“Kadılar müftüler fetva yazarsa
İşte kemend, işte boynum asarsa
İşte hançer, işte kellem keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan”
Pir Sultan Abdal (16. Yüzyıl)
Ülkemizde yurttaşlar dönüşü zor olacak bir yol ve yönteme itiliyor. Siyasi iktidarın sinsi ve sistemli gerici-irticacı uygulamaları toplumsal huzursuzluğun fitilini ateşlemiş durumda… İlkin Cemaat ve Tarikatlarla sözleşme yaparak ÇEDES programı ile başlayan uygulamayı yine cemaat ve tarikatların görüşleri doğrultusunda hazırladığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile taçlandıran AKP-MHP iktidarı önüne geçilemeyen stratejisini hayata geçirmeye devam ediyor.
Bugün özellikle eğitim-öğretim alanında yapılan değişiklikler seküler kesim tarafından kaygıyla karşılanıyor. Laik ve bilimsel eğitimi, attığı her adımla ortadan kaldırmayı hedefleyen siyasi iktidar, gelecek yüzyılda dünya insanlarıyla yarışacak, rekabet edebilecek koşullarının önüne kocaman bir set çekmiştir.
Yurttaşlarımız Türkiye’nin rotasını karanlığa doğru çevirenlerden duyduğu rahatsızlık nedeniyle çözüm arama derdine düşmüş durumda…
Ülkemizde nüfus müdürlüğünde dini “İslam” olarak kaydedilen yurttaşlar “Zorunlu Din Dersi” nedeniyle dinini değiştirmeye başladı.
Din derslerinin zorunlu hale getirilmesinin ardından özellikle 1990'lı yıllardan itibaren Aleviler’den ve seküler kesimden bu derslere yönelik itirazlar yükseldi. Örneğin, geçen hafta Aydın-Didim’de yaşayan iki çocuk babası Bülent Sağış, çocuğunun zorunlu din dersinden muaf olması için din değiştirerek Hristiyan oldu.
İki çocuk babası Bülent Sağış, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda "MEB müfredatı laikliği, bilimselliği, Atatürk'ü yok saydığı için ve zorunlu din dersi baskısı nedeniyle din değiştirdim. Deistlik ve ateistlik çocuklarınızı din dersinden muaf etmiyor. Yalnızca Hıristiyan ve Yahudi çocukları din dersinden muaf olabiliyor” dedi.
Bugüne kadar yüzlerce aile din değiştirme yoluyla çocuklarını gerici eğitim-öğretim anlayışından korumaya aldı. Siyasi iktidar bu sinsi ve uzlaşmaz tavrını sürdürürse daha nice aileler aynı yönteme başvurmak zorunda kalacak…
Bu gidişat birçok olumsuzluğun habercisi gibi…
Oysa, 2009'da çocuğunun zorunlu din dersinden muaf tutulması amacıyla başlatılan ve Anayasa Mahkemesi'ne (AYM’ye) kadar taşınan bir davada verilen kararda, "Anayasanın 24'üncü maddesinin 4'üncü fıkrasında güvence altına alınan ebeveynlerin eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama hakkının ihlal edildiği"ne hükmedilmişti.
Din dersleri, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından 1982 yılında kabul edilen anayasa ile zorunlu hale geldi. AKP-MHP iktidarı da toplumun huzursuzluğunu kulak ardı ederek bu uygulamaya yeni din dersleri ekleyerek yoğunlaştırma yoluna gitti. Okulları imam hatipleştirdi, eğitimi dinselleştirdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2014 yılında verdiği kararla Türkiye'yi haksız bularak, din dersinin zorunlu tutulamayacağına karar verdi. Bu kararın ardından da Türkiye, din derslerini zorunlu olmaktan çıkarmadı. Sadece içeriğine Alevilere ve diğer inançlara dair bazı bilgiler eklendi.
AYM’nin 1998’de Anayasa’nın 24'üncü maddesinin 4'üncü fıkrasında dayanarak verdiği kararı anımsatmak isterim. Bu karara göre, laik devletin resmi dini olamaz. Belli bir dinin eğitiminin zorunlu olamayacağı, dinler hakkında ancak yansız din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi yapılabileceği kaydedildi.
Danıştay 8. Daire 2015 yılında, tarihi bir içtihat değişikliğine giderek, Alevi öğrencilerin zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKABD) derslerinden muaf tutulabileceklerine hükmetti. Kararda, okullarda İslam dini dersi verildiği, anayasanın ise din dersini değil, tüm inançların eşdeğer görüldüğü din kültürü dersini zorunlu tuttuğu vurgulandı.
AYM’nin, ilk ve orta öğretim seviyesindeki okullarda zorunlu tutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden muafiyet konusuna ilişkin 07.04.2022 tarihli ve 2014/15345 başvuru numaralı kararında ise AİHM kararına da gönderme yaparak şu görüşlere yer verildi:
“Türkiye’de ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan DKAB dersi müfredatının din kültürü dersi olarak nitelenemeyeceği, dersin içeriğinin salt belli bir dini konu edindiği, bu tür bir eğitimin ancak isteğe bağlı olabileceği”.
Anayasanın 24'üncü maddesinin 4'üncü fıkrasında güvence altına alınan ebeveynlerin eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama hakkı olduğu nettir. Bunu eğmeye-bükmeye kimsenin hakkı yoktur.
Bu madde bir kere çocuklarımızın din dersinden muaf olmasını sağlar. İkinci olarak din derslerine çeki düzen verilir. Hatta daha da ötesini talep ederek diğer inançlarla ilgili derslerin de eklenip onların da seçmeli ders olarak yapılması istenebilir.
Anayasayı tanımayan bir iktidar var. Bununla ilgili daha önce verilmiş AİHM ve AYM kararlarını bile tanımayan bir iktidar bulunuyor. Dolayısıyla iktidar kendi Anayasa Mahkemesi'nin kararına uyacak mı uymayacak mı onu göreceğiz.
Bu durum sadece Alevileri değil, seküler kesimi de ilgilendiriyor.
2018’de Konya Bölge İdare Mahkemesi: “Din eğitimi kişilerin isteğine bağlıdır” dedi.
2010’da Samsun 1. İdare Mahkemesi de, 2016’da Antalya 1. İdari Mahkemesi ve onlarca yerel mahkeme de aynı doğrultuda alınan kararların Danıştay tarafından da onandığı biliniyor.
2019’da İstanbul 12. İdare Mahkemesi kararında Anayasa Mahkemesi’nin 16 Eylül 1998 tarihli kararındaki laiklik tanımına atıfta bulunularak, “laik bir devlette belli bir dinin, eğitim ve öğretimi zorunlu hale getirilemeyeceği” değerlendirmesine yer verildi.
AYM kararı ile AİHM kararı sonrası Türkiye’nin izleyebileceği yollardan biri, inançsızlık da dahil olmak üzere farklı mezhep, din ve inançların birlikte karşılıklı anlayış ve saygı temelinde yaşamasına katkıda bulunabilecek bir dersin okullarda sunulmasıdır. Ancak, böyle bir dersin dahi anayasal zorunluluk olmaktan çıkarılması gerekir.
Din ve bilimin çeliştiği düşüncesini besleyecek dini anlatımlar öğrencilerde itikadî sorunlara neden olmaktadır. Öyleyse toplumsal dinamiklerin ortak talebi olan laik bilimsel eğitimin yeniden eğitim kurumları tarafından uygulanması zaruri hale gelmiştir.
Gerici-dinci eğitimden evladını korumak amacıyla “Din” değiştirme yolunu seçen yurttaşlarımız, en temel ve doğal insan hakkını kullanmıştır.
Yurttaşlarımızın bu yol ve yönteme başvurmaya zorlayan siyasi iktidara bu ayıp sanırım yeter!