Tek tek saymadım ama nereden baksan son 6-7 haftası her maçta şike, şaibe, hakem faciası hezeyanlarıyla geçen “süper” ligimiz nihayet bitti.
Şunu gördük ki, süper ligimizin süper takımları, kazanmak zorunda oldukları maçta ölüp ölüp dirildiler. İlk 45 dakikalar geçildiğinde Galatasaray ve Beşiktaş’ın kaleyi bulan tek isabetli şutu vardı. Fenerbahçe’nin ise o da yoktu. Elbette sıkışık maç takvimi, normalden daha uzun süren lig maratonu futbolcular üzerinde olumsuz etki etti ancak yine de lig maratonunda oyun kalitesi maalesef çok düşüktü. Son 4 maça kadar şampiyonluğun hayalini dahi kuramayan Galatasaray, yeteri kadar gol bulsa şampiyon olacak, konu oraya gelmeden Fenerbahçe geçen hafta dizginleri eline alacaktı. Hiç biri olmadı. Her üç takım da şampiyonluğu birbirine hediye edip durdu.
Maça Karagümrük mücadelesi aksine daha sakin ve daha temkinli başlayan Beşiktaş, tam da olması gerektiği gibi bir kornerden Ghezzal’ın adrese teslim ortasıyla golü buldu. Welinton kafayla Vida’ya indirdi, Vida’ya da sadece topu ağlara göndermek kaldı. Bu ana kadar sahada göstermesi gerekeni gösteren sakin ve ayakları yere basan bir Beşiktaş vardı. Ancak bu andan sonra işler biraz sarpa sardı. Beşiktaş, panikledi, baskı yedi, gereksiz tercih ve yerleşim hataları yaptı. Göztepe gibi hücum yönü savunma yönüne göre çok daha ağır basan bir takım da bu panik halini kolayca cezalandırdı. Devreye 1-1 giren Beşiktaş, Malatya’nın Galatasaray karşısında ilk yarıyı önde kapatmasını herkes gibi beklemiyordu. Sanırım Malatyalılar da beklemiyordu. Keza ikinci yarıda bunu pek beklemediklerini gösterdiler. Zaten düşmeyecek, kalkmayacak durumda olan Malatya’dan da daha fazlasını beklemenin alemi yoktu. Beşiktaş, kendi göbeğini kendi kesecekti...
Yine Karagümrük maçının aksine Beşiktaş, ikinci yarıya son derece sakin başladı. Bu sakinlik, takımın sezon başından beri görmeye alıştığımız atak devamlılığı ve hücum zenginliği noktasında sorun olsa da artık bu kavramlar ikinci planda kalmalıydı. Kazanmak ve nokta koymak gerekiyordu. Derken Galatasaray’ın önce beraberlik golü, sonra da öne geçtiğinin haberi geldi. Beşiktaş, stres yapmaya vakit bulamadan kazandığı penaltıyla skoru 2-1’e getirdi. O andan sonra sezon başından beri geri çekildiği her maçta sorun yaşayan Beşiktaş, geri çekildi ve bu sefer işe yaradı. Kalesinde pozisyonlar verse de baskı görse de gol görmedi ve ligi zirvede bitirdi. Aslında sahip olduğu avantaj gereği çok daha öncesinde noktayı koyması gereken Beşiktaş, ligin son maçının son dakikasına kadar şansını zorladı. Neyse ki o şans, ellerinden kayıp gitmedi.
Bir parantez de hakemlik kariyerinin son maçına çıkan Fırat Aydınus’a açmak isterim. Kendisi, benim bu ülkede son yıllarda izlediğim tartışmasız en iyi hakemdi. Finali de kariyerine yaraşır bir maçla yaptı. Bundan sonraki hayatında Fırat Hoca’ya başarılar dilerim.
Son parantezi de Fenerbahçe’ye ayırmak istiyorum. Geçen hafta sahasında Sivasspor’u yense, bu hafta ligin en ciddi şampiyonluk adayı olarak çıkacaktı. Bu gün ilk yarıyı önde kapasa, ikinci 45 dakikaya şampiyon olarak çıkacaktı. İkisini de yapamadı. 90 artı sonsuzda galibiyet golünü attı, 3 puanı aldı ama koca sezon taraftarını sürüklediği travmanın, hayal kırıklığının, stresin haddi hesabı yok. Fenerbahçeli olup da akıl sağlığı yerinde olan herkese bir kupa verilmesini öneriyorum.
Bir “şike, şaibe, teşvik, hakem” sezonunun daha sonuna geldik. Dilerim ki önümüzdeki yıl daha çok futbol, daha az bu tür saçma sapan iddiaların konuşulduğu, ülke futbolunu nasıl ileri götüreceğimizin planlarının yapıldığı bir yıl olur. Tebrikler Beşiktaş... Müsaadenizle, tebrikler Beşiktaş’ım...