“ ‘Çalıyorsa benim paramı çalıyor sana ne ulan’ diyen çiftçi kardeşim…Bak bir dinle…!”

Son 1 haftadır AKP iktidarının İstanbul ve Ankara belediyelerindeki ihale ve usulsüzlüklerini yazıyordum. İç Anadolu’dan bir çiftçi kardeşim bana mesaj...

Son 1 haftadır AKP iktidarının İstanbul ve Ankara belediyelerindeki ihale ve usulsüzlüklerini yazıyordum. İç Anadolu’dan bir çiftçi kardeşim bana mesaj atmış; “Çalıyorsa benim paramı çalıyor sana ne ulan” diye başlayan kibar! bir mesaj.

Birincisi; o sadece senin değil benim de param…

Benim, ailemin, doğmamış torunumun…

Önce bunda bir anlaşalım…

Gelelim; “Sana ne ulan” kısmına. Doğru; bana ne deyip işin içinden sıyrılabilirim. Ben kentte büyüdüm. Babam da esnaftı; dedem gibi o da iğnenin ucuyla kuyu kazardı; yani Terzilik yapardı. Ama bu senin de sorunlarına duyarsız kalacağım anlamına gelmez.

Bak çiftçi kardeşim; “Ben gerekirse aç kalırım yine de bildiğimden şaşmam. Niye traktör falan alıp da daha fazla alanı ekecekmişim” demişsin…Merak etme yakında zaten aç kalacaksın…

Şöyle;…!

-Son 16 yılda tarımda üretim alanı ve tarım nüfusu net biçimde daralmaktadır. 2002’de 26 milyon 579 bin hektarlık ekim alanı, 2018 yılında 23.2 milyon hektara düşmüş, 2003’te Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı nüfusumuz 2 milyon 765 binden 2017 yılında 2 milyon 132 bin kişiye düşmüştür. Tarımdan kopan asıl nüfusun ÇKS kaydı yaptırmayan küçük arazili çiftçimiz olduğu düşünülürse, topraktan beslenen nüfustaki erime daha ağır bir tabloya dönüşmüş olacaktır.

-Destekleme, girdi maliyetleri, pazar, ithalat bağımlılığı, enerji, sulama, makineleşme ve arazi sorunları süren tarım sektöründe, tarımsal nüfus da daralmaktadır. Buğday ekim alanının son 18 yılda 9.2 milyon hektardan 7.2 milyon hektara kadar daraldı.

- Türk Tarım Alet ve Makineleri İmalatçıları Birliği verilerine göre, traktör üretimi Ocak-Nisan 2019 döneminde yüzde 61.6, son bir yıl içinde yüzde 47 azalmıştır. Trafiğe yeni tescil edilmiş traktör sayısı ise Ocak-Mart 2019 döneminde yüzde 66.4 oranında gerilemiştir. Tarım istihdamının toplam istihdamdaki payı son 8 yılda yüzde 23.3’ten yüzde 17.3’e; tarımın milli gelirdeki payı ise son 8 yılda yüzde 9’dan yüzde 5.8’e düşmüştür.

Buraya kadar anladın değil mi…?...Bir de bana; “Ben toprağımı ekmesem bile zaten bana ürün paramı ödüyorlar. Sen ne anlarsın” demişsin…!

Haklı olduğunu zannediyorsun ama aslında durum şöyle;

-Ülkemizin sadece 8 tarımsal ve hayvansal ürün ithaline ödediği bedel, çiftçiye ödenen yıllık toplam destekten yüzde 62 daha fazladır. 2018 yılında ülkemiz tarımsal hammaddede açıkça dışa bağımlı olmuştur. Tarımsal hammadde ihracatımız 1 milyar 115 milyon dolar iken, tarımsal hammadde ithalatımız 5 milyar 756 milyon Dolardır.

-Son 16 yılda çiftçimizin yasal hakkı olan ve milli gelirin yüzde 1’i kadar ödenmesi gereken toplam 188 milyar TL’nin yaklaşık 100 milyar TL’si hala ödenmemiştir. 2019 yılı tahmini milli geliri üzerinden hesaplandığında çiftçinin alması gereken kanuni pay 44 milyar TL iken, 2019 Bütçe Kanununa göre çiftçimizin alabileceği pay en çok 26 milyar TL olabilecektir.

Bana; “Ben üretmezsem bile devletimiz beni idare eder. Durum iyi olunca tekrar üretirim. Varsın onlar da biraz faydalansın” demişsin…

Yok kardeşim…!...Bu öyle değil…!...Dananın kuyruğunun koptuğu yer burası.

