Küresel bir tatsızlık yaşıyoruz. Savaşlar, ekonomik krizler düşmedi yakamızdan ama mücadele umutsuzluğa kapılmadan verilmeye devam edecek. Bu hengâme, toz, duman içinde değinilmesi gereken nice konuyu göz ardı ediyoruz. Bunlardan birinden, doğal gündemimizi yaşayabiliyor olsaydık ortalığı ayağa kaldıracak bir skandaldan söz edeyim istedim.
Öncelikle; gençlik yıllarımda, kendisini takip eden hiçbir örgütlü yapının içinde olmayan eski bir Dev- Genç’li olarak bulabildiğim kitaplarını okuduğumu söyleyeyim Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın. Tezlerini çapım elverdiği kadar anlayabildiğim, bazı görüşlerini tartışılır bulduğum Kıvılcımlı Türkiye sosyalist hareketinin hem en üretken, hem en orijinal teorisyenlerden biri, belki de birincisidir. Ömrünün 22 yılını zindanlarda geçirmiş bir devrimciydi Kıvılcımlı. Sosyalist literatürümüze önemli katkıları olan bu büyük devrimcinin, iki kitap nedeniyle adı yine gündeme geldi. Kıvılcımlı’nın hiç de hak etmediği biçimde üstelik. Komün Gücü ile Allah-Peygamber – Kitap adlı, Kıvılcımlı adıyla basılmış iki kitabın aslında ona ait olmadığına ilişkin ciddi kuşkular var.
Fark etmek çok zor
Olaydan, Kıvılcımlı konusunda bitmez tükenmez araştırmalarıyla bilinen, doktorun gerçekten en inanmış savunucularından Ahmet Kale arkadaşım sayesinde aylar önce haberdar olmuştum. Kamuya duyuralım istemiştik, çünkü Kıvılcımlı’ya ait olmayan kitaplar söz konusuydu. Ama iyice emin olmak için bekledik. Ben “kuşkular var” desem de Ahmet ortada bir sahtekârlık olduğundan emin. Durum elbette tatsız. Çünkü üslûbundan, konuları değerlendirme tarzından haberdar olduğumuz Kıvılcımlı gibi son derece özgün bir teorisyen kendisi yazsaydı sanırım farklı olurdu söz konusu kitaplar. Ama hakkını yemeyelim, kitapları yazıp, doktorun adını veren kişi, son derece başarılı bir “iş” çıkarmış aslında, çünkü üslubunu Kıvılcımlı’dan ayırmak neredeyse olanaksız. Ama hem kitapların Kıvılcımlı tarafından yazılmadığına tanıklık edenlerin varlığı hem de Ahmet’in kendi araştırmaları sonucu kitapların büyük devrimciye ait olmadığı anlaşılmış durumda. (Ahmet konu hakkında Bilim ve Gelecek dergisinde uzun bir yazı kaleme aldı. İlgi duyanlar şu linkten okuyabilirler: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2022/03/01/komun-gucu-ve-allah-peygamber-kitap-kitaplari-uzerine-yeni-bir-durum/ )
Kıvılcımlı’nın unutulmuş kitaplarını yeniden basan, daha önce yayınlanmamış çalışmalarını kitaplaştıran Ahmet Kale, onca titizliğine rağmen, uzun süre kuşkulanmakla beraber kitapları Kıvılcımlı’nın yazdığını sanmış yine de. “Ben de bu zokayı yutanlardanım” diyor.
Kıvılcımlı’ya güven kullanıldı
Son derece ilginç bir olay bu. Bu iki kitabı yazan kişinin Süleyman Şaşmaz olduğu söyleniyor. Kimi görgü tanıkları, (birkaç yıl önce öldürülen sunucu Vatan(sever) Şaşmaz’ın da babası olan) Süleyman Şaşmaz’ın kitaplaştırdığı kendi görüşlerini “Kıvılcımlı’ya olan güvenden” ötürü onun adıyla bastırdığını bildiklerini söylüyor. Bu amaçla Şaşmaz tarafından düzenlenen bir toplantıda bunun konuşulup kararlaştırıldığını biliyor bu tanıklar. Türkiye sosyalist hareketinin tarihinde buna benzer bir başka vakıa daha var mı, bilemem. En azından ben rastlamadım. Niyet ne olursa olsun, (çünkü toplumsal fayda görülerek yayınlanmış bu kitaplar, kötü niyet arayamıyor insan) bu yapılmamalıydı. Yaşamı boyunca görüşleri yüzünden acı çektirilen, sosyalist kimi yapılarca da, onlara son derece eleştirel yaklaştığı için yalnız bırakılan ama asla yılmayan büyük devrimcinin, temelinden karşı olduğu “faydacı” bir tutuma kurban edilmesi canımı yaktı doğrusu.
Aklıma takılan soru şu; büyük teorisyenden ayırt edilmesi zor bir üsluba, yüksek bir teorik donanıma sahip olan biri buna neden gerek duyar? Ortada hiçbir kıskançlık duymadan yazdığı kitaplara Kıvılcımlı’nın adını verme tutumu var bir de, az rastlanır türden, neredeyse takdir edeceğim bunu. Birçok insanın başkalarının yazdıklarından aşırmalar yaptığı günümüzde rastlanır bir tavır değil bu. Öte yandan şu da var; bu kitapları Kıvılcımlı’nın tamamlayamadığı notlardan yararlanarak yazmış da olabilir bu nedenle kendi adını koymamıştır diyenler de haklı. Eğer böyleyse bunu açıklamasında ne sakınca olabilirdi ki Şaşmaz’ın? Yeniden başa dönüp, nedeni ne olursa olsun burada bir iyi niyet yok noktasına geliyorum.
Kıvılcımlı’ya haksızlık
Üzüldüm; Ahmet de üzgün. Kişisel olarak ben kandırıldığımı düşünüyorum doğrusu. Süleyman Şaşmaz kendi adıyla bastırsaydı da o kitapları okurdum, okurduk kuşkusuz. Her kitabından, ele alış tarzı ile entelektüel derinliği nedeniyle son derece tat aldığım Kıvılcımlı’nın adının kullanılmasını bağışlamam zor benim için. Kıvılcımlı’ya da büyük haksızlık. Benim asla kuşkum yok, çünkü kanıtlanmıştır diğer eserlerinin ona ait olduğu ama yarın başka bir benzeri durumla karşılaşabilir miyiz korkusu beni rahatsız ediyor.
Kütüphanemizde bulunan bu iki kitap Kıvılcımlı’nın değil büyük bir olasılıkla. Çok zaman geçti üzerinden, itiraz edeceğim bir taraf olmamış okuduğumda, olsaydı kalırdı aklımda. Çoğunu kabul de etsem, Kıvılcımlı’nın yazmadığı bir kitabın o yazmış gibi bana okutulmasını affedemiyorum.
Fethiye’nin bir dağ köyünde artık yanına fazla kimseyi yaklaştırmadan, eskilerin deyimiyle “münzevi” bir yaşam sürdürdüğünü duyduğum Süleyman Şaşmaz, gerçeği söylemeli. Kitapların Kıvılcımlı’nın olduğunu kanıtlamalı ya da, olan oldu artık, “ben yazdım” diyerek gerçeği söylemeli.
Bu çok ama çok ciddi bir skandal. Ahmet daha ağır ifadeler kullanıyor ki haklılık payı var bunda.
Süleyman Şaşmaz umarım farkına varır yol açtığı rezaletin.
Umarım.