Türkiye’nin, aralarında ABD, Almanya ve Fransa’nın da bulunduğu 10 batılı ülkenin büyükelçilerini “istenmeyen kişi” ilân edip sınır dışı etme kararını uygulaması mümkün değildi. Nitekim uygulayamadı.
Ankara’nın bu hamlesi dış politika açısından Türkiye’ye hiçbir faydası olmayan bir hamle olarak kaldı. Aradan geçen iki günde dolar 9.30 liradan 9.80’lere kadar yükseldi. Arada benzinin fiyatına bir zam daha geldi. Türkiye, iki gün “istenmeyen kişi” krizini konuştu ve boşuna zaman kaybetti.
İktidara yakın yayın organları, tahmin edildiği gibi büyükelçilerin “Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine riayeti teyit ediyoruz” açıklamasını, büyük bir geri adım olarak gördüler. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın büyük zafer kazandığını ilân ettiler. “10 büyükelçiden geri adım” manşetleri attılar.
İktidara yakın kayakların dün öğleden sonra zafer havasıyla algı yaratma girişimleri başlayınca ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü bir açıklama daha yaptı.
Sözcü Ned Price, “18 Ekim'de ortaya koyduğumuz açıklamanın Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesiyle uyumlu olduğunu dile getiriyoruz” dedi. Bu görüşünden geri adım atmadı. Ayrıca Erdoğan’ın açıklamasını da “not” ettiklerini söyledi. İnsan haklarını savunmaya devam edeceklerini de ekledi. Dolayısıyla, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararını uygulaması ve Osman Kavala’yı serbest bırakmasını isteyen büyükelçilerin açıklamasının arkasında durdu.
Bu olaylar yaşanırken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hiç açıklama yapmadı. Bu üre içinde Dışişleri Bakanlığı’nın, açıklama yapan büyükelçiliklerin Türkiye’ye bir manevra alanı açmaları için çaba gösterdiği biliniyor. Bu manevra alanı, Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine riayeti teyit eden bir cümlelik açıklamayla yaratıldı. Türkiye’de bunu kullanıp “Cumhurbaşkanı Erdoğan büyükelçiliklerin açıklamasını olumlu karşıladı” denilerek konu kapatıldı.
Sonuçta ABD, Kavala açıklamasının arkasında durduğunu ilân ederken, Türkiye 10 batılı ülkenin büyükelçilerini istenmeyen kişi ilân edemedi, ülkelerine geri gönderemedi.
Bu sonuçtan iktidar için iç politikada bir zafer çıkarmak ve kahramanlık algısı yaratmak mümkün değil.
Dış politikada ise bir hasar oluştuğu kesin. ABD’nin, not ettiği bu tutuma karşı ilerleyen zamanda yine bu konuda veya başka konularda Türkiye’ye sorun çıkarabileceğini beklemek gerekir.
Batılı 10 ülkenin büyükelçilerinin toplu halde açıklama yapmaları doğru bir yöntem değildi. Nitekim Türkiye bu büyükelçileri Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak uyardı, gerekenleri söyledi. Bu tutumun kabul edilemeyeceği yönünde de açıklama yaptı.
Konu burada kalsaydı bir krize dönüşmeyecekti. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri’nin gerekli muameleyi yapıp yanıt vermesini yeterli bulmadı. Kesin ifadelerle bu 10 büyükelçinin istenmeyen kişi ilân edilmesi için Dışişleri Bakanı’na talimat verdiğini söyleyince gerginlik tırmandı. Erdoğan, bu açıklamasını bir kez daha tekrarlayarak Türkiye’nin kararlı olduğu mesajını verdi. Ancak Türkiye böyle bir kararı uygulamayı göze alamadı.
Batılı 10 büyükelçinin yaptıkları açıklama geri alınmadı. İçlerinden özür dileyen olmadı. Aksine ABD, Kavala açıklamasının arkasında olduklarını ve bu açıklamanın Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine aykırı olmadığını belirtti.
Bu durumda Türkiye’nin 10 ülkeye geri adım attırdığını söylemek gerçekle örtüşmüyor.
Olan biten Türkiye’nin yerine getiremeyeceği bir kararından geri dönebilmesi için yapılan diplomatik manevra alanı yaratmak ve konuyu kapatmaktır.
Türkiye, ekonomide olduğu gibi dış politikada da “dağınık” bir yönetim gösteriyor. Bu nedenle de sonuç alamıyor. Yalpalıyor.
ABD’ye tepki olarak Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemini çalıştıramıyor, kullanamıyor, hangarda tutuyor.
S-400 alınmasına karşı çıkan ABD, Türkiye’yi F-35 savaş uçağı projesinden çıkarıyor. Parasını ödediği uçakları vermiyor.
Türkiye, S-400’ü kullanmadığı gibi F-35 uçaklarını da alamıyor. Yerine F-16 almaya çalışıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Büyükelçisi’nin de istenmeyen kişi ilân edileceğini açıkladığı gün, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, NATO Savunma Bakanları Toplantısı’ndan dönerken, “dost ABD” diyor ve F-16 konusunda ilerleme olduğundan söz ediyor.
Ankara, ABD’nin dost mu, müttefik mi, stratejik ortak mı yoksa düşman olduğu konusunda karar verebilmiş gibi görünmüyor.