Can Atalay vakası gösterdi ki, Türkiye’nin gittiği istikamet, “sonucu merak edilmeyen” seçimlerin ülkesi olmaya doğru. İktidar alternatifi olabilecek herhangi bir “gerçek” aday; “kazanabilecek aday” ortaya çıktığında, muhakkak siyasetin dışına itiliyor. Türkiye de, bu yola sokuluyor. O yüzden de, Türkiye’nin 31 Mart Yerel Seçimleri, sadece yerel yöneticilerin belirlendiği seçimler değil…
Ve Meclis’in “Can”ı çıktı sonunda…
Oluyor, oluyor, oluyor: Türkiye’yi hukuk devleti olmaktan çıkaran çok fazla şey oldu, oluyor.
O vakit şimdi olan bitenin ne farkı var?
Bu ülkede hep daha fazla hukuksuzluk, sosyoekonomik mesele, toplumsal sorun varken, gerçekten Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi gerçekten önemli mi?
Evet: çünkü o dopdolu bardağı taşıran son damla…
Evet; çünkü gerçekten de, bu mesele bir “can” meselesi.
Bu seferki, gerçekten de “can” meselesi çünkü: Türkiye Cumhuriyeti’nin “Anayasal” düzenin sona ermesinden bahsediyoruz. Anayasal düzenin sona ermesi de, diğer tüm düzenlerin sona ermesi anlamına gelir. Can ve mal güvenliğinin garanti altında olmaktan çıkması demektir.
“Arada sırada, orada burada, ona buna” olan, olduğu farzedilen hukuksuzlukların herkesi altına alacak bir çığa dönüşeceğinin işaret fişeğidir bu…İstisnasız herkesi; ve hatta bu “son hukuksuzluğa” sebep olan,
destekleyen, göz yuman ve karşı çıkan herkesi beraberce yok edebilecek bir dönüm noktası bu…
Tam da, Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürüldüğü gün ironik bir durum ortaya çıktı: Yargıtay 3 Ceza Dairesi’nin Can Atalay’ın dosyasına bakarken atıfta bulunduğu Pakistan’ın hapisteki eski başbakanı İmran Han’a 10 yıllık bir ceza daha verildi. Yargıtay 3 Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin kararına “jüristokratik” diyerek itiraz ederken şöyle diyordu:
“Anayasa Mahkemesi’nin….sınırsız yetkilerle donatılması, bazı büyük tehlikeleri de bünyesinde barındırmaktadır. Örneğin, 2022 yılında Pakistan’da Meclis’te çoğunluğu ele geçiren muhalefet tarafından güvensizlik oylaması yapılarak, seçilmiş ve meşru Başbakan İmran Han değiştirilmek istenmiş; bunun üzerine siyaseti dizayn etme çabasının bir ürünü olarak Pakistan Anayasa Mahkemesi, Başbakan İmran Han tarafından alınan Meclis’in feshi ve erken seçim kararını yok saymak suretiyle güvensizlik oylamasının yapılmasına karar vermiştir. Siyasi krize neden olan bu karar sonucu yapılan
güvensizlik oylamasında İmran Han, Pakistan’da görevden alınan ilk başbakan olmuştur. Böylece Pakistan’da Meclis çoğunluğunu ele geçiren muhalefetin, Anayasa Mahkemesi kararı sayesinde yaptığı güvensizlik oylaması ile İmran Han’ın başbakanlığı düşürülmüştür.”
Yargıtay’da dış haberler bu kadar ilgiyle izleniyorsa, İmran Han’ın avukatlarının müvekkillerinin haklarını Anayasa Mahkemesi’nde aradığını ve lehlerine bazı kararlar olduğunu da bilmesi gerekir. Kaldı ki, Pakistan örneğinin Türkiye için geçerli olabilecek tarafı, yargının siyasallaşmasının bir ülke için ne kadar vahim sonuçlara yol açabileceği.
Can Atalay’ın hapiste kalabilmesi için Anayasa Mahkemesi’nin iki kez verdiği kararın hiçe sayılması iktidarın kendi kırmızı çizgisini bile geçmesiydi: daha önce Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Enis Berberoğlu kararları ikinci kez verildiğinde, serbest kalmaları mümkün olmuştu. Anayasa Mahkemesi’nin ikinci kez verdiği kararda tüm hâkimlerinin ortaklaşması söz konusu olsa, böylece Mahkeme kendi haklarını da savunsa da; iktidar bu sefer o kırmızı çizgiyi geçmeyi tercih etti.
Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi ile, nasıl bir sistemin içinde yaşadığımızı hatırlamış olduk. Yerel seçimlere, sanki gayet “normal” bir ortamda ve demokratik bir sistemin içindeymiş gibi giderken, neyle karşı karşıya kaldığımızla yüzleştik.
Can Atalay vakası gösterdi ki, Türkiye’nin gittiği istikamet, “sonucu merak edilmeyen” seçimlerin ülkesi olmaya doğru. İktidar alternatifi olabilecek herhangi bir “gerçek” aday; “kazanabilecek aday” ortaya çıktığında, muhakkak siyasetin dışına itiliyor.
Venezüela’da, 2024’ün ikinci yarısında gerçekleşecek seçimlerde Devlet Başkanı Nicolás Maduro’nun alternatifi olabilecek María Corina Machado’nun adaylığının engellenmesi, tam da böyle bir olaydı. Türkiye de, bu yola sokuluyor. O yüzden de, Türkiye’nin 31 Mart Yerel Seçimleri, sadece yerel yöneticilerin belirlendiği seçimler değil…