Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim Cumartesi günü 99 yılını geride bırakıp 100 yılına girecek.
Cumhuriyetimizin 99 yıldönümü kutlu olsun.
Türkiye Cumhuriyeti’ni halkının büyük çoğunluğu Müslüman ülkelerden ayıran ve dünyada özel bir yer edinmesini sağlayan; Atatürk’ün, 600 yıl hüküm süren saltanat ve hilafete son verip yerine laik bir cumhuriyet kurmasıdır. 600 yıl ümmet olarak yaşayan Anadolu halkından bir millet ve aynı sürede Halife Sultan’ın kulu olanlardan eşit vatandaş yaratmış olmasıdır.
Atatürk’ün denemelerinden sonra 1950 yılında cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması, laik, demokratik, sosyal hukuk devletine dönüşmesi Türkiye’yi çağdaş devletler arasına sokmuş, halkı Müslüman olan diğer devletlerden çok ileri gitmesini sağlamıştır.
Atatürk, temellerini o kadar sağlam atmıştır ki, 20 yüzyıl boyunca kurulan birçok devlet dağılıp tarihteki yerini alırken, Türkiye Cumhuriyeti 2 yüzyılına ulaşmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti bir devrimdir.
Atatürk, saltanatı ve hilafeti kaldırıp laik bir cumhuriyet ilân ederek 20 yüzyılın en büyük devrimini gerçekleştirmiştir.
Saltanatı kaldırarak egemenliği Saray’dan halka devretmiştir. Hilafeti kaldırıp laikliği getirerek din ile devlet işlerini birbirinden ayırmış, demokrasinin yolunu açmıştır.
Medeni Yasa’yla kadın-erkek eşitliğini sağlamış, kadını çarşaftan ve evden çıkarıp okulla tanıştırmıştır. Kadınların erkeklerle aynı okullarda okumasını, aynı mesleği yapmasını, eşit miras hakkını sağlamıştır.
Medeni hukuka geçilmesiyle birlikte şeriat mahkemelerinin kapatılmasıyla din adamları hukuk uygulama ve adalet sağlama yetkilerini kaybettiler. Kişi, aile ve iş ilişkilerine çağdaş bir düzen getirildi.
Atatürk’ün gerçekleştirdiği diğer önemli bir devrim harf devrimidir. 1 Kasım 1928 tarihinde Harf Kanunu çıkarıldı. Türkçe alfabeye geçildi. Halka yeni yazıyı öğretmek için Millet Mektepleri açıldı. Osmanlı’da çok alfabe vardı. Neredeyse her toplum başka bir alfabe kullanıyordu. Anadolu’da Ortodoks kesim Türkçe’yi Grek alfabesiyle yazıyordu. Ermeniler Türkçeyi Ermeni alfabesiyle kaleme alıyorlardı. Müslüman toplum ise Arap alfabesi kullanıyordu. Türkçe alfabe çoklu alfabeyi ortadan kaldırdı, okuma-yazma kolaylığı getirdi. Dil sadeleşti, okur-yazar sayısı hızla yükselmeye başladı.
Atatürk, ulus bilincini ve birliğini sağlamak üzere 15 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumu, 12 Temmuz 1932 tarihinde de Türk Dil Kurumu’nu kurdurdu. 31 Mayıs 1933 tarihinde İstanbul’da Darülfünun’u kapatıp yerine İstanbul Üniversitesi’ni kuran kanun çıkarıldı.
5 Aralık 1934 tarihinde Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikle kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı getirildi.
Atatürk devrimlerinin amacı Tanzimat’tan itibaren birlikte uygulanan İslami ve batılı hukukun yol açtığı ikili yapıyı batı uygarlığına ve laik düzene ulaştırmaktı. Atatürk’ün amacı laik bir devlet yapısı ve ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi yaşamı dinin egemenliğinden kurtarmaktı. Ümmet yerine millet, kul yerine
vatandaş oluşturmaktı.
Atatürk, gerçekleştirdiği cumhuriyet devrimleri ile ulusal egemenliğin hâkim
kılınması ve laik cumhuriyetin kurulmasını başardı.
Demokratik, laik, hukuk devleti, kadın-erkek eşitliği, akıl ve bilime dayalı eğitim sistemiyle Türkiye’nin damgasını vurduğu bir yüzyıldan söz edilecekse bu 20 yüzyıldır.
21 yüzyıl değil.
21 yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakırken, Türkiye demokratik, laik, sosyal hukuk devleti niteliklerinden çok uzaklaşmış durumdadır.
AK Parti’nin 20 yıllık iktidarı boyunca Türkiye, laik devlet yapısından İslamcı bir devlet yapısına doğru dönüştürülmüştür.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, kuvvetler ayrılığı ilkesi fiilen terk edilmiş, bütün yetkiler cumhurbaşkanın elinde toplanmıştır. Yasama denetim etkisini yitirmiş, yargı siyasi davalarda siyasi otoritenin yönlendirdiği şekilde hüküm kurmaya başlamış, ifade ve basın özgürlüğü büyük ölçüde kısıtlanmış çok ağır bir sansür yasası yürürlüğe sokulmuştur.
Ekonomi, iktidarın ve yandaşlarının Hazine üzerinden zenginleştirildiği bir politika ile yönetilmiş, zengin daha zengin fakir daha fakir hale getirilmiştir. Enflasyon, işsizlik, cari açık, dış borç dekor düzeye çıkmıştır.
Bu tablo ile Türkiye’nin 21. yüzyıla damga vurması mümkün değildir.