İYİ Parti Genel İdare Kurulu Üyesi, Mimar Emine Küçükali oluşturduğu 'Depreme Dayan Çalışma Grubu'yla her kapıyı çalıyor. Tek amacı var: 23'üncü yılını geride bıraktığımız büyük deprem acılarının bir daha yaşanmaması! Farkındalık yaratmaya çalışıyor Küçükali. Grup, 120 mahalledeki çalışmalarda 50 bin haneye ulaştı, proje devam ediyor. Küçükali ile konuştum.
1919 sokağa sahip Üsküdar’da bir saha çalışması başlattınız, üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Kaç haneyi bilgilendirdiniz?
Ülkemizin gerçeği olan depremi önceliklerimiz arasına alarak, Genel Başkanımızın onayıyla pilot bölge olarak 1919 sokağa sahip Üsküdar’dan 19 Mayıs tarihinde projemizi başlattık. Saha uygulamalarımıza İl başkanlığımızın desteği ile Beyoğlu, Kadıköy, Gaziosmanpaşa, Beylikdüzü, Avcılar, Kartal, ilçeleriyle devam ettik. Son altı ayda Küçükçekmece, Pendik, Zeytinburnu ve Sancaktepe'yi de ilçe teşkilatlarından gelen talep doğrultusunda projeye dahil ettik. Tabii son iki yılda yaşadığımız salgın, kapı kapı dolaşarak yüz yüze sürdürdüğümüz çalışmamızı yavaşlattı. Hepimizin hayatını değiştiren salgının elverdiği ölçüde kapı çalmaya başladık. Bugün geldiğimiz noktada, İstanbul genelinde 11 ilçe, 120 mahallede yaptığımız çalışmalarla yaklaşık 50 bin haneye ulaştık. Çalışma yapmayı planladığımız mahallelerde önce mahalle muhtarını bilgilendiriyoruz.
Kapıyı çalıyor, ilk olarak ne diyorsunuz?
Onların can güvenliğini önemsediğimizi, depremin bir İstanbul gerçeği olduğunu, yaşam alanlarında alacakları bazı tedbirlerin hayatlarını kurtarabileceğini söyleyerek bu tedbirleri anlatan bir broşürü kendilerine vermek için kapılarına geldiğimizi ifade ediyoruz. Bu bilgilendirme broşürünü aile fertleri ile birlikte incelemelerini öneriyoruz. Çocuklarıyla birlikte kendi aile afet planlarını yapmalarının önemini vurguluyoruz. Kafalarına takılan herhangi bir soru olursa da bizimle iletişime geçmelerini ve konuyla alakalı daha detaylı bilgilendirme yapabileceğimizi kendileriyle paylaşıyoruz.
Sizi nasıl karşılıyorlar?
Biz deprem konusunda yapılmış, yapılan ve yapılacak her türlü çalışmayı siyasetüstü buluyoruz. Bu sebeple de, yüz yüze iletişim esnasında partimizin ismini ön plana çıkarmıyoruz ancak projenin bir iyi parti projesi olduğunu kimle muhatap olduklarını bilmeleri ve kurumsal ciddiyet açısından söylüyoruz. Böyle olunca da çalışmanın muhalefetteki bir siyasi parti tarafından yapılmış olması insanların ilgisini çekiyor. Çünkü, şimdiye kadar hep kapıları promosyon verilerek, parti propagandası yapılmak amacıyla çalınmış. Sosyal bir proje ile kapılarına gidilmiş olmasından dolayı bizlere teşekkür ederek kendilerinin, ailelerinin yaşamlarını önemsediğimiz ve bu çalışmayı başlatıp sürdürdüğümüz için memnuniyetlerini belirtiyorlar. Biz her kapıda görüyoruz ki İnsanlar beklenenden çok daha fazla ilgililer ve sorumluluk almaya hazırlar. Özellikle çocuklar bizi yoldan çevirip broşür istiyorlar, konuya çok meraklılar. Kimisi okullarında yılda bir deprem tatbikatı yapıldığını söylerken, bazıları ise en son deprem tatbikatını birkaç yıl önce yaptıklarını dile getiriyorlar. Biz yılda üç tatbikatın bile yetersiz olduğunu düşünürken, okullarımızda bu tatbikatların okul yöneticilerinin inisiyatifine bırakılmasını da yeterli bulmuyoruz. Çocuklarla olan iletişimimizde görüyoruz ki hemen öğreniyorlar, çok istekliler ve eğer konu onlara doğru öğretilirse ailelerini dahi harekete geçirecek kadar ısrarcılar. İnsanlar aksaklıkların ve nedenlerinin de oldukça farkında. Kentsel dönüşümün tamamlanamaması, işletilememesi; toplanma ve barınma alanlarının azlığı, ulaşım zorluğu ve içeriklerinin yetersizliği konularında güçlü ve haklı itirazları var. Hatta iktidar bizi bu dayanıksız binalarda ölüme terk etti diyenler bile oluyor. Toki’nin kuruluş amacıyla uyumsuz olarak genellikle lüks konut projelerinde yer aldığını, ürettiği sosyal konut adetinin çok kısıtlı olduğu konularındaki şikayetlerle de sıklıkla karşılaşıyoruz. Ayrıca depremle ilgili olmayan konularda da bizimle konuşup fikir alışverişinde bulunmak istiyorlar. Öyle ki halkımız her konuda bir dokun bin ah işit durumuna gelmiş.
Depremi en acı şekillerde yaşamış ülkemizde bu konuda yeterince bilgili miyiz?
Maalesef değiliz. Birçok konuda olduğu gibi bu hayati konuda da bilgi kirliliğinden söz etmek mümkün. Böyle olunca da vatandaşın kafası karıştırmış durumda. Biz de bu durumun önüne geçebilmek için bilimsel verilerle hazırlanmış çok çeşitli senaryolarla, günün değişik saatlerinde, toplu olarak bir arada bulunulan mekanlarda, deprem tatbikatların yapılmasını önemsiyoruz. Çünkü biliyoruz ki, her ne kadar deprem anı ve sonrasında yapmamız gerekenleri teorik olarak bilsek de afetin gerçekleştiği anlarda panik yapıyoruz. Tatbikatlarla bu paniği önleyebilir ve eylemlerimizi, araba kullanırken oluşabilen riskler karşısında gösterdiğimiz tepkiler gibi, otomatik olarak gerçekleştirebilir ve refleks haline getirebiliriz.
Japon Yoshinori Moriwaki de kadroda
Birlikte çalıştıklarınız kimler?
Çalışmanın başlangıç fikri oluştuktan sonra, iletişim dilinden tutun da aktarılacak bilginin kapsamına oradan yol haritasına kadar çalışmanın ruhunu tanımladığımız bir çekirdek kadromuz var. Bu kadro mimarlar, jeofizik mühendisleri ve bir ekonomi hukuku uzmanından oluşuyor. Biz çalışmayı iki ayrı eksende, aynı anda yürütmeyi hedefledik. Bir taraftan makro ölçekte toplumu bilinçlendirmek ve farkındalık yaratmak için yaptığımız çalışmalar var. Bu eksende teknik anlamda donanımı tüm toplum tarafından kabul görmüş uzmanlarla yaptığımız toplantılar, aldığımız danışmanlıklar var. Japon Yoshinori Moriwaki bu kişilerden olup çalışmamızı neredeyse çekirdek kadromuzdan biri kadar sahiplenen ve emek veren bir isim. Kendisi mimar, mühendis ve deprem uzmanı, 30 yılı aşkın süredir İstanbul’da yaşıyor. Moriwaki’nin özellikle Atatürk hayranlığı da her kesimde büyük ilgi ile karşılanıyor. Diğer eksende ise mikro ölçekte sokak sokak, kapı kapı dolaştığımız ilçelerimiz var. Bu saha çalışmalarındaki projemizin ihtiyacı olan insan kaynağını da ilçe teşkilatlarımızdan sağlıyoruz. İlçe yönetimlerimizde ilçelerini tanıyan, ihtiyaç ve problemlerine hakim uzmanlık seviyesinde bilgi birikimi olan çok değerli arkadaşlarımız var. Onlar kendi ilçeleri özelinde katkı sunuyorlar. Özellikle gençler ve ev kadınları bu işi gönülden sahiplendiler. Hatta arama kurtarma eğitimlerini kendi ilgileri gereği almış gençlerimiz olduğu gibi bu projeden sonra böyle bir eğitime başlayanlar oluyor. Bir taraftan ilçe yönetimine, mahalle başkanına, üyelere ve gönüllülere çalışma konusunda eğitim verirken, diğer yandan mahallenin muhtarını ve önde gelenlerini ziyaret edip mahallelerinde yürütmek istediğimiz çalışmayı anlatıyoruz. İlçe başkanlarımızın ve mahalle muhtarlarının tanımladığı ihtiyaçlar doğrultusunda ilçe bazlı olarak, 18 ay içerisinde tüm vatandaşların da davetli olduğu sekiz deprem bilgilendirme semineri yaptık. Bu seminerlerde Moriwaki’nin özellikle deprem büyüklüğü ve oluşturduğu hasarlar bakımından Japonya ve Türkiye’yi karşılaştırdığı bölüm dinleyicilerin çok ilgisini çekiyor.
Büyük İstanbul depremi kulağa korkutucu geliyor, ne kadar hazırız?
Hiç hazır değiliz. Gölcük merkezli 17 Ağustos 1999 depremi üzerinden 23 yıl geçmiş olmasına rağmen biz bugün hala sağlam olmayan yapılardan bahsediyoruz. Halen seçmenden oy alabilme kaygısıyla, yetki sahiplerinin aldığı yanlış kararlar neticesinde, yüzde 67'si kaçak inşa edilen yapılardan oluşan bir ülkede imar affından bahsediyoruz. Halbuki binaların ne suçu var da affediyoruz. Asıl suç, yetkisini gerektiği gibi kullanmayanlarda, sistemsizlikte, denetimsizlikte. Özellikle son yıllarda karşılaşılan acı bir gerçek ise kira artışları. Kirada yaşayan İnsanlar, sağlam olmadığını bildikleri yapılarda yaşamak zorunda bırakılıyor. İmar affının geliri mülk sahibine, can güvenliği riski, kiracılara pay edilmiş oluyor. Bir diğer taraftan bazı yerel yönetimler dere yataklarındaki kaçak yapılaşmaya göz yumuyor, imara açıyor ve cami, hastane, okul gibi kamu kurumlarını bu dere yataklarında konumluyor. Hazırlıksız oluşumuzun bir diğer kabul edilemez göstergesi halen toplanma ve barınma alanlarının yetersiz oluşu. Afet toplanma ve barınma alanları adet ve alan olarak, olması gerekenin yarısından bile az kapasitede. Olan alanlarda da bulundurulması gereken ekipmanlar yok ya da çürümeye yüz tutmuş durumda. Çoğu sadece kâğıt üzerinde.
Toplanma alanına lüks rezidans
Neden sadece kağıt üzerinde?
17 Ağustos depremi sonrası, Zeytinburnu ilçemiz pilot ilçe olarak seçilmiş. O yıllarda hem merkezi yönetim ve hem de yerel yönetim aynı siyasi parti ile idare ediliyor şimdi olduğu gibi. 23 yıldır aynı siyasi partinin yönettiği pilot ilçe Zeytinburnu’nda toplanma alanlarından en önemli üçünün yerine ne yazık ki lüks rezidanslar yapılmış ve milyonlarca liralara taze vatandaşlarımıza satılmış. Afet eylem planları için de söyleyebileceklerim pek iç açıcı değil. Bileşenlerinden binin insan olduğu ve vatandaşın ne yapacağını bilmediği bir eylem planını nasıl işleteceksiniz? Birkaç kamu görevlisi dışında bir deprem anında ne yapması gerektiğini bile kimse bilmiyor. Kamu görevlilerinin koordinasyonu ise ayrı bir muamma. Küçük bir afette dahi birbiriyle kavga eden yerel ve merkezi yöneticilerin sorumsuzluklarının faturasını sen ben bizler ödüyoruz. Yıl olmuş 2022. Artık kamunun tüm kurumları, tüm seçilmiş ve atanmış yöneticileri depreme dair alınması elzem tüm önlemleri, eylem planları ve sair her türlü konuda iş birliği içerisinde toplum için çalışmaları gerektiğini anlamak zorunda. Yani biz vatandaşlar olarak bir an evvel, yetkili olan herkesin, birlikte, sarsılmaz bir uyumla çalışma zorunluluğunun, topluma karşı en önemli yükümlülükleri arasında olduğunu kavramalarını bekliyoruz.
Vatandaşlar üzerine düşen sorumluluğun farkında mı?
Çok azı farkında. Çok azı yapması gerekenleri yapmış ve planlamış durumda. Ama orada bir çaresizlik de görüyorum ben. Deprem hakkında yapması gerekenlerin ulaşılmazlığı, imkanlarının sınırlılığı, kamu otoritesinin tavrının samimi bir iyileştirme niyeti taşımaması gibi etkenler insanı karamsarlığa sürüklüyor. Zaten afet, zihinlerde öyle korkunç bir kâbus olarak canlanıyor ki, reddetmek, düşünmemek, görmezlikten gelmek sanırım insan psikolojisi açısından daha yönetilebilir oluyor.
Çalışmanızın ileri boyutlarında neler yapmayı planlıyorsunuz?
Muhalefetteki son günlerimizde kapı kapı gezerek vatandaşları deprem hakkında bilinçlendirmekle kalmıyoruz elbette. Çeşitli meslek grupları, mahalle platformları gibi sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelip süreç ile ilgili değerlendirmelerde bulunuyoruz. Bir taraftan da depremin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olan kentsel dönüşümün, mevcut paydaşları tarafından nasıl sorun haline getirildiği ve nasıl çözüleceği konusundaki çalışmalarımıza da veri oluşturuyoruz. Bununla birlikte ülkemizin, depremi, seli, yangını bitmeyen, çığ felaketlerini sıklıkla yaşayan bir ülke olduğunu hepimiz biliyoruz. Anlamak mümkün değil ama ülkemizde büyük bir eksik olan afet bakanlığının kurulması için hiçbir adımın atılmadığını görüyoruz. Oysaki böylesine büyük felaketlerle boğuşan ülkemizde afet bakanlığının kesinlikle kurulması gerekmektedir. Afet; daire başkanlıklarıyla, sivil toplum inisiyatifleriyle yönetilemeyecek kadar önemlidir. Bundan dolayı, iktidarımızda bir Afet Bakanlığı kurulması hedeflerimiz arasında. Çünkü afetlerin yönetilmemesi sonucunda oluşan felaketler, eğitimi, tarımı, toplum sağlığını, üretimi, iç işlerini, milli güvenliği ve ekonomik bağımsızlığı tehdit edebilecek potansiyeldedir. Bakanlık oluşturulduğunda, bu bakanlığın hangi kurumlarla eşgüdümlü çalışacağı, hangi birimlerin ne gibi yetkilerle nasıl bir alanlarda görev alacağı belirlenmiş olacak aynı zamanda da tüm bunları planlayan uygulayan koordine eden ve afet sonrasın da şayet bir eksik yapılmışsa vatandaşın hesap sorabileceği tam yetkili muhatap bir bakanlık olacak.