Seçime doğru geri sayımda gözüm anketlerde. Ben Sarıyer’de oturuyorum. Hem anketler hem de sokaktan aldığım izlenimler Sarıyer’in AKP’ye gittiğini söylüyor. CHP’nin -eski- başkan Şükrü Genç’i aday yapmaması.. Şükrü Genç’in de “madem öyle işte böyle” diye bağımsız adaylığını ilan etmesi.. CHP’ye gidecek oyları bölünce AKP’nin yüzüne kan geldi. Süleyman Soylu, zaferin kokusunu alınca mitili Sarıyer’e serdi!
Hem seçim gündeminden hem de toplumun her köşe bucağından böyle örnek çok. Aranmadığınız kadar! Anlatacağım. Bölüne bölüne ne hale geldik. Son günlerin en çarpıcı tuhaflığını paylaşacağım. Ama önce son günlerde karşıma çıkıveren bir fotoğrafın beni çok çok çok etkileyen öyküsünü anlatmalıyım.
*. *. *
Karedeki iki kişi son günlerin en çok konuşulan iki ismi: Oppenheimer filmi ile Oscar alan Gillian Murphy.. Ve İngiltere kraliyetinin yaramaz küçük oğlu Prens Harry.
Hemen bir not: Aktörün adı genellikle Cilyın gibi okunuyor. Oysa Kiliyın diye okunmalıymış. Zira kendisi İrlandalı.
Fotoğrafın öyküsü de zaten buna dair.
Karede görünmese de -videosunda çok net anlaşılıyor- aktörün ceketinin önünün açıklığından, kolunun duruşundan seziliyor. Gillian Murphy’nin eli cebinde. Bırakın kraliyet protokolünü, saygısız bir davranış.. Diyeceksiniz!
Oysa o el, “CEPTEKİ EL” bir protesto / manifesto.
Uzun uzun anlatmaya gerek yok. İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesi.. Suikastler, bombalı saldırılar, kanlı eylemler demek.
İşte o süreçte İngilizler İrlandalılara, bir dizi ağır tedbirin yanı sıra, sokakta elini cebe sokma yasağı getirmiş. Nedeni açık: Eller görünecek ki silah veya bomba tutmadığı anlaşılsın!
O günlerden bu yana bir İrlandalı için ellerini cebine koymak eylemin ta kendisi olmuş. Kiliyın da dünyaya ve elbette İngilizlere bunu bir kez daha hatırlatmış. Çünkü.. Çünkü unutamamış!!
*. *. *
Bizim buraların hallerine dönmeden, bir de Filistin’e uğrayalım mı! Çünkü orada da ceplerde bir şeyler var.
Bir Filistinli çocuğun anlattıklarına denk geldim. Onun ve tanıyıp bildiği her çocuğun / gencin / Filistinli’nin cebinde -bayraklarının rengine boyanmış- bir taş olduğunu söylüyordu. Özellikle İsrail topraklarında yaşayanlar için o taş adeta kutsaldı. Sokakta devriye gezen İsrail askerleri mi çıktı karşılarına.. Ellerini ceplerine atar ve o taşın varlığıyla güç toplarlardı. Taş onlara kim olduklarını hatırlatırdı.
*. *. *
Dünyanın hemen her köşesinde benzer öykülere rastlayabilirsiniz.
Bu topraklarda da..
Belki de “Aman ne güzel bir Anadolu mirası” diyeceğiniz bir yazma, aslında neler neler anlatıyordur.. Zılgıt, bazen düğün dernekte coşkuyu anlatırken, bir başka gün bir “eylem” oluvermiştir. Protesto oluvermiştir.
Hele Nevruz’da. Bin -hatta binlerce- yıl baharın gelişini kutlayan Nevruz suç sayılınca, zılgıt da sivil itaatsizlik olmaz mı!
Bunu anlayabilmek için o insanların derilerini kuşanmak şart mı, bilmiyorum. Azıcık insan olmak yeter gibi geliyor bana. Anlamak, insana insan gibi davranmak yerine baskı ve zulümü seçerseniz döne döne.. Yıllarca döne döne aynı yanlışı yaparsanız.. Kin tohumları ekilir bahçeye. Ve o tohumlar da maalesef gelincik olarak açmaz!
*. *. *
Peki ana dillerini konuştukları için cezalandırılan.. Ana dillerinde konuşma hakkı için öfkelenen ve haklı öfkelerine sarılan Kürtler.. Yani bu ülkedeki “ÖTEKİLERİNİ EN ÖTEKİSİ” son Nevruz kutlamasında ne yaptı?
Aralarına katılmaya çalışan LGBT-İ bireyleri kovaladı. “Kendisinden daha ötede” olduğunu düşündüğü gençleri aşağıladı.
Bu ülkenin yeni “zencisi” eşcinselleri, trans bireyleri itip kaktı.
Utandım.
“Öteki” olmanın ne anlama geldiğini en iyi bilip anlayacak olanlar nasıl ve asıl önemlisi NEDEN karşısında bir “öteki” yaratmış.. Akıl erdiremedim.
*. *. *
Bizi ne bir araya getirebilir? Nerede buluşabiliriz.
“Din” demeyin! Bırakın başka dine ya da mezhebe mensup olanları.. “Kendi tarikatına / şeyhine inanmayanı kafir ilan eden” bir platformdan söz ediyoruz. Pek meşhur bir tele-vaiz açıkça söyledi zaten. “İslam hoşgörü dini değildir” dedi. Hayalindeki nesli “kindar” diye tarif eden ismin memleketi ne hale getirdiği de ortada.
Etnik kökene hiç girmeyelim. Hatta üzerine konuşmayalım!!
Cinsiyet meselesi eğer hala “erkek evin reisidir” noktasından öteye gidememişse orada da durmayalım.
Bu ülkenin ve aslında dünyanın insanlarını ne bir araya getirebilir peki?
Düşünsenize, hayatı ülkesinde “öteki” olarak geçen insanların da “ötekileri”var.
Acaba onlar da ameliyatlı - ameliyatsız diye bölünmüş müdür?
Ya da tersinden bakalım; eşcinsel bir AKP’li kimi kendisine daha yakın hisseder?
Başka bir partiden bir eşcinseli mi yoksa partidaşını mı?
*. *. *
Örneği AKP’li diye vermeme kızacak olanlara iki çift lafım var. Kimin ne olduğunu siyasete yakın olan herkes bilir, biliyor. Evet AKP’de eşcinseller var. Elbette öteki partilerde de. Benim örnek diye iktidar partisini seçmemin nedeni -cümle içinde geçiyor!- iktidarda olmaları.
Tabii, bunu kendilerinden bir şey beklediğim için yazmadım.
Oralardan gitmemek, bir yüzyıl daha koltuğu kaptırmamak için tek çareleri “bölmek” ya! Onu hatırlatmak için vurguladım.
Hatırlatmak demişken..
İnsanlar zulmü unutmuyor. Unutacak ve topluma unutturacak olan iktidarlardır. Ve bunu sağlayacak olan da “akıllı örgütlenmedir”.