-Ülkemiz son 16 yılda, belirgin olarak 31 kalemde ve 126 ülkeden tarım ithalatı gerçekleştirmiş; 48 milyon ton buğday, 15 milyon ton mısır, 5 milyon ton pirinç, 12 milyon ton pamuk ithal edilmiş, 72 milyar Dolarlık tarımsal hammadde dışarıdan alınmıştır. 2017 yılında tarımsal destekleme 12.7 milyar TL olarak gerçekleşirken aynı dönemde buğday, mısır, soya, ayçiçeği, pamuk, sığır, koyun, kırmızı etten oluşan 8 ürünün ithalatına 20.6 milyar TL ödenmiştir.

Siz durumu daha da kötü gösteriyorsunuz. İleride durum daha iyi olacak. Antalya’daki meyve-sebze üreticilerinin aç gözlülüğü ile bizi karşılaştırmayın” demişsin.

Yine yanıldın…!

Bu sefer kazın ayağı öyle değil:

-Birçok tarım ürününün destekleme fiyatı geç ve yetersiz olarak açıklanmakta, küresel şirketlerin karşısında çiftçimiz sahipsiz kalmakta, başta yem, tohum, mazot ve gübre olmak üzere girdi destekleri çiftçiyi ve hayvancıyı tatmin etmemektedir. 1 litre mazot için, 2018 yılında 6.5 kg buğday satmak durumunda bırakılan çiftçimize verilecek destek, sofraya ucuz ürün, az GDO, az nişasta bazlı şeker, düşük girdi maliyeti ve daha az ithalat anlamına gelecektir.

- Mevsim nedeniyle bazı ürünlerde fiyatlar düşüşe geçse de tarım politikası sürdürülebilir değildir, fiyatlardaki ani çıkışlar ve girdi maliyetlerindeki önlenemeyen yükseliş nedeniyle tarım kesimi büyük zorluk çekmektedir. Tarlada 2019 Mayıs ayı itibariyle 50 kuruş-1 TL’ye kadar düşen, hallerde 2 TL, pazarda 4-5 TL aralığında satışa sunulan domatesi ancak 2 TL’ye mal edebilen çiftçimiz sorunlarının çözümünü beklerken, kapsamlı Hal Yasası değişikliği gecikmiş ve Tarımda Milli Birlik Projesinin açıklanması ertelenmiştir.

Gelelim senin deyiminle “Aç gözlü Antalyalı meyve-sebze üreticilerine”. Merak etme onların durumu senden de vahim. Çünkü çok geçmez ürettiklerini o fiyata alabilecek bir Allah’ın kulu kalmayacak…Açıkçası onlar da perişan…

Orada durum şöyle;

- Bu şartlar altında; son 1 yılda (Nisan 2018-Nisan 2019) nihai tüketiciye kuru soğan fiyatı yüzde 289, patates yüzde 211, sivri biber yüzde 167, domates yüzde 110, patlıcan yüzde 94, salça yüzde 89, havuç yüzde 84, taze fasulye yüzde 61.80, portakal yüzde 45.17, muz yüzde 45, tavuk eti yüzde 40.56, çilek yüzde 36.75, bulgur yüzde 24.47, ekmek hamuru yüzde 22.48 zamlı yansımıştır. Nihai tüketiciye yansıyan bu zammın üretici enflasyonuna çok daha fazla yükü olmuştur. Tarımda üretici enflasyonunun gelecek aylarda tüketiciye daha fazla yansıyacak olması, yaşanan ekonomik krizi önlem alınmadığı takdirde derinleştirecektir.

Yani güzel kardeşim; öncelikle yaşama saygı duyacaksın…Çalışacaksın, emek vereceksin, alın teri dökeceksin, sadece hakkın olanla yetinmeyi bileceksin. Sana karşılıksız verilen her şeyin aslında senden çalınacak çok daha büyük bir parçanın küçük bir kısmı olduğunu asla unutmayacaksın. Zeytin ağacı dikeceksin, ceviz ağacı dikeceksin. “Bana yarasın yeter” deyip kavağın gölgesinde yatmayacaksın.

Büyük usta Nazım Hikmet okuyacaksın;

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde…

Ondan sonra çıkıp bana;

Sana ne ulan. Çalıyorsa benim paramı çalıyor” diyebilme cesaretine sahip olacaksın…

Gözlerinden öpüyorum…

Kardeşin Fatih…!

Türkiye Haberleri