BOP yerine 'Mehdi Projesi'

Önce bir alıntı: “Nörologlar temporal lob epilepsisi olan hastalarda görülebilen bir belirtiyi ‘aşırı dindarlık’ (hyperreligiosity) olarak adlandırıyorlar....

Önce bir alıntı:

“Nörologlar temporal lob epilepsisi olan hastalarda görülebilen bir belirtiyi ‘aşırı dindarlık’ (hyperreligiosity) olarak adlandırıyorlar. Temporal lob epilepsisi olan her yüz kişiden bir ila dördünde bir tür dinsel epizot ya da uyanış, bir ilahi hayal ortaya çıkıyor. Bazı hastalarda nöbetin etkileri frontal loba yayılarak davranış üzerinde kalıcı etkiler bırakabiliyor. Bu insanlar dini bütün insanlara dönüşüyor.” *

***

Zaman ya da coğrafya ayırmaksızın, tarih boyunca kim bilir kaç kişi / kaç ‘lider’ böyle bir tanıya uyuyordu!

Kaçı bugün aramızda! Başımızda / yanı başımızda!

Bu yazının amacı, elbette, dindarlığı ölçmek ve ölçüye göre böyle bir tanı koymak değil. Bilgimi de haddimi de aşar.

Ne var ki, son günlerde gündeme atılan ‘MEHDİ’ meselesine kafa yorarken böyle bir dipnot düşmek istedim.

Mehdi, cihatçı fanatik İslamcıların karanlık labirentlerinde ciddiyetle tartıştığı… Kamuoyunda ise, daha ziyade Adnan Oktar ile magazin malzemesi muamelesi gören bir kavram.

Oysa birdenbire “Mehdi gelecek. Ortamı buna göre hazırlamalıyız” sözleriyle ta zirveden gündemimize giriverdi.

Zirve diyorum... Zira ifadenin sahibi, SADAT denilen parasal kaynağı ve amacı ‘bulanık’ organizasyonun kurucusu ve Cumhurbaşkanı askeri başdanışmanı Adnan Tanrıverdi:

“İslam Birliği olacak mı, olacak. Nasıl olacak? Mehdi Hazretleri geldiği zaman olacak. Peki, Mehdi ne zaman gelecek? Allah bilir. Peki, bizim bir işimiz yok mu, ortamı hazırlamamız gerekmez mi?!”

***

Saray’ın askeri başdanışmanına göre, Mehdi elbette gelecek. Burada bir soru işareti yok. Soru şu: “Mehdi’nin gelmesi için ortam nasıl hazırlanır?”

Tanrıverdi’nin cümleleri, bunun işaretlerini taşıyor:

Mehdi gelecek ve İslam Birliği’ni kuracak. Ama Mehdi’nin gelmesi için de ‘birileri’ İslam Birliği’nin kurulması amacıyla öncülük yapacak, çaba harcayacak.

Nasıl mı?

Erdoğan’ın Suriye’de ve Libya’da yaptığı ya da yapmaya çalıştığı gibi.

Hem siyasal İslam ideolojisine hem de bölgenin dinamiklerine hakim bir isim, Hüsnü Mahalli, bunun için elde kalan (belki tek ve son) kozun Müslüman Kardeşler / İHVAN olduğunu söylüyor.

Öyle ya, Hindistan’dan Cebelitarık’a kadar uzanan ve genel olarak İslam Dünyası’nı kucaklayacağı varsayılan Büyük Ortadoğu Projesi tutmadı.

Erdoğan’ın ‘eş başkan’ sıfatıyla İslam Dünyası’na abilik yapıp ‘birliği’ sağlama hayalleri kısa sürede suya düştü. Hele Arap Baharı denilen o vahşi müdahaleden sonra.

Bugünse, pek çok İslam / Arap ülkesi Türkiye’nin karşısında. Özellikle Libya bahsinde, taraflar düşman cepheler halinde.

Erdoğan’ın elinde kala kala İHVAN kaldı.

Artık (bizim muhalefet hariç) dünya alem biliyor: İHVAN’ın merkezi / ana karargahı İstanbul.

Erdoğan İslam ülkelerinin liderleriyle anlaşamıyor mu! Olsun, toplumlarındaki İHVAN damarını açabilir, oradan kendisine bir yol açabilir.

Yine Hüsnü Mahalli’nin anlattıklarıyla, Libya’yı çevreleyen pek çok Afrika ülkesindeki cami / hastane / yol gibi, “yardım” adı altında yapılan yatırımların amacı bu.

O ülkelerde mümkünse yönetimlerle, değilse İHVAN ideolojisinin güçlü bir temsilcisiyle anlaşacaklar. İHVAN zincirine bir halka daha ekleyecekler.

Nasıl ki Libya’da bugün, İHVAN’ın elindeki Trablus Hükümeti’ni -savaş pahasına- destekliyorlar... Benzerini başka ülkelerde de gerçekleştirecekler...

Ve İSLAM BİRLİĞİNİ öyle ya da böyle kuracaklar.

Proje bu!

Bakmayın milli çıkarlar masallarına... Hiçbir çıkar; eğer ülkeniz işgal altında değilse… Hele hele, milyonlarca işsizin / yoksulun ekmeğinden kesilen paralarla finanse edilen bir savaş içinse... ‘MİLLİ’ değildir. Haklı değildir.

Suriye’de değildi. Libya’da hiç değil.

Temelinde dinsel fanatizmin yattığı… Faşist ideolojiyle süslenmiş.. Bir MEHDİ PROJESİ’nden söz ediyoruz.

Şaka yapmıyorlar.

Erdoğan zaten hiç şaka yapmadı.

Nasıl ki, 1970’li yılların başında, kendi yazıp yönetip oynadığı MasKomYah oyunu ile masonların, komünistlerin / solcuların / yahudilerin üzerine nefret boca ediyordu…

Bugün ‘dindar’, ama ‘kendi mezhebi / meşrebince dindar’ olmayana aynı nefretle bakıyor.

Kendisini bu mücadele için SEÇİLMİŞ olarak görüyor.

Tehlike büyük. Üstelik yalnızca dışarıda değil, çok doğal olarak içerde de!

Çok değil üç gün önce Erdoğan, siyasal İslamcı eğitimin / kadrolaşmanın yanı sıra ‘içerde neye hazırlandıklarını’ şöyle anlatmadı mı:

“Şehirlerimizin düzenini sadece kolluk güçleri ile sağlayamayacağımız bir durum içindeyiz.”

 

*NÖROLOJİK: Beynin Mantıksız Davranışlarımızın Ardındaki Gizli Mantığı/Eliezer J. Sternberg/metis bilim

Türkiye Haberleri