CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ertelemek zorunda kaldığı Diyarbakır ziyaretini gerçekleştirdi.
Önceki dönemlerde de Diyarbakır’a giden Kılıçdaroğlu hiç bu kadar sıcak ve coşkulu karşılanmamıştı. Diyarbakırlıların, CHP Lideri’ni bu kadar sıcak karşılamalarında kuşkusuz Kılıçdaroğlu’nun “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” açıklamasının etkisi var. Bu sözün öncesinde de Kılıçdaroğlu, CHP’nin son kurultayında “Söz veriyorum Kürt sorununu çözeceğim” vaadinde bulunmuştu.
Son olarak altı muhalefet partisinin ortak mutabakat metninde kimsenin kimliği nedeniyle ötekileştirilmeyeceği, dışlanmayacağı, yeni Türkiye’nin her kesimin katılımıyla inşa edileceği, devlet kurumlarının hiçbir ayırım yapmaksızın tüm vatandaşlara eşit mesafede olacağı vaatleri sıralanmıştı.
Kılıçdaroğlu “Kürt sorunu”nun çözümü konusunda yarattığı beklenti nedeniyle Diyarbakır’da coşkuyla karşılandı. Diyarbakır’da yaptığı konuşmalar da bu beklentiyi besledi.
Kılıçdaroğlu’nun bu açılımından önce de sorunun varlığını kabul eden ve çözeceğini taahhüt eden liderler oldu. “Kürt realitesini tanıyoruz” diye yola çıkan Süleyman Demirel, HEP adaylarına SHP listesinde yer veren ve Kürt raporu hazırlatan Erdal İnönü, idam cezasını kaldıran, Kürtçe yasağını kaldıran Bülent Ecevit, “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen Mesut Yılmaz, Tansu Çiller. Ve nihayet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yönettiği PKK, Öcalan ve Kandil’i muhatap alan “çözüm” veya “açılım” süreci.
Ancak bu liderlerin hiçbiri soruna kalıcı bir çözüm getiremedi. PKK terör eylemlerine devam etti. ABD’nin desteği ve koruması altında Suriye’de bir ordu ve bir devlet yapısı da kurdu. Bu yönüyle Türkiye açısından sorun hem içeride hem dışarı devam ediyor.
Avrupa Birliği’yle tam üyelik için müzakere sürecinde, Ecevit hükümetinin idamı ve Kürt yasağını kaldırması, AK Parti iktidarı döneminde TRT kanallarından birinin Kürtçe yayına başlaması, Kürtçe nedeniyle açılmış davaların düşürülmesi, Kürtçe propagandanın serbest bırakılması, Kürtçe kursların açılması gibi adamlar da atıldı.
Bu adımlar Avrupa Birliği ilerleme süreçlerinde atılmış olsa da PKK ve aynı siyasi çizgideki HDP öncülü partilerin talepleri arasında da yer alıyordu.
Ancak bu reformlar ne PKK’yı ne de aynı taleplerde bulunan siyasi partileri tatmin etti.
Bu cenaptan gelen talepler arasında hayata geçirilmeyen ana dilde eğitim talebidir. Bu taleple birlikte HDP, Türkiye’nin yeniden inşasının Kürtlerin kurucu katılımı olmadan gerçekleşmeyeceğini savunuyor.
Burası çok hassas, çok ince bir çizgi.
CHP acısından bakalım.
CHP çalışmalarını sürdürdüğünü açıkladığı yeni “Kürt raporu”nu tamamlayıp açıklamış değil.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’nin ulusal, üniter, laik, hukuk devleti niteliklerine yaptığı vurgular var. Son söyleşimizde anayasanın ilk 4 maddesinin CHP için kırmızı çizgi olduğunu vurgulamıştı. Ayrıca CHP yetkilileri de yaklaşımları içinde anadilde eğitim bulunmadığını belirtmişlerdi.
Bu çerçeve içinde CHP’nin somut olarak nasıl bir çözüm ortaya koyacağı çok önemli. Örneğin Yerel Yönetimler Avrupa Şartı’na konulan şerhlerin kaldırılıp kaldırılmaması konusundaki eğilimi nedir? Anadilde eğitim talebine yaklaşımında bir değişiklik var mı, yok mu? Güneydoğu’nun özerk bir bölge olması gibi yaklaşım söz konusu mu?
HDP açısından bakılınca da bu partinin netleştirmesi gereken yine hassas konular var. Bunların başında PKK geliyor. HDP’nin üzerinden PKK’nın gölgesinin kalkması ve diğer partilerin sık sık vurguladığı gibi PKK ile arasına görülür şekilde bu mesafe koyması söz konusu olacak mı? PKK’nın Güneydoğu’yu da kapsayarak dört ülkeden dört parça üzerinde Bağımsız Kürt Devleti kurma amacına açıktan karşı çıkarak, “ayrılıkçı” olmadığı konusunda kamuoyunu inandıracak adımlar atmayı düşünüyor mu? PKK’ya silah bıraktırmak gibi bir amaç taşıyor mu? Taşıyorsa bunu sağlayacak bir gücü var mı?
CHP’nin ve HDP’nin bu konuları netleştirmeden ve kamuoyunu ikna etmeden ortaya koyacakları, sadece 2023 seçimlerine endeksli yaklaşımlar yüzeysel kalacaktır.
Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP seçmeninin Millet İttifakı’nın adayını destekleyip desteklememesi, sonucu önemli ölçüde etkileyecek en önemli faktördür.
Diğer yandan CHP’nin, “çözüm” ve “Kürt açılımı” yaklaşımını, anayasanın ilk dört maddesinde vücut bulan, “ulusal, üniter, laik, hukuk” devleti ilkelerini zedelemeden, bu ilkelerle uyumlu şekilde sonuç alabilecek bir programa oturtması gerekir.
Bu nedenle CHP’nin de HDP’nin taleplerini ve atacakları adımları somut şekilde kamuoyuna açıklamaları yararlı olacaktır.