Türkiye’de hasta yakınlarının bir devlet hastanesini basıp doktoru, hemşireyi öldüresiye dövmeleri, yerlerde sürüklemeleri sıradan bir olaya dönüştü.
“Acil serviste neden önce benim hastama bakmadın” diye doktor odasına saldıranlar, hemşireyi boğazından tutup duvara yaslayanlar, hasta kabul memurunu yumruklayanlar, doktoru takip edip hastane garajında bıçaklayanlar, odasına girip doktoru kurşun yağmuruna tutarak öldürenler.
Bu ülkede sağlıkta şiddet hayatın olağan akışı gibi görülmeye başlandı.
Çok ama çok tehlikeli bir gidiş bu.
Önceki gün bir doktor hastanede, bir avukat bürosunda öldürüldü.
Konya Devlet Hastanesi’ni basan bir hasta yakını Kardiyoloji Uzmanı Dr. Ekrem Karakaya’yı silahla vurarak öldürdü ve aynı silahla intihar etti.
İstanbul Bakırköy’de bir saldırgan bürosunu basarak avukat Servet Bakırtaş ve müvekkili Öznur Tufan’ı silahla öldürdü.
Dr. Ekrem Karakaya’ya, avukat Servet Bakırtaş’a, Öznur Tufan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.
Geçtiğimiz günlerde yine hasta yakınları tarafından öldürülesiye dövülen genç bir doktor, diplomasını adliyenin önünde yırtarak mesleği bıraktığını açıklamıştı. Bu olaydan bir süre önce yine genç bir doktor hastanede hasta yakınları tarafından dövülmüş, tedavisinden sonra “psikolojim bozuldu, mesleği yapamayacağım” diyerek istifa etmişti.
Böyle örnekler çok. Çalışma koşulları çok kötü olan doktorların, özellikle mesleğin başındaki genç doktorların yurtdışına gitmeye yöneldikleri biliniyor. Yüzlercesi Almanya’ya gitti. Diğer Avrupa ülkelerine gidenler var. Yabancı ülkelerde çalışmak için yabancı dil kurslarına giden genç doktor sayısında büyük artış var.
Neden?
Çünkü Türkiye’de özellikle genç doktorların çalışma koşulları çok ağır. Ücretleri çok düşük. Nöbetleri çok uzun. İnsan haklarına aykırı şekilde çalıştırılıyorlar, sömürülüyorlar ve can güvenlikleri de yok.
Türkiye’de bir alışveriş merkezine girerken x-ray cihazından geçiyorsunuz, bu yetmiyor, üstünüz, çantanız aranıyor, silahlı veya çakıyla girmeniz mümkün değil. Ama bir devlet hastanesine elinizi kolunuzu sallayarak, belinizde silah, cebinizde bıçakla girebiliyorsunuz. İstediğiniz sağlık görevlisine saldırabiliyorsunuz.
Sizi sağlığınıza kavuşturmak, tedavi etmek, ölümden kurtarmak için gece gündüz canla başla çalışan doktorlardan, hemşirelerden ne istiyorsunuz?
Hasta yakını olarak doktora, hemşireye saldırmayı kendinize neden hak görüyorsunuz?
Neden sağlık düzenine, bu düzeni kuranlara, sorumlulara tek eleştiri yöneltmiyorsunuz da doktoru sorumlu tutup öldüresiye dövüyorsunuz? Bu cesareti nereden alıyorsunuz?
Sağlıkta şiddetin artmasında iktidarın yarattığı iklimin payı büyük.
Sağ popülist iktidarlar, Türkiye ve benzeri ülkelerde “biz” ve “bizden olmayanlar” ikilemi yarattılar. Bizden olmayanlar cephesine; azınlığı oluşturan, iyi eğitimli, meslek sahibi, çağdaş yaşam tarzına sahip, aydın insanları da koydular. Eğitimli azınlığı; elit, burjuva, monşer, “ülkenin kaymağını bunlar yiyorlar,” “sizin hakkınızı yiyorlar,” “sizi adam yerine koymuyorlar,” “kim bunlar” diyerek ötekileştirip, eğitimsiz geniş kitlelerin önüne hedef olarak koydular. Eğitimsiz kesimi, eğitimsizliği yüceltip, pohpohlayıp, kışkırtıp siyasi desteklerini aldılar.
Devletin valisini, kaymakamını, il, ilçe müdürünü, doktorunu, hemşiresini, mühendisini iktidar partisinin il ve ilçe teşkilatının memuru, kendi seçmeninin “hizmetkârı” gibi görüp gösterdiler. Valilere erzak kamyonlarının şoför mahalline oturtup mahalle mahalle kumanya dağıttırıp, propaganda yaptırdılar.
Devlet hastanelerinde hasta yakını seçmeni “patron” doktoru, hemşireyi “köle” yerine koydular.
Özel hastanelerde doktoru hasta toplayan çığırtkan, hastayı memnun edilmesi gereken “müşteri” konumuna getirdiler. Doktora, getirdiği hasta sayısına, çektirdiği görüntüleme sayısına, hastaneye kazandırdığı para ve müşteriye göre para vermeye başladılar. Sağlık sektörünü kamu hizmeti olmaktan çıkarıp ticaret sektörü haline dönüştürdüler.
Doktora saldırmanın kolaylığı bu sistemden kaynaklanıyor.