Türkiye 2023’e rekor dış ticaret açığıyla girdi: 99 milyar 805 milyon dolar. Yuvarlak hesap 100 milyar dolar diyelim. Bir yıl önceye göre yüzde 153,4 artışa karşılık geliyor. Tarihte ilk kez 100 milyar dolarlık dış ticaret açığı veriyoruz.
Dış ticaret açığındaki patlamanın sebebi ne? İktidara soracak olursanız, petrol ve doğalgaz faturasında elde olmayan nedenlerle (Yani Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle) yaşanan artış. Dediklerine göre petrol ve gaz fiyatındaki artış olmasa Türkiye cari fazla verecekti.
Bu doğru değil. Her şeyden önce ithalatı patlayan tek kalem, enerji (Petrol ve doğalgaz) değil. Pek çok kalemde büyük ithalat artışı yaşanıyor. Örneğin hububat (Buğday, arpa vb.) ithalatında inanılmaz bir artış var:
2015: 1.7 milyar dolar
2016: 1.4 milyar dolar
2021: 4.2 milyar dolar
2022 (İlk 11 ay): 4.8 milyar dolar.
Ya da mesela plastik ürünleri. Türkiye 2013 yılında 12.4 milyar dolarlık plastik ürünü ithalatı yapmıştı. 2022’nin ilk 11 ayında 17.7 milyar dolara çıktı.
Alüminyumda da benzeri bir durum var. 2013 yılında 3.3 milyar dolarlık alüminyum ve alüminyum eşya ithalatı yapılmıştı. Geçen yılın ilk 11 ayında 7.2 milyar dolara yükseldi.
İthalatta topyekün bir artış yaşanırken ihracattaki artış çok yavaşladı. Ocak-Kasım döneminde ihracat yüzde 13,9, ithalat yüzde 36,6 arttı. Yılın ikinci yarısında ithalat artışı ihracat artışından çok daha fazlaydı. İthalat artışı kabaca ihracat artışını üçe katladı.
Bunun etkisiyle ihracatın ithalatı karşılama oranı Ocak-Kasım 2021 döneminde yüzde 83,8 iken bu yılın aynı döneminde yüzde 69,9'a geriledi.
İhracatın ithalatı karşılama oranında yüzde 70’in altı riskli bölge. Yüzde 60'lı seviyelere en son 2017 senesinde inmiştik. 2018 yazındaki Rahip Brunson kur krizinden hemen önce.
İhracatın ithalatı karşılama oranı
2022: %69,9
2021: %76,6
2020: %79,8
2019: %76,7
2018: %75,3
Türkiye’nin 100 milyar dolarlık dış ticaret açığını ve onun sonucu olarak ortaya çıkan 50 milyar dolarlık cari açığı nasıl finanse ediyor?
Bu yıl biraz turizmle, biraz kaynağı belirsiz para girişiyle, biraz da Rusya, Suudi Arabistan ve Katar gibi “dostların” verdiği parayla finanse ettik. Peki seneye? Ondan sonraki sene?
Haydi bu sene seçim yılıydı, “dost liderler”, kesenin ağzını açtılar. Bunu her sene yapmayacakları açık. Kaynağı belirsiz para da bir yıl var, bir yıl yok.
Dış ticaret açığını bileğimizin gücüyle kapatmak zorundayız. İyi de dünyanın resesyona gittiği bir dönemde bunu nasıl başaracağız? Yüksek teknoloji üretiyor olsak veya Batı başkentlerinde Türk hazır giyim markalarının rüzgarı esiyor olsaydı, bu iş kolaydı. Ama öyle değil. Yüksek teknolojinin ve modanın Türkiye’nin ihracatındaki payı çok ama çok sınırlı. (Yüzde 3 civarında.) Dünyaya sattığımız malın kilogram fiyatı sadece 1,29 dolar.
Bu durumda ya ithalatı tarife dışı engellerle azaltacağız ya da ihracatı kısa vadede artırmanın bir yolunu bulacağız.
İlk yol serbest piyasadan ayrılmak olur. Buna rağmen masadaki seçeneklerden biri. Eğer AK Parti seçimi kazanırsa bu seçeneğin devreye alınacağını tahmin ediyorum.
Diğer yol, kur üzerindeki baskıyı kaldırmak.
İhracatçılar kurdaki artışın enflasyonun gerisinde kalmış olmasından çok şikayetçi. Gerçekten de geçen yıl Türkiye’de üretimin maliyeti yüzde 130’dan fazla artarken TL dolar karşısında sadece yüzde 28 değer kaybetti. Serbest piyasaya bırakılsa dolar/TL paritesinin çok daha yukarıda denge bulacağı belli. Nerede, bilmek mümkün değil. Ama herhalde 20 TL’nin altında değil.
Doların gerçek değerinin altında olması, ithalatı da teşvik ediyor. İçeride maliyetler bu kadar artmışken ve dolar da gerçek değerinin altındayken, yani ucuzken, neden üretimle uğraşacaksınız ki?
Dış ticaret açığındaki patlamanın tek nedeni enerji fiyatlarındaki artış değil, gördüğümüz gibi kur politikası da çok önemli neden. Bu kur politikası çok uzun süre sürdürülemez. Sürdürülürse Türkiye duvara çarpar.
Doğru, kur üzerindeki baskıyı kaldırmak enflasyonun artmasına neden olur. Ama enflasyonla mücadelenin yolu kuru baskılamak değil ki…
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince her şey yanlış gidiyor