Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi toplanıp 23 Haziran seçimlerine çok doğru bir şekilde katılma kararı aldı.
Parti Meclisi toplantısından sonra yapılan açıklamada: "Demokrasinin olmazsa olmazı olan Meclis denetimi, bağımsız yargı, tarafsız medya tarihe karıştı. Demokratik meşruiyetin elde kalan son kalesi olan sandık, millet iradesine kastedenlerin emellerine terk edildi.
"Demokrasinin temelini oluşturan 'hukukun üstünlüğü', 'kuvvetler ayrılığı', 'seçme ve seçilme hakkı' bu kararla açıkça ortadan kaldırıldı".
Bunlar elbette çok yerinde saptamalar. Buna karşı ne yapılacağı "demokratik mücadelemizi artan bir azim ve güçlü bir kararlıkla sürdüreceğiz" şeklindeydi.
Söylenen o "demokratik mücadele" sadece 23 Haziran seçimlerini kazanmaya odaklanan bir strateji ise, bu, yeterli olmayıp, Türkiye’nin içinde yaşadığı çıkmazdan kurtulmak için kafi değildir.
Yüksek Seçim Kurulunun 6 Mayıs kararı gösterdi ki, ortada ne pahasına olursa olsun seçim kaybetmeye tahammülü olmayan, demokrasiyi içine sindiremeyen bir yapı var. Karar alma mevkiinde olan bu yapı, aldığı hukukla bağdaşır yanı bulunmayan kararları, sistemde denge fren mekanizması da olmadığından, "bağımsız" yargı organları dahil, devletin bütün kurumlarına uygulatabiliyor.
O nedenle, yalnızca İstanbul seçimlerine odaklanmayı aşacak, örneğin, ulusal ve uluslararası hukuk yollarını içine alacak, sivil toplumu, baroları, hukuk kurumlarını ve bilim insanlarını meşru yollarla harekete geçmeye cesaretlendirecek, medyayı mümkün olduğunca etkin kullanacak, siyasi alanda da, 16 Nisan 2017 halk oylaması ve 24 Haziran 2018 seçimi sonuçlarının meşruiyetini, dolayısıyla Anayasa değişikliğinin meşruiyetini, ülke çapında tartışmaya açacak yoğun ve geniş cepheli bir mücadeleye ihtiyaç var.
AKP İktidarının bugüne kadar yaptıklarının üstüne, Yüksek Seçim Kurulu’nun o hukuk ayıbı kararından sonra, devleti kuran Cumhuriyet Halk Partisine düşen görev, bu ucube anayasadan bir an evvel kurtulma, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, çağdaş uygarlık düzeyine erişmenin yolunu açacak, denge fren mekanizmalarının var olduğu parlamenter rejimi kurma yolunda bir anayasa değişikliği için mücadelenin başlatılacağını ilan etmesi olurdu.
Bu yaşamsal ihtiyaçların dile getirilip öncülüğünü yapmakta, dün olduğu gibi bugünde, emperyalistlerin, içerdeki yetmez ama evetçi işbirlikçileriyle ülkeye dayattığı tek adam rejimini yıkıp, çoğulcu demokrasiyi tekrar hayata geçirmek için Cumhuriyet Halk Partisinin yapması gereken, diğer millici ve demokrat anlayış sahipleriyle geniş bir cephe oluşturarak, ülkeyi içine düştüğü bu karanlıklardan kurtarmaktır.
Nitekim 31 Mart Seçim sonucunda Millet İttifakı’nın başarısı, geniş kitlelere bir cesaret verdi, bu Dünyada örneği olmayan ucube rejimden kurtulmanın mümkün olduğu kanısını geniş kitlelerde uyandırdı.
Cumhuriyet Halk Partisi şimdi, sadece 23 Haziran seçimlerine odaklanmanın dışında, emperyalistlerin Türkiye’ye dayattığı tek adam rejiminden kurtulmak için, gecikmeden demokratik mücadelenin öncülüğünü yapmalıdır.
Aslında bu, Bursa nutkunda hepimize verilen bir görevdir. Demokratik yollarla baskılara boyun eğmeden, korkmadan, yılmadan mücadele etmek, her uygar insanın yapması gereken bir davranıştır.
Ülkenin içine düştüğü karanlığı aydınlığa çevirmek de düzeltmek de hepimizin görevidir.