Bursaspor tribünlerinde Türkiye’nin karanlık dönemlerine/figürlerine duyulan özlemi(!) ifade eden pankartlar ile Amedsporlulara yönelik ırkçı saldırılar son derece ürkütücüydü. Siyasi nemalanma peşinde koşanlarla, onların liderliğine soyunmuş bir zatın dışında pek de destekleyen olmadı yaşanan çirkinliği, ne mutlu ki.
Sporun, özellikle futbolun politikaya uzak olduğu sanılır. Doğru değildir tabii. Politize olmanın kitlesel olarak görülebildiği yerlerin başında gelir futbol stadyumları. Sağdan da vardır ama tribünlerde genellikle sol talepler dile getirilir. Fas futbol seyircisi bu konuda efsanedir örneğin.
Başka örnekler de vardır.
Stadyum platformdur
Kendi adıma bunu yanlış da bulmam. Başta ırkçılık olmak üzere ortak nefreti toplamış görüşler, insanlık düşmanı eylemler dışında dileyen her neyi savunuyorsa slogana çevirsin tabii. Kimi taleplerin/eleştirilerin tekil olmaktan çıkıp toplumsallaştığını tribündeki ortak sesten daha iyi ne anlatabilir ki ayrıca? Özellikle ifade kanalları kapalı toplumların ya da kendilerini anlatamayan kesimlerin yegane platformudur tribünler. Futbol fazla masrafı olmayan bir “halk oyunu“ sonuçta. Halkın taleplerini, stadyumda da dile getirmesi anlaşılabilir.
Bursaspor tribünlerindeki "politik şov", içeriğindeki korkunçluk gözardı edilerek, "spora siyaset karıştırılmaz" sözümona "ilkesi" anımsatılarak eleştirildi. Oysa bu provoke edici şova "politize olunduğu" gerekçesiyle değil hem içeriği hem de kimi kesimleri hedeflemesinden ötürü karşı çıkılmalıydı. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de futbol son derece "politik" bir kurumdur çünkü.
Düpedüz "siyaset içi" olan futbolu, bu kavramın dışındaymış gibi gösteren tutumlara her yerde rastlanıyor. Futbol adamlarının politika konuşmaları hoş karşılanmıyor, zaman zaman konuşmaları engelleniyor da. İngiltere’de böyle bir durum yaşanıyor şu sıralar. Futbol yorumcusu Gary Lineker ile Gary Neville siyasi görüşlerini dile getirdikleri için hedefteler.
"Sistem düşmanı" Lineker
Özellikle, yıllardır izlediğim, bir Türkiye maçı sonrası tanışmak mutluluğuna da eriştiğim Lineker’i pek ama pek severim. Doğrusunu isterseniz bu kadar "politik" bir tarafı olduğunu da sanmazdım. Oysa kimi meselelere hayli soldan bakan bir tavrı varmış. BBC’de Match of the Day (Günün Maçı) programını sunuyor Lineker. İçişleri Bakanı Suella Braverman'ın "yasadışı yollardan gelenlerin Birleşik Krallık'ta sığınma talebinde bulunmasını etkili bir şekilde yasaklama" planlarını "Aman Tanrım, bu korkunç ötesi bir şey" diye eleştirdiği tweetine bir kullanıcı "sen düzen düşmanısın" diye karşılık verdiğinde şunları söylemiş: "Bu, 30'lu yıllarda Almanya'nın kullandığından farklı olmayan bir dille savunmasız insanlara yönelik ölçülemeyecek kadar acımasız bir politika. Bunu söylediğim için mi düzen karşıtıyım?"
Kıyametin kopmasına yetti tabii bu. İçişleri Bakanı Braverman, Lineker'in yorumlarının kendisini "hayal kırıklığına uğrattığını" söyleyerek "yasal, orantılı ve gerçekten de şefkatli olan önlemlerimizi 1930'ların Almanya'sıyla karşılaştırmanın yararsız olduğunu düşünüyorum" dedi. Bakan’ın yaklaşımı nispeten sakindi ama Muhafazakâr milletvekili Craig Mackinlay, Lineker'in "çok ileri gittiğini" belirterek, BBC'nin kendisini görevden alması gerektiğini söyleyecek kadar kendini kaybetti. Bir diğer Muhafazakâr milletvekili Jonathan Gullis de BBC’yi Lineker'i "işinin siyaset değil futbol konuşmak olduğunu hatırlatmaya" çağırdı.
Lineker’i sevmekle isabetli davranmışım. Memnunum. Çünkü daha önce de bu tür çıkışları olmuş meğer. Ekim ayında Muhafazakâr Parti’yi yerin dibine batıran paylaşımlar yapmış örneğin, kaçırmışım. BBC’de de tartışılan bir konuymuş bu. Yöneticilerin bir kısmı “kural ihlali” yaptığını savunurken bazı yöneticiler ise Lineker’in “siyasi görüşlerini ifade etme hakkı olduğunu" söylüyormuş.
Neville’den Katar hatırlatması
Gary Neville de canım ciğerimdir bakın, söyleyeyim peşinen. Şimdi ITV’de spor yorumcusu olan Neville, Katar'daki insan hakları ihlallerini İngiltere'deki işçilerin çalışma koşullarıyla karşılaştırdığı için eleştiri yağmuruna tutuldu. Dünya Kupası finali öncesinde ITV Sport'a konuşan Manchester United'ın eski sağ beki, Katar'da işçilere yapılan kötü muamelenin "var olan zenginlikle birlikte yaşanmaması gerektiğini" söylemişti. Neville geçtiğimiz yıl İşçi Partisi'ne katılmıştı.
"Müesses nizam" destekçilerinin kitlesel tepkilerden korktukları gerçek tabii. Stadyumların korkulan yerler olması da normal bu durumda. Futbol kim ne derse desin politiktir. Bu yüzden futbol seyircisi de uzmanları da yorumcuları apolitik olmak zorunda değil.
Bursaspor seyircisinin (genellemeyin diyorlar, olur genellemeyeyim; bir kısım seyircisinin) karanlık günlere özlem duyan (!) sloganlarına itiraz yine stadyumlardan gelecek elbette.
Tribün bu ne de olsa. İyiyi de kötüyü de barındırır.
İyilerin sesi çıkar bir gün.
Susturulamaz biçimde hem de.