Derin Âhlaki Yoksunluk

Sezin Öney Yazdı: Derin Âhlaki Yoksunluk

Türkiye’nin siyasi kaderini de belirleyecek asıl seçimler olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde, 52 adayın aslında sadece 2’sinin yarıştığını biliyoruz. Şu veya bu şekilde, Türkiye siyasi tarihinde, o en az 2 metrelik pusula, bir ibret vesikâsı olarak yerini alacak.

31 Mart yerel seçimlerine giden süreç gerçekten de sarsıcı ve yaralayıcı geçiyor biz seçmenler için. İktidara karşı siyasi bir denge ve denetleme mekanizması oluşturması gereken muhalefetin, önemli bir kısmının içine düştüğü derin âhlaki yoksunluk beni artık ürpertiyor.

Meslek gereği olan biteni yorumlamaya çalışmayı bir yana bırakıp, beni en çok dehşete düşüren olaylardan biri, adaylık uğruna kiralık katil tutma noktasına gelen “siyasetçi” haberiydi. Sözcü’den İsmail Saymaz’ın duyurduğu şu vaka:

İYİ Parti GİK Üyesi Ayşen Kurt, partinin Manavgat İlçe Başkanı Hüseyin Ergen ile belediye adaylığı konusunda anlaşmazlık yaşayınca, şöyle bir “çözüm” buldu: Kurt, Ergen'i öldürmek için bir kiralık katille 20 milyon TL'ye anlaştı.

Kiralık katil, Ergen'e saldırı düzenledi ancak silahı tutukluk yaptı. Ergen kaçarken, katil arkasından 7 el ateş açtı ve 2 kurşun Ergen'in bacaklarına isabet etti.

Kepazelik burada da bitmiyor: Kiralık katil, Ergen'i öldüremediği için fiyatı 20 milyon TL'den 5 milyon TL'ye indirdi. Kurt ise 3 milyon TL verebileceğini söyledi. Bu teklifi kabul etmeyen kiralık katil itirafçı oldu ve Ayşen Kurt'u ihbar etti.

İYİ Parti GİK Üyesi Ayşen Kurt, Fransa'ya kaçtı.

Yazarken benim yüreğim daralıyor. Ama belli ki, İYİ Partililerin hiç umurunda değil.

Manavgat Belediye Başkanlığı için İYİ Parti adayı olsa bile seçilme ihtimali düşük biri, bu adaylık için fiilen katil olmaya niyetleniyor. Böyle bir adaylık için birinin canını aldıracak kadar gözünü karartan, başka koltuklar için ne yapmaz?

Ve İYİ Parti’den sözcüleri Kürşat Zorlu’nun “soruşturulacak” minvalindeki savuşturan açıklamasından sonra, başka hiçbir “tık” yok.

Seçmeni bu kadar aşağılayan bir tavır olabilir mi?

Genel İştişare Kurulu üyesi diye bir de katilliğe bu kadar meraklı birine paye veren İYİ Parti Yönetimi bir yanda; samimiyetsiz tavırlarıyla çeşit çeşit siyasetçileri diğer yanda…

Sadece İYİ Parti de değil: tek tek saymak dahi istemiyorum. CHP’nin aday olamayınca canavarlaşan; adeta dişleri uzayıp istifa edenleri ayrı; değil kazanma şansı, farklı bir politik söylem iddiası bile olmadan “illâ aday çıkaracağım” veya “illâ aday olacağım” idefiksinde olanları ayrı…

Türkiye, sosyoekonomik alanların tümünde uçurumun kenarında dansederken, gerçekten de tüm bu topluma büyük kötülük yapıyor “muhalefetin muhalifleri”.

Toplumun sorunları için çözüm üretmek yerine, sığlıkları, bencillikleri ve samimiyetsizlikleriyle, insanın içini daraltıyorlar. Tek becerileri de, birbirlerinin kuyusunu kazmak…

Erzincan İliç’te daha madenciler yer altında ama…

Türkiye’de olan biten hiç bir şey sarsılıp kendine getiremiyor “muhalefetin muhaliflerini”. Ülke gündemine dair, arada mırın kırın iki çift laf etmenin dışında (eğer o da zahmet edebilirlerse) hiçbir ama hiçbir şey de yapmıyorlar.

Daha Erzincan İliç’in siyanürlü liçleri üzerlerine çöken 9 madenci hala yer yüzüne çıkarılamamış; ne zaman çıkarılabilecekler belli değil ve sadece muhalefet içinde muhalefet laf sallayan abuk sabuk konuşmalar, kavgalar, itiş kakış…

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, neredeyse 13 Şubat’ta facia gerçekleştiğinden beri Erzincan’da kaza yaşanan yerin başında…

Fakat Türkiye’deki mevzuat gereği baş sorumlu Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, ancak tam 9 gün sonra olay yerine teşrif ediyor. O “ziyareti” de, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan ile beraber; toplamda 5 bakan arasında sadece sıradan biri daha gibi bu ziyarette…

Özhaseki, Halk TV’nin kazadan beri olay yerindeki muhabiri Ferit Demir’in “ziyaretinin gecikmesi” ile ilgili sorusuna başta azarlarcasına, “Basın mensubu musunuz” diye yanıt veriyor da önce…Belli ki, kabinenin daha “rasyonel” isimleri arasında olmasa, daha da ters bir tavır takınacak ve Demir’i muhatap bile almayacak…Sonra, kendini “mağdur gösteren” sağlık yanıtını veriyor. Oysa, gene haberlerden anlıyoruz ki; Özhaseki, son günlerde İliç dışında her yerde.

Oysa, Demir’in yönelttiği soruyu ısrarla muhalefetin, siyasetçilerin yöneltmesi gerekir…

Deprem bölgesinde 90 bin seçmen kayıp mı?

Bitmiyor ki konular…

Bazı meseleler de, bazı yerlerdeki seçimlerin sonuçlarını etkileyebilecek meseleler:

Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk, 25 Kasım 2022 ve 14 Mayıs 2023 seçmen listelerinin karşılaştırılması sonucu deprem bölgesindeki 90 bin 200 seçmenin kaydına hiçbir yerde ulaşılamadığını yazdı.

Habere göre, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçime girmeye hak kazanan siyasi partilere kesinleşmiş seçmen listesini gönderdi. Bu listelerin birisi 25 Kasım 2022de, diğeri 14 Mayıs 2023te verildi. Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu, yöneticiliğini Mehmet Günal Ölçerin yaptığı, ODTÜ’lü bir grubun oluşturduğu, gönüllülük esasına göre araştırma yapan ekibe listeyi teslim etti. 6 Şubat depremi de, iki listenin verildiği tarih aralığına rastlıyor. ODTÜ’lü grup da, hayatını kaybedenler dışında nerede olduğu tespit edilemeyen 90 bin 200 seçmen tespit etmiş. İğneyle kuyu kazar gibi, tek tek diğer kentler, hatta yurtdışındaki seçmenlerin izini sürerek çalışmışlar.

Bu durum, muhalefetin tümünü ama tümünü hiç mi ilgilendirmiyor?

Şu habere ne demeli?

“DEM Parti'nin hazırladığı rapora göre toplam 32 yerde 54 bin 60 usulsüz seçmen kaydına itiraz edildi. DEM Parti’nin güçlü olduğu kentlerde seçim sonucunu değiştirebilecek seçmen taşımalarına ilişkin itirazlarının tamamına yakını reddedildi. İtirazlardan sadece 222'si ilçe seçim kurullarında kabul edildi.”

Bu meseleyi değil diğer partiler, DEM’in kendisi bile dert etmedi: itirazların reddinin peşine düşmedi.

Sonuçta, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde tam 52 adayın en az iki metre uzunlukta bir pusulada sıralanacağı bir seçimlere gidiyoruz.

Türkiye’nin siyasi kaderini de belirleyecek asıl seçimler olan İstanbul seçimlerinde, 52 adayın aslında sadece 2’sinin yarıştığını biliyoruz.

Ama illâ ki de, o kadar edilen lafa rağmen mantığı izah da edilemeyen bir aday enflasyonu; illâ ki de “benim adayım” fetişizmi.

Şu veya bu şekilde, Türkiye siyasi tarihinde o uzun pusula, bir ibret vesikâsı olarak yerini alacak.

Siyaset Haberleri