Gezi günleriydi. Şehrine, ağaca ve demokrasiye sahip çıkan gençler seslerini duyurmaya çalışıyordu. Aynı zamanda başbakanlık ofisi ilan edilen Dolmabahçe Sarayı, bu nedenle eylem mekanlarından biriydi.
Medya Mahallesi programında son görüntüleri konuşurken, Akif Beki, gençlerin başbakanlık ofisini basmaya gittiğini söyledi.
Nasıl yani!
Bir avuç genç.. Karşılarında sayıları en az üç katı, biber gazlı ve plastik mermili polis.. Kenarda bir yerde talimat bekleyen zırhlı Akrep’ler..
Akif ile bu tablonun eşitsizliği üzerine konuşmaya çalıştım. Nafile!
Bunun üzerine sandalyemden kalktım. Akif’in şaşkın bakışları altında arkasına geçtim.
“Ne yapıyorsun” diye sordu.
“Yaşananlar buradan öyle mi görünüyor, merak ettim” dedim.
Öyle ya! Ne gördüğünüz, nerede durduğunuzla ilgilidir.
Aydın Doğan, CNNTÜRK’ten kovulduğumda boşuna mı “Ne yapalım kızım, Akif seninle baş edemedi” demişti!
Baş edemeyince ne yaparsınız?
Yanıtı, başıma gelenlerdi elbette.
O günlerde kimileri, “Böyle sert rüzgarlar eserken eğilmeyi bilmezsen kırılırsın” diye uyarıyordu beni.
Bir başka Akif’in son açıklamasını okurken hatırladım bunları.
Mehmet Akif Ersoy, tutuklanmasını neden “siyasi operasyon” diye tanımladığını şöyle ifade etmiş:
“Bilindiği üzere salı akşamı gözaltına alındım. Geceyi nezarette tamamen uykusuz ve stresli bir halde geçirdim. Sağlık kontrolü, adli tıp muayenesi, savcılık sorgusu ve mahkeme ifade süreci derken hem fiziksel hem de ruhsal açıdan son derece yıpratıcı bir süreç yaşadım. Bugün avukatım, tutuklanma sürecime dair bazı sosyal medya yorumlarını benimle paylaştı. Bunlar arasında meslek büyüğümüz Şamil Tayyar Ağabey'in "siyasi operasyon" ifademe dair yaptığı yorum ve eleştiriler de yer alıyordu. Bu vesileyle ifademe yeniden göz atma imkânım oldu. Şamil Ağabey'in eleştirisine konu olan "siyasi operasyondur" şeklindeki sözlerimin maksadımı aştığını, hem hükümete hem de adli makamlara yönelik yanlış algılara kapı araladığını gördüm. Bu nedenle bu ifadenin oluşan algı bakımından talihsiz olduğunu ve maksadımı yansıtmadığını özellikle belirtmek isterim.”
Peki yanlış olan neydi? Mehmet Akif maksadını nerede, neden aşmıştı?
Anlattı:
“Ben bir operasyona maruz kaldığımı söylerken, kastettiğim husus, adli makamlara ihbarda bulunan veya kimliklerini gizleyerek şikayetçi olan bazı kişilerin, şahsıma yönelik asılsız, haksız ve organize nitelikli bir operasyon yürütmek suretiyle adli makamları da yanlış yönlendirmeye çalışmış olmalarıdır. Söz konusu ifadeyle hedef aldığım merci, adli makamlar değil; bilerek ya da bilmeyerek süreçleri manipüle etmeye çalışan bu kişi ve çevrelerdir.”
Yıllardır yaptığım gibi, aynaya bakma ihtiyacı hissettim. Alnımda “SALAK” mı yazıyor diye!
*. *. *
Aynı duyguyu Saray’ın baş danışmanlarından Mehmet Uçum’un değerli makalesini okurken yaşadım.
Uçum “YENİ SOL” üzerine döktürmüş. Bu önemli akademik katkısına hürmeten yazı değil, makale diyorum. Diyorum da görüşlerini nasıl özetleyebilirim, kestiremiyorum.
Belki şuradan başlamalı:
* Erdoğan ve AKP sola en yakın aktörler-miş!
* Bi sorun “neden”? Çünkü anti emperyalist-miş! Demokrasiden yanay-mış!
* Kendilerine SOL diyenlerin aksine, yurtsever ve toplumcuy-muş!
Upuzun yazıda, Uçum uçtukça uçmuş..
Öyle ki değerli yazısının akademik faydasını yükseltmek adına olsa gerek, bir de, SOL’un modası geçmiş.. Topluma yabancı.. CE HA PE mamulü tanımlarını sıralamış:
Sermaye solculuğu,
Liberal solculuk,
Neoliberal solculuk,
Batıcı solculuk,
Foncu solculuk,
Küreselci solculuk,
Gayrimilli solculuk,
Irkçı solculuk,
Devlet düşmanı solculuk,
İnsan karşıtı solculuk,
Cinsiyetsizcilik solculuğu,,
Arkaik dogmatik solculuk
*. *. *
Sırf bu liste bile, “tahlili boşver, he he de geç” dedirtiyor insana.
ABD ve özellikle Başkanı Trump ile derin ilişkiler anti-emperyalist güç birliğiymiş meğer. Bilememişiz.
Solcular insan karşıtıymış. Fark edememişiz.
Vs.. Vs..
Kusura bakmasın, yazının daha fazla ciddiye alınacak yanı yok.
Ancak.. Önümüzdeki sürece dair “içerden” verdiği bilgiyi de es geçmemek gerekiyor:
“Halkın iradesini güçlendirecek, ulusal birliği tam güvenceye kavuşturacak demokrasi ve hukuk reformlarını talep etmek ve reform süreçlerine katılmak, bugün yurtsever sol demokrat olmanın temel ölçütlerinden biridir. Bu nedenle, Terörsüz Türkiye hedefine ulaştıktan sonra en geniş sosyal ve siyasi uzlaşmayla hazırlanması istenen ve beklenen yeni anayasa sürecinde yer almak, katkı sunmak, Türkiye'nin tüm yurtsever sol demokrat çevrelerinin tarihsel görevidir.”
Erdoğan ve AKP’de vücut bulan sol elbette demokrasiden yana olacaktır, değil mi! Ama ne zaman
Terörsüz Türkiye hedefine ulaşılıp YENİ ANAYASA SÜRECİNE geçildiği zaman..
Yahu Uçum beyciğim, bunu söylemek için bu kadar kafa yorup soldan soldan analizler yapmaya ne gerek vardı? Biz bunların hepsini yıllardır duya duya ezberledik zaten: Önce şu, sonra demokrasi.. Önce bu, sonra demokrasi..
*. *. *
Bu arada zannetmeyin ki, Saray baş danışmanlarından Mehmet Uçum Bey, demokrasiyi kendisi için istiyor! Hayııııır!
Onun bütün derdi memleket. Tıpkı Bilal Bey gibi..
Son günlerde sık sık karşımıza çıkıp bizleri aydınlatan Bilal Bey en son İstanbul’da bir toplantıda konuştu:
Hani Erdoğan iş dünyasına “eliniz taşın altına koyun” diyordu ya.. Toplantının başlığı nedense bu değildi. Onun yerine adı “Türkiye Yüzyılında Erzincanlı İş İnsanlarının Misyonu” olan buluşmada, “Erzincanlılar size söylüyorum.. Bütün Türkiye anlasın” dedi:
“Türkiye, belki ilk beş ekonominin arasına dünyada girebilecek bir enerjiyi taşıyor. Ama perspektifimizi genişletmemiz lazım. Şu birlik duygusu çok önemli. Dünyada bu ülkeyi temsil eden Cumhurbaşkanı'mıza kimse laf söyletmese ne olur? Neyimiz eksik? Cumhurbaşkanı'mızın arkasında durmaya değmez mi? Bu kadar bu ülkeye hizmet etmiş, ülkeyi buralardan buralara getirmiş, bugün dünyadaki en saygın liderlerden bir tanesi olan Cumhurbaşkanı'mızın arkasında hep beraber dursak ne olur, ne kaybederiz.!
Cumhurbaşkanı'mızı biraz daha güçlü kılsaydık şu İsrail, şu soykırımı yapamazdı.. Ama içimizdeki fitnelerle Cumhurbaşkanımızın gücünü azalttık.”
Bilal Bey “NEYİMİZ EKSİK” diye soruyor ya! Kendilerinin hiçbir şeyinin eksik olmadığını biliyoruz. Servet, hürmet ne ararsanız! Bir de şu fitneciler olmasa 80 küsur milyon da eksiklerini giderecek.. Dolar 50, Euro 60 liraya koşmayacak. Saray’ın anti-emperyalist koşucuları YENİ SOL’un zafer bayrağını burca dikecek! Yazıyı noktalarken aynaya bir daha baktım.. Alnımda hala salak yazmıyordu.