Gezi davası kararı ülkenin üzerine kâbus gibi çöktü. En azından kahir ekseriyet üzerine çöktü. Çünkü içinde adalet yoktu. Çünkü içinde hukuk yoktu.
10. Cumhurbaşkanı; ‘gözyaşlarımı katledilen hukuk sistemi için akıtıyorum’ dedi.
11. Cumhurbaşkanı utanç verici olduğunu söyledi.
12. Cumhurbaşkanı kararın vicdanları rahatlattığını belirti; ‘bu ülkede hukuk var’ dedi.
Soru şu…
2013 yılının bahar ayında Taksim’e koşanların, polisin orantısız güç kullanmasına tepki gösteren milyonların vicdanı rahat mı? 80 ilde sokağa çıkanların içi rahat mı?
Taksime giden genç adamın, biber gazıyla tanışan genç kadının, polis copunu yiyen yaşı kemale ermiş adamın, TOMA’dan sıkılan suyla sırılsıklam olan teyzenin, Taksim meydanın da Cuma namazı kılan yaşlı amcanın da vicdanı rahat mı?
Onlar 10 uncu ve 11 inci cumhurbaşkanları gibi mi düşünüyor yoksa 12 inci Cumhurbaşkanı gibi mi?
Gezi cezaları vicdanları rahatlattı mı, vicdanları dağladı mı? Yaraladı mı?
Sizce?
İç karartan, geniş kitleleri endişelendiren, korkutan kararın yanı sıra vicdanlara su serpen, vicdanları serinleten önemli gelişmeler de oldu.
Kılıçdaroğlu ve Akşener’in partilerinin grup toplantılarında yaptığı konuşmaları dinlediniz mi, izlediniz mi okudunuz mu?
Ülkenin üzerine çöken kara bulutları bir nebze olsun dağıttı, heyecanlandırdı. .
İki liderin sözleri milyonların telaffuz etmediği, etmekten çekindiği düşüncesiydi. Kılıçdaroğlu da Akşener de sessiz milyonların sesi oldular. Sessiz milyonlara umut verdiler. Sessiz milyonların sahipsiz olmadığını haykırdılar.
Hem de devrimci bir dille…
Oh be dedik. Helal olsun dedik. Özlemişiz yahu dedik. Silkindik üzerimizdeki ölü toprağını attık.
Devrimci bir dil diyorum… Akşener’in şu sözleri başka nasıl tanımlanır ki..
‘Bugün meselemiz; istibdat karşısında, hürriyet için dik durabilme meselesidir. Çünkü, 1908’de istibdata karşı koyan ruh neyse, Gezi de odur. 31 Mart’ta, meşrutiyeti yıkmaya kalkışan darbecilerin, karşısında duran irade neyse, Gezi de odur.’
Evet Gezi buydu… Gezi ruhu daha güzel tanımlanamaz...
Ahmet Arif’in ‘bunlar engerekler ve çıyanlardır, bunlar aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır’ dizelerini okuduktan sonra; ‘ bu engerekler ve çıyanlarla çatışma ne kadar sert olursa zafer de o kadar yakın olacaktır. Ne pahasına olursa olsun yürüyeceğiz’ diyen Kılıçdaroğlu’nun söylemi de devrimci dil değil mi?
Bu bir istibdat rejimidir diyerek rejimin adını koymak devrimci yaklaşımdır.
Akşener’in yaptığı buydu.
‘Kahrolsun istibdat, kahrolsun zülüm! Yaşayın hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret’ diye haykırmak devrimci söylem değilse nedir?
Benim en çok hoşuma giden Gezi ruhunu 1908 yılında istibdata direnen ruhla bir tutması oldu. Aynı ruh demesi oldu.
Bundan dokuz yıl önce dönemin başbakanı çapulcular diyerek gençleri aşağılamış, itibarsızlaştırmaya çalışmıştı.
Dokuz yıl sonra İYİ Parti Lideri aynı gençlere çapulcular diyerek onurlandırdı. Hayranlık duyulacak bir eylem yaptıklarını dile getirdi. Mustafa Kemal’lerle kıyasladı.
Bakın şöyle dedi; ‘her devirde, bu vatanın; Bekçiliğini yapacak gençleri de olacak. Vahdeti’lerin karşısına dikilecek, Mustafa Kemal’leri de olacak. Topçu Kışlası hayallerine kapılanların karşısında, dimdik duran çapulcuları da olacak.’
Pazartesi Gezi kararıyla haftaya kötü başladık, karamsar başladık, yılgın başladık. Salı günü Kılıçdaroğlu’nu dinlerken gözlerimiz parladı. Çarşamba günü Akşener ne karamsarlık bıraktı ne yılgınlık…
1908’de istibdata karşı koyan ruh 2022 Türkiye’sinde de varmış.
Ne mutlu ölmemiş.