Gelecek Partisi lideri ve iktidar partisinin eski Başbakanı Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz günlerde önümüzdeki kış için kaygılı olduğunu belirterek iç karışıklık uyarısı yaptı. T24’ten Murat Sabuncu‘ya konuşan Davutoğlu şöyle diyordu: “Bu kış özellikle ekonomik şartlar bağlamında bazı olaylar yaşanabileceğinden endişe ediyorum.”
Davutoğlu’nun endişesi yersiz değil, ekonomide göstergeler Türkiye’nin freni patlamış bir kamyon gibi kontrolsüz şekilde yokuş aşağı gittiğini gösteriyor. Bir noktada kamyon duvara çarpabilir ya da takla atabilir.
Ekonominin duvara çarpması, bir ödemeler dengesi krizi ve/veya temerrüde düşme, nam-ı diğer iflas şeklinde olur. O noktaya varmadan önce herhalde sert sermaye kontrolleri ve ithalatı ciddi şekilde yavaşlatacak önlemler devreye girer. 2020’de pek çok ürün gümrüklerde “kırmızı bölge” olarak adlandırılan, detaylı kontrollerinin yapıldığı alana yönlendirilerek ithalat fiilen yavaşlatılmıştı. Olası bir ödemeler dengesi krizinden kaçınmak için o uygulama tekrar devreye alınabilir. Ayrıca Türkiye tarihinde ilham alınabilecek başka seçenekler de mevcut. Mesela döviz kıtlığının olduğu 1980’li yıllarda ihracatçıya dolar “permi”yle satılırdı. Döviz çıkışı bu ve benzeri önlemlerle yavaşlatılmaya çalışılır. Ama bu da yoklukları başlatır. Benzin istasyonlarında kuyruklar, market raflarında yokluklar… 1970’ler geri döner.
Sanayii ortalama yüzde 25-30 arasında ithal girdi kullanıyor. (Bu oranın çok daha yüksek olduğu sektörler de var.) Türkiye’nin ihracatı ithalata bağımlı. Bu nedenle döviz kıtlığı ihracatı tökezletir.
“Abarttın!” diyeceklere Sri Lanka’yı, Lübnan’ı incelemelerini tavsiye ederim.
Türkiye’de de çok alamet belirdi. Merkez Bankası 2019-2020’de 128 milyar dolar satarak yaptığı gibi yine rezerv satışıyla doları kontrol etmeye çalışıyor. Eski Merkez Bankası Başekonomisti Hakan Kara’nın hesabına göre yılbaşından bu yana Merkez Bankası rezervlerinden 60 milyar dolar daha satıldı. Böylece Merkez Bankası’nın net rezervleri son 20 yılın en düşük seviyesine, 6.1 milyar dolara indi.
Evet, ticari bankaların Merkez Bankası’nda emaneten tuttukları dövizi de içeren brüt rezervler 100 milyar dolara yakın ama vatandaşların fiziki döviz talebinin artması ihtimaline karşı o paranın orada durmaya devam etmesi gerekiyor. Ayrıca bankaların dış borç geri ödemeleri için de o dövize ihtiyaçları var. (Bu arada, son dönemde gelmeye başlayan “Fiziki döviz ve altın talebinde artış var” haberleri bilmem dikkatinizi çekti mi?)
Doğru, ihracatçılar döviz getirmeye devam ediyorlar. Ve getirdikleri dövizin yüzde 40’ını zorunlu olarak Merkez Bankası’na satıyorlar. Ayrıca turizmden de para geliyor. Fakat düşünün, Merkez Bankası’nın rezervleri buna rağmen azalmış durumda. İhracattan, turizmden gelen dövize rağmen Merkez Bankası’nın rezervleri eriyor.
Neden? Çünkü Merkez Bankası’nın rezervleri, doları kontrol altında tutmakta kullanılıyor…
Peki turizm sezonu bittiğinde, Merkez Bankası’nın kasasına akan dövizler azalmaya yüz tuttuğunda ne olacak? Sonbahar ve 2023 başında özel sektör ve kamunun yüklü dış borç geri ödemeleri var. Borcun önemli bir kısmı yenilenecek ama bir kısmı da ödenecek. Ödemelerde kullanılacak döviz nereden bulunacak?
2013 öncesinde olduğu gibi Türkiye’ye oluk oluk sıcak para ve doğrudan yabancı sermaye yatırımı giriyor olsaydı, sorun değildi. Sıcak parayla ödenir, geçilirdi. Ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı için konut alanları saymazsanız yabancı sermaye Türkiye’den ayağını kesmiş durumda. Geriye kalıyor Merkez Bankası’nın kasası. Ama yukarıda gördüğümüz gibi orada da para bitmek üzere.
Hakkını yemeyelim, Merkez Bankası’nın kullanabileceği birkaç kurşun daha var. Bunların başında altın rezervleri geliyor.
Merkez Bankası’nın yaklaşık 40 milyar dolarlık altın rezervi var. Bunun bir kısmı başka bankalara, bir kısmı da Hazine’ye ait. Eski bankacı ve Gelecek Partisi Başkan Yardımcısı Kerim Rota, Merkez Bankası’nın son çare olarak kendisine ait altınları dövize çevireceği düşüncesinde. Peki o da yetmezse?
O zaman işte 1970’lere veya Lübnan’a döneriz. Halkın öfkesinin kime patlayacağını, nasıl tezahür edeceğini bilmek güç. Pasif agresif bir tepki mi olur? Güvenlik güçlerinin sert şekilde bastırmaya çalışacağı gösteriler mi gerçekleşir? Yoksa mültecilere yönelik pogromlar mı yaşanır?
Davutoğlu haklı, tehlikeli bir kış bizi bekliyor.