Yandaş sosyal medya hesaplarında AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Özbekistan’ın Semerkand kentindeki Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde çekilen bir fotoğrafı paylaşılıyor dünden beri. Fotoğrafta bir sandalyede oturan Erdoğan aralarında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de bulunduğu çeşitli ülke liderlerine adeta ders anlatır gibi görülüyor gerçekten de. Onu sempatiyle izleyen liderlerin yüzlerinde gülümseme var.
Bu, daha önce yaşanan benzeri durumlarda da bir “çocuk duyarlılığı” sergilediklerine tanık olduğumuz Abdülkadir Selvi adlı gazeteci ile Alpay Özalan adlı AKP milletvekilini hayli çoşturmuş. “Hangi Türk bu fotoğraftan gurur duymaz” cümlesi eşliğinde paylaşmışlar görüntüyü sosyal medya hesaplarında. Tabii söz konusu fotoğrafın kamera azizliği sonucu sadece “bir anı” tespit ettiğini, öncesi ile sonrasının da olduğunu bildikleri halde bunu “reisleri” lehine bir övgü fırsatına çevirmişler.
Şerif’in de var
“Bir anın tespit edilmesi” deyişimi ciddiye alın. Çünkü aynı zirvede Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’in de eli çenesinde dikili halde, Erdoğan dahil aynı liderler ona bakarken çekilmiş bir fotoğrafı da var çünkü. Onunki de yine bir kamera azizliğiyle “anı tespit” türünden bir görüntü. Pakistan’da da Abdülkadir Selviler, Alpay Özalanlar olduğu için onlar da “tüm gözler Başbakanımız Şerif’in üzerindeydi” ifadeleriyle paylaşmışlar görüntüyü.
Bunu önemsemiş olanlar, yani selviler, özalanlar kim ne derse desin ciddi bir yetersizlik duygusuyla dolular, özfarkındalıktan yoksunlar belli ki. Bu tür davranışları yüzünden başka insanların kendilerini nasıl gördüklerini bilemeyecek kadar da “düşük bir duygusal zeka”ya sahipler. Gurur duyacağından emin olunan Türk’ün üstünlüğüne vurgu yapmak için bu foroğraflara kadar inebilmek doğrusu ilginç. Milletlerarası ilişkileri tür her konuda galip gelme yarışı sanmak gibi özürlü bir durum da var bu tutumlarında.
Bir Türk’ün “her şeyin en iyisi olan”, “kendisini herkese dinleten” “bir dünya lideri”nin varlılığıyla ancak görünür olabileceğine inanan bir kendine yetmezlik bu. “Muhteşem lider” portresini her fırsatta çizmelerinin nedeni de bu yetmezlik işte. Mükemmel olmamanın her zaman çok da kötü bir şey olmadığını anlayamayacak insanlar bunlar. Erdoğan’a “muhteşemlik” yükleyerek, muhteremin her normal insanda olabilecek kusurlarını örtme çabasını da üstlenmiş gibi görünüyor selviler, özalanlar. Olacak iş değil.
Siyasi Böbürlenme
“Political Bragging” (Siyasi Böbürlenme) diye bir kavram var. Bir kusur değil bu elbette. Dünyanın çeşitli ülkelerinde siyaseten böbürlenmenin, böbürlenecek bir şeyi olmasa da, böyle davranan politikacıya bir getirisi olduğu da kesin. Politikacının, tarihten, geçmişten, geleneklerden, folklordan çıkardığı – çoğu sahte - böbürlenme gerekçeleri, sıradan seçmende de kendine güven duygusunu güçlendiriyor. ABD’de Donald Trump konuşmalarının çoğunda “political bragging”e çok sık başvurur. “Büyük ABD” vs en bilineni.
Bunu en iyi yapanlardan biri de Erdoğan tabii. Böbürlenmeyi, politik bir yöntem haline getirip, “bizden önce buzdolabı da ambulans da yoktu" deyişi siyasi övünmenin en iyi örneklerinden. Bir ara, kızdığı Irak Başbkanı’na (ki iki doktoralı bir mühendisti) “sen benim karatımda, seviyemde değilsin” çıkışması da bu böbürlenmenin en tuhaf örneklerindendi. Erdoğan seçmenini de bunu duymaktan hoşlanır hale getirdi. Osmanlı’yla övünmeler, Vahdettin’i neredeyse Kurtuluş Savaşı’nın arkasındaki asıl beyin olarak anlatarak göklere çıkarmalar, kendisini de büyük bir tarihe Vahdettin üzerinden bağlama çabası tabii ki. Ama bunu yaparken seçmenini de o tarihin bir parçası yaparak, Cumhuriyet’ten koparıyor bir yandan.
Erdoğan, bu böbürlenme tutumuyla elbette, herkeste olduğu gibi kendisinde de var olan zayıflıkları görünmez hale getiriyor. Bu, sadece “bir anı” tespit eden söz konusu fotoğraf aracılığıyla selviler, özalanlarca da yapılıyor haliyle. Onların misyonları bu elbette.
Kırk kişiyiz birbirimizi biliriz
Oysa, Erdoğan’ı dinler bir biçimde o fotoğrafa takılan o liderlerin bir çoğu, başta Putin, dünya sahnesinde hayli etkililer. Kişisel yetenekleri açısından da -öncelikle eğitimleri bakımından- son derece donanımlılar. Erdoğan’ın da özellikle “politik manevralar” açısından elbette bir becerisi var. Kararlarından, asla dönmezmiş gibi görünmesina rağmen dönüvermesi, öngörülemez tutumları onu başka açılardan “önemli” yapıyor tabii ki. İsveç ile Finlandiya’yı, kırk yılda gelmiş olan bir fırsatı değerlendirerek kendine muhtaç etmesi “başarı” sayılabilir. Ancak iki ülkenin Türkiye’den istediklerini aldıktan sonra eski tutumlarını sürdürmesi Erdoğan’ın övülmesine, onun da bu konuda böbürlenmesine engel değil. Fotoğraftaki liderler Erdoğan’ın büyük dönüşleri olduğunu biliyorlar. Erdoğan’ın BAE ile Mısır’la, “kanlı bıçaklı”yken büyük tavizler vererek ya da karşılığında birşeyler alarak “normalleştiğini bilen liderler hepsi. Onların Erdoğan’ı tanımadağını sanıp ( ya da bilmezden gelip) “anı tespit eden” bir görüntüden “dünya lideri” çıkarmak, bundan tüm Türklerin gurur duymasını beklemek ciddi bir “küçük ülke bireyi kompleksi”dir, bu kesin.
Elbtte Erdoğan’ın da onlara anlatacak bir şeyleri vardır. Ne olduğunu bilmediğimiz sözlerini dinlerken görünen liderler de var, doğru. Ancak fotoğrafın, görüntülü belge çağında tek başına bir anlam ifade etmeyeceğini bilmelerine rağmen, Erdoğan’ın orada liderlere ders verdiği sanısını uyandırmak, “politik böbürlenme”yi sevdiği bilinen Erdoğan’a bir yandaş kıyağı.
Oysa Selvi ile Özalan biraz daha bekleselerdi, Pakistan Başbakanı Şerif’e, aynı liderlerin pür dikkat kesilerek dinlediği diğer fotoğrafı da göreceklerdi.
Ya sabırları yok ya da cidden körler..