Sonucu merakla beklenen CHP İstanbul il kongresi önceki gün yapıldı. Kongreyi, değişimcilerin adayı olarak bilinen genç siyasetçi Özgür Çelik kazandı. Bu sonuçla birlikte değişimciler, Genel Başkanı belirleyecek Büyük Kurultay öncesi hem moral açısından hem de delege sayısı yönünden avantajlı konuma geçti.
Kongre süreciyle ilgili çok şey söylenebilir. Zira en başından beri, tartışılacak fazlaca yönü olan bir süreç yaşadık. İptal edilen ilçe başkanlığı seçimleri, kimi gazetecilerin bitmek bilmeyen dezenformasyon çabaları, delegelere yönelik baskılar ve “transfer” girişimleri “demokrasi şöleni” olarak geçmesi gereken bu sürece biraz gölge düşürdü.
Fakat herhalde en kötüsünü kongre günü gördük. Aynı partiye mensup insanların birbirini dinlememesi, konuşmaların sürekli sloganlarla kesilmesi, salondaki tansiyonu artıran konuşmalar derken kongrede Genel Merkezin adayı olan Cemal Canpolat’ın değişimcilere dönük ithamları ve kapsayıcılıktan uzak tutumu şaşkınlık ve üzüntü yarattı.
Canpolat’ın özellikle İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik tavrı yoldaşlık hukukuna hiç uygun düşmedi. Canpolat’ın, İstanbul’u 25 sene sonra CHP’ye kazandıran bir siyasetçiye karşı daha özenli davranmasını beklerdik. Oysaki kendisi AKP’lilerin derhal CHP’ye vurmak için kullanacağı ağır suçlamaları yapmaktan imtina etmedi ve CHP’nin 2024 İstanbul yerel seçim kampanyasında İmamoğlu ile omuz omuza çalışabileceği konusunda zihinlerde soru işaretleri yarattı.
Özgür Çelik, konuşmasında çok daha birleştirici bir dil kullandı. “Mücadelemiz Canan Kaftancıoğlu ve Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak vermeye çalışanlarla” vurgusu çok yerindeydi. Canpolat’ın konuşmasını dinleyenler ise kendisinin mücadelesinin, değişimci vekiller ve belediye başkanlarıyla olacağını düşünmüştür herhalde. Ümidimiz odur ki, Canpolat bu konuşma metnini Genel Merkezle koordineli biçimde değil bireysel olarak hazırlamış olsun.
Neticede, kongreyi ayrıştıran değil birleştiren üslup kazandı. CHP örgütü hem aklın hem de kalbin sesini dinledi denebilir. Çünkü hem rasyonel olanı hem de etik olanı seçti. Üstelik, hem “Değişim istiyorum” dedi hem de “İstanbul’u kaybetmeyeceğim” diye ekledi. Partide, eski kodlarla siyaset yapmak artık çok daha zor olacak.
İstanbul kongresinin yaratacağı etki önümüzdeki hafta yapılacak il kongrelerinde kendisini gösterecek ve ibre değişimcilere daha keskin biçimde dönecek. Gerçi Genel Merkez, tam da bu etkiyi azaltabilmek adına, İstanbul kongresini geciktirdiği için birçok ilde kongre süreci tamamlandı. Ancak yine de halen kongresini yapmamış önemli iller var. Ayrıca kayda değer sayıda seçilmiş delegenin, İstanbul kongresinden sonra oy tercihini tekrar gözden geçirmesi de kuvvetle muhtemel. İşte İstanbul’un sembolik önemi derken kastedilen de tam olarak bu etkidir.
Tüm sorun ve aksaklıklarına rağmen ülkemiz standartlarında düşünüldüğünde, CHP’deki kongre süreci parti içi siyasetin canlılığını ortaya koyması bakımından önemli ve değerlidir. Bundan sonraki süreçte İstanbul kongresinden alınan dersler akılda tutulmalı. Unutulmasın ki CHP tabanı artık çıkar odaklı parti içi kavgalar görmek istemiyor. İnsanlar “Küçük olsun benim olsun” düşüncesinden sıkıldı ve ülkedeki iktidarı kazanmayı parti iktidarını elde tutmaktan daha fazla önemseyen bir vizyona ihtiyaç duyuyor. Büyük Kurultayı işte bu güveni veren, halka yeniden temas edebilen ve yaklaşan seçimler için onlarda heyecan uyandırabilen taraf kazanacak.