Enflasyon gelirde erime demek. Basit doğru, tamam. Peki ama kimin gelirlerinde erime? Herkesin değil.
Türkiye’nin önde gelen şirketleri geçtiğimiz günlerde bu yılın ilk üç ayına dair bilançolarını açıkladılar. Ortaya çıkan gerçek: Şirketler (Çoğu) gelirlerini ve kârlarını enflasyonun üzerinde artırmış.
Birkaç örneğe bakalım: Sabancı Holding, yılın ilk çeyreğinde gelirlerini bir önceki yıla göre yüzde 101 artırarak 12.463 milyon TL seviyesine çıkardı. Net kârı geçen bir yılda yüzde 371 arttı.
Koç Holding’in satış gelirleri son bir yılda yüzde 188, net kârı yüzde 218 oranında artış gösterdi.
İş Bankası Grubu’nun cam şirketi Şişecam ilk çeyrekte gelirlerini yüzde 200 artırdı.
Demir çeliğin lideri Erdemir Ereğli’nin satış gelirlerindeki büyüme yüzde 180’i buldu.
Ama asıl patlamayı bankalar yaptı. Bu yılın ilk üç ayında kârlarını bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 285 artırdılar…
Enflasyon oranı kaç? TÜİK’e göre şu anda yüzde 70. Ama bilançolar açıklandığında yüzde 61’di. Yani şirketler enflasyonun üzerinde artırmayı başardı. Üç kat, dört kat artıranlar gırla…
Eğer birer tüzel kişilik değil gerçek kişilik, yani vatandaş olsalardı, eskiden gelirleriyle bir alışveriş sepetini doldurabiliyorken şimdi üç sepet dolduruyor olacaklardı.
Peki vatandaşlar, yani halk? Halkın büyük kesimi emeğiyle geçiniyor. Yani sabit gelirli. Sayıları tam olarak 33 milyon 851 bin kişi.
Onlara sayıları 14 milyon kişiyi bulan emeklileri de ekleyelim. Türkiye’de yaklaşık 48 milyon kişinin sabit gelirli olduğunu görürüz. Toplumun ana gövdesi. 48 milyon kişi yılda bir, bilemediniz iki kez zam alıyor.
Geçen yıl ne kadar zam aldılar/aldınız? Şanslı olanlar enflasyon kadar. Ama şu andaki enflasyon kadar değil, yılbaşındaki enflasyon kadar.
Asgari ücretliler azıcık daha şanslıydı, yüzde 50 zam aldılar.
Aradan geçen beş ayda TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyon yüzde 70’ye yükseldi. Yani yılbaşında yüzde 36 zam alanların maaşı yüzde 35, yüzde 50 zam alanların yüzde 20 eridi.
Gerçek enflasyon çok daha yüksek. Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) açıkladığı yüzde 156’yı baz alırsak reel gelirdeki erime daha korkunç bir hal alıyor.
“Enflasyon yoksullardan alınan en adaletsiz vergidir” diyenlerin kastettiği şey işte tam da bu.
Şirketler ürettikleri ürünlerin fiyatlarını belirleyebilir, gerektiğinde enflasyon kadar artırabilirler. Yani kendilerine kesilen enflasyon vergisini müşterilerine paslayabilirler. Yazının girişinde gördüğümüz bilançolar bunu net biçimde ortaya koyuyor.
Rant geliriyle, yani kira ve faizle geçinenler de enflasyondan korunma imkanına sahip. Aldığı kirayı beğenmiyorsa türlü alavere dalavere ile kiracısını çıkarıp enflasyonun da üzerinde zam yapabilirler. (Şu anda Türkiye’de yaşanan bu.)
Bankada doları, Euro’su olanlar ise kur korumalı mevduattan veya şu aralar hazırlığı yapılan enflasyon korumalı tahvilden yararlanabilir. Hele bir de “süper bono” çıkarsa değmeyin keyiflerine.
Peki bankada doları, Euro’su veya kiraya verecek evi olmayanlar? Halkın büyük kesimi?
Onların enflasyondan kaçma şansları yok, gelirlerindeki erimeye katlanıyorlar, daha da katlanacaklar.
Yoksulluk artıyor, tamam. Ama zenginlik de artıyor. 2018 Haziranındaki başkanlık seçimi sırasında dolar 4.8 liraydı, şu anda 16 lira. Döviz mevduatı olanların TL cinsinden serveti aradan geçen dört yılda üç katına çıktı.
Aynı dönemde emlak fiyatları da uçtu. Fiyatların dörde, beşe katlandığı pek çok semt var.
Maaşlar ne oldu? 2018 yılı başında asgari ücret 425 dolardı. Bugün 265 dolar.
Bu bir servet aktarımıdır.
Ya da eller yukarı, bu bir soygundur