televizyon programında, yeni anayasa tartışmalarını değerlendirirken, Anayasa’da değiştirilemez maddelerin olmaması gerektiğini savunarak, “Değiştirilemez maddelerin olması hukuk tekniği açısından da siyaseten de doğru değil. Bu gelecek nesillerin iradesine ipotek koymadır” görüşünü dile getirdi.
Yapıcıoğlu’nun, mevcut anayasanın, Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı, yönetim şekli, başkentini tarif eden ilk 3 maddesinin değiştirilmesinin “teklif edilemeyeceğini” düzenleyen 4. maddenin değiştirilmesini istemesi, gündemi değiştirmek için yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi. Nitekim günlerdir medyada, “Narin cinayeti” kadar anayasa konusu tartışılır oldu.
Anayasa’nın ilk 4 maddesini değil, sadece “4. maddenin değiştirilmesini istediğini” belirten Yapıcıoğlu, “Ahmağa anlatır gibi tek tek söyledim; buna rağmen anlamamakta ısrar ediyorlar.” dedi.
Demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sına sadakatten ayrılmayacağına namusu ve şerefi üzerine yemin eden Yapıcıoğlu, şimdi kalkmış Anayasa’yı tartışmaya açıyor. Sanırım düğümü çözecek olan anahtarın 4. Madde olduğunu bilmediğimizi düşünüyor.
Anayasa’nın ilk dört maddesi laik demokratik cumhuriyetin güvencesidir!
Bu aklı evvel şahsiyetin, AKP’den bağımsız bu söylemi gündeme taşıdığını düşünmüyorum. Aynı kanaatimi Hulusi Akar için de taşıyorum. Yarın bir başkası çıkıp daha da ileri giderek, bunları tamamlayan-destekleyen söylemlerde bulunursa şaşırmayın.
İşte bu zihniyet devleti yönetiyor!
Cumhuriyet düşmanları, beynindeki karanlık zihniyeti bir bir açığa vuruyor.
Cumhur İttifakı, bu karanlık zihniyetin temelini eğitim alanında yaptıkları değişikliklerle atmaya başladı. Eğitimi dinselleştirmekle adeta cumhuriyetin temeline dinamit koydu. Okullarda “ÇEDES” ile başlayan ve “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile sistemleştirilmeye çalışılan Türk İslam Sentezli dini eğitim ile çocuklarımızın aklı rehin alınmak isteniyor. Bilimden uzaklaştırılarak, sorup sorgulamayan bir nesil yetiştirilmek isteniyor.
Siyasi iktidar, mensupları aracılığıyla toplumsal hassasiyet niteliğindeki konuları bir bir dillendirerek, tepkileri ölçmeye çalışıyor.
Anlaşılan AKP-MHP iktidarı din devletinin kaldırım taşlarını döşemek için kolları sıvamış..
60 BİN OKUL, 89 BİN CAMİ
AKP-MHP iktidarının var olma alanı okul değil, camidir.
75 bin cami yetmiyormuş gibi 2002 yılından bu yana 14 bin yeni cami yaptırıldı.
Bugün Türkiye’de 60 bin okul varken, 89 bin cami var.
Düşünün büyük çoğunluğu Alevi olan Tunceli’de bile 90 cami bulunuyor. Ayrıca ibadethanesi Cemevi olan onlarca Alevi köyüne de devletin gücü kullanılarak cami yapıldığı bilinmektedir.
Camilerin çoğunun boş olduğu da bilindiği halde, şehir merkezlerinde de boş bulunan arsalara okul yerine cami yapılmaya devam ediliyor.
Türkiye'deki 11 ilin nüfusundan fazla personeli bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), bünyesinde 212 bin kişiyi istihdam ediyor. Bunlardan 138 bini din görevlisidir.
Bu devasa dini yapı bu karanlık zihniyetin ülkede egemen olması için tüm olanakları kullanarak siyasal İslamcı kadroları ile harıl harıl çalışıyor. DİB, elindeki bu büyük kadro ve mali olanaklar sayesinde her toplumsal yapıya nüfuz edebilecek bir güce sahiptir. Tarikatlar ve cemaatlerden aldığı kitle desteğiyle, DİB devlet içinde devlet kadar güçlüdür. Bu gücünü de her alanda hissettiriyor.
Tüm bu gelişmeler göz önünde yaşanırken, toplumsal muhalefeti harekete geçirecek olan sendikalardan, demokratik kitle örgütlerinden ve meslek odalarından hala güçlü bir sesin çıkmaması oldukça düşündürücüdür. Ülke karanlığa doğru hızla sürüklenirken, demokrasi güçlerinin bu sessizliği korkutucudur.
Siyasi iktidarın tüm saldırıları ancak ortak mücadele ile püskürtülür. Gerici köhnemiş bu anlayışa karşı toplumsal muhalefetin güç birliği içinde mücadele etmesi hayati bir öneme sahiptir. Geç kalındığında bu örgütlü kötülük önü alınamayacak bir yola evirilecektir.