Kanıksadık aslında ama yine de “neden böyle yapıyor” diye merak etmekten alamıyoruz kendimizi işte. Tarzını, tutumunu olgulara/sorunlara yaklaşımını, biliyor, yaptığı hiç bir şey bizde sürprizle karşılaşmışız duygusu uyandırmıyor ama özellikle uluslararası konularda esip gürledikten sonra geri adım atması ilgimizi çekmeye devam ediyor hala nedense. Belki de bir an yaptığını fark edip tekrarlamaz beklentisinden kurtulamadığımız içindir. “Bak yine yaptı” dememizin de nedeni budur muhtemelen.
Siyasi tarihin en büyük geri dönüşlerini yapan biri olmasına rağmen Receğp Tayyip Erdoğan’ın buna aldırmazlığının nedeni bence yaptıklarının sorgulanamaz oluşunun verdiği rahatlık kadar kendisine biçtiği “kıymet hükmü” ile de ilgili. Ayrıca etrafında onu neredeyse “kutsal varlık” olarak gören bir dolu da insan var. Bu tür bir çevrelenmişlik kişinin kendisine yönelmesini, yaptıklarının sonuçlarını düşünmesini gereksiz görmesine yol açar. Yoksa, birazcık kendisiyle başbaşa kalsa bu geