Borsa İstanbul geçen yıl dünyanın en çok kazandıran borsasıydı, yıl genelinde yüzde 200’e yakın değer kazandı. Bu nasıl oldu? Türkiye’de petrol mü bulundu? Karadeniz’de bulunduğu söylenen doğalgaz çıkarıldı ve doğalgaz faturası mı sıfırlandı? Sene başında 50 milyar dolardan fazla ekside olan Merkez Bankası’nın Swap (Para takası) hariç rezervi bir anda artıya mı geçti? Cari açık kapandı, enflasyon mu düştü? Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına mı girmek üzere?
Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek bir yana, en büyük 20 liginden düşmek üzere. Cari açık kapanmadı, daha da büyüdü, üç katına çıktı. Karadeniz’de bulunduğu söylenen doğalgazı çıkarmanın ekonomik açıdan anlamlı olup olmayacağını hâlâ bilmiyoruz, Türkiye geçen yıl 100 milyar dolarla tarihinin en yüksek dış ticaret açığını verdi. Merkez Bankası’nın Swap hariç rezervi de hâlâ ekside 50 milyar dolar civarında. Öyleyse borsa geçen yıl nasıl patladı?
Çünkü Türkiye’de enflasyondan korunmak için başka hiçbir alternatif kalmamıştı. Aşağıdaki grafikte finansal yatırım araçlarının son bir yıldaki enflasyondan arındırılmış getirilerini görüyorsunuz:
Geçen yıl parasını bankada mevduat faizinde tutanlar, tasarruflarının üçte birinin enflasyon karşısında eridiğini gördüler. Dolar, Euro ve altında tutanların parası da enflasyon karşısında reel olarak eridi. Çünkü ekonomi yönetimi Merkez Bankası’nın rezervinden yaptığı satışlarla doların, Euro’nun ve altının yükselmesine izin vermedi. (Altında küresel ekonomik koşullar da rol oynadı.) İşte bu atmosfer, kara kara parasını enflasyondan nasıl koruyacağını düşünenleri zorunlu istikamet olarak borsaya yönlendirdi.
Bu, iktidarın işine yaradı, hâlâ da yarıyor. Tasarruf sahibinin dolar, Euro ve altın yerine borsaya yönelmesi, TL’de kalması anlamına geliyordu, geliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin geçen yaz “Vatandaşın nereye yöneleceği açık” diyerek borsayı işaret etmesi, Eylül’de “BIST 100 endeksi 2 aydır rekor üstüne rekor tazeliyor. Borsa İstanbul, halka açık şirketlerimiz ve yatırımcılarımız açısından her geçen gün daha da cazip hale geliyor” demesi nedensiz değildi.
Bu açıklamalar yıllarca çalışarak oluşturduğu tasarrufunu korumaya çalışan vatandaşta, “Hükümet seçim öncesinde borsayı sahipsiz bırakmaz” fikrinin oluşmasına neden oldu. Bu fikir, aşırı risk almalarının önünü açtı. Öyle ya, yetkili ağızların hiçbirinin borsa konusunda vatandaşı uyarmadığı bir ülkede başka nereye yatırım yapılacaktı?
Borsanın ilk yükselişinde geçtiğimiz yıllarda çok ucuz kalmasının payı büyüktü. Ama hisselerin pek çoğu soluksuz yükseliş sonucunda pahalı seviyelere geldiler. “Hükümet seçim öncesinde borsayı sahipsiz bırakmaz” fikriyle borsaya gelen tasarruf sahiplerinin birçoğu, onlardan önce yüzde 400-500, hatta yüzde 1000 yükselmiş olan hisseleri bu pahalı seviyelerden aldılar.
Her çıkışın bir inişi var. Borsa İstanbul’un soluksuz çıkışı geçtiğimiz hafta sona erdi, BİST 100 Endeksi geçen Perşembe yüzde 7’den fazla, bu Salı da yüzde 5’ten fazla değer kaybetti.
Salı günü yaşanan sert düşüş sonrasında Cumhurbaşkanlığı’ndan ekonomi yönetimine sert ültimatom gittiği, toplantı üzerine toplantı yapıldığı, düşüşü durdurmak için neler yapılabileceğini ele alındığı konuşuluyor. Nitekim Sermaye Piyasası Kurulu Salı gecesi apar topar bir kararla, ters repo işlemlerinin borsada teminat olarak kullanılacağı son tarihi uzattı. Bu arada algoritmik işlemleriyle borsaya yön veren büyük bir aracı kurumun uyarıldığı, bu tipteki işlemlerin kısıtlanmasının masaya yatırıldığı da konuşulanlar arasında. Bunların da etkisiyle borsa dün yükseldi. Ama yarın ne olacağını bilmiyoruz. Aşırı şişmiş çok sayıda hissenin bulunması, düşüşün geri dönme ihtimalini artırıyor.
Ekonominin bütün dengeleri bozulduğu için borsanın da bozulmuş durumda.