Türkiye’nin gündeminde iki önemli sorun var.
İktidarın yarattığı ve derinleştirdiği ekonomik kriz ve sığınmacı sorunu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplanan kabinenin bu iki soruna çözüm üretmesi bekleniyordu. Ekonomik krizi hafifletmek için enflasyonla mücadeleye ilişkin önlemler, çalışanları ve emeklileri korumak için maaşlara yapılacak zammın açıklanması.
Kabine toplantısı sonrasında bu iki konuda da kamuoyunun beklediği yönde karar alınmadığı ortaya çıktı.
Ekonomik krizle ilgili olarak alınan karar; konut satışlarını artırmak için aylık 0.99 faiz oranıyla kredi verilmesi ve Temmuz ayında enflasyona karşı biraz daha iyi hissetsinler diye ücretlerde ayarlama yapılacağı vaadi.
Sığınmacılar konusunda ise bir milyon Suriyelinin ülkelerine gönderileceğinin açıklanmasından sonra toplanan kabineden “gönderilmeyecekleri” kararıyla çıkıldı.
İktidarın ekonomiden anladığı tek şey inşaat. Varsa yoksa müteahhitlerin para kazanması. Son alınan karar da vatandaşa 0.99 aylık faizle 2 milyon liraya kadar kredi vermek ve müteahhitlerin konut satışlarını kolaylaştırmak.
Bu kararın ekonomik krizin çözülmesiyle bir ilgisi yok. Enflasyonla mücadele konusuyla ise hiç ilgisi yok. Her ikisini de körükleyecek bir karar. Ucuz kredi para genişlemesine neden olacağı için enflasyonu daha da körükleyecek bir karar.
Ayrıca bu kararın yoksul kesimlerin, işçilerin, memurların, emeklilerin kolay ev sahibi olmalarıyla da bir ilgisi yoktur. Hesap bunu kanıtlıyor. 2 milyon lira kredi alan vatandaşın bankaya aylık 28 bin lira öremesi gerekiyor. 1 milyon lira kredi alan vatandaş 14 bin lira ödeyecek.
Asgari ücret 4 bin 250 lira olduğuna göre bir asgari ücretlerinin böyle bir ödeme yapması mümkün değil. Sadece asgari ücretlerin de değil, 5 bin lira, 7 bin lira, 10 bin lira ücret alan biri de bu krediyi geri ödeyemez. Ayda 14 bin lira ödeme yapabilmek için o vatandaşın 20-25 bin lira, 28 bin lira ödeyecek vatandaşın da 40-50 bin lira aylık geliri olması gerekir. Demek ki kabinede alınan kararın işçiyi, memuru, emekliyi, yoksulu ev sahibi yapmak gibi bir amacı yok.
Yine parası, altını, dövizi olan, geliri belli bir düzeyin üzerindekilerin ucuz kredi verip müteahhitlerin elindeki konutları satmalarını sağlamak hedefleniyor.
Kararın, ekmeği 2 liraya alabilmek için saatlerce kuyruk bekleyen, pazardan dökülmüş, atılmış, çürük çıkmışlar arasında sebze, meyve toplayan yoksullarla, ayda 2 bin 500 liraya geçinmeye çalışan emeklilerle, asgari ücretin altında kayıtsız çalıştırılan işçilerle bir ilgisi yok.
İktidar en iyi bildiği işi yapmaya devam ediyor.
Yakın çevresini oluşturan müteahhitlere para kazandırmak.
Aynı yaklaşım sığınmacılar sorununda da sürüyor.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sığınmacılar güle oynaya ülkelerine dönecekler, 2 yıl içinde göndereceğiz” sözlerine karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan, üstüne basa basa “muhalefet gönderecekmiş, biz göndermeyeceğiz” dedi.
Bir süre sonra Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ’ın sert ve kararlı söylemiyle sığınmacılar sorununu gündeme getirmesi ve “Türkiye lunapark değil, gerekirse zorla göndereceğiz” sözlerinin toplumsal ve siyasal destek bulması üzerine iktidar ağız değiştirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 milyon Suriyelinin gönderilmesi için hazırlık yapıldığını açıkladı. Bu kabine toplantısından sonra söz konusu hazırlığın açıklanması bekleniyordu ki Erdoğan “hayır göndermeyeceğiz” dedi.
İktidar, sığınmacıları gönderecek mi, göndermeyecek mi konusunda kafa karışıklığı yarattı.
Şimdilik son karar gönderilmeyecekleri yönünde.
Bir süre sonra bu karar “göndereceğiz”e döner mi, dönmez mi bilinmiyor.
İktidarın bu konuda birbirine zıt politikalar savunması yeni bir durum değil.
Sığınmacıları Türkiye’de tutarak iktidarın sağladığı fayda nedir?
Türkiye’yi sığınmacı deposu haline getirerek Avrupa Birliği’nden para almak. Daha önce 3 milyar euro almıştı.
Sığınmacıları Avrupa’ya karşı tehdit olarak kullanıp Türkiye’deki demokratik hukuk devleti kurallarına aykırı keyfi uygulamalara Avrupa Birliği’nin tavır almasını engellemek.
Eksilmeye başlayan oy desteğini artırmak için Suriyelilere vatandaşlık verip oy kullandırmak.
Siyasi İslamcı tabanını Suriye’den, Afganistan’dan, Pakistan’dan, Afrika’dan gelenlerle güçlendirmek.
Elinin altında her zaman kullanabileceği, kendine bağımlı, gerektiğinde iktidara destek, muhalefeti protesto için eylem yapabilecek gruplar bulundurmak.
İktidar yanlısı bir yazarın dediği gibi Türkiye’yi biraz Araplaştırmak.
Kentlerde Arap mahalleleri kurmak, gettolar oluşturmak.
Türkiye’de laiklik ve Atatürk karşıtı kesimi Araplar eliyle güçlendirmek.
Asgari ücretin de altında çalışacak köle işgücü.
İktidar bu politikasından vazgeçer mi?
Tek koşulla vazgeçebilir.
Bu politikanın sandıkta ağır bir seçim yenilgisine yol açacağını görürse.
Şimdilik böyle bir risk görmüyor olacak ki, iktidar ekonomik krizden de sığınmacı sorunundan da memnun görünüyor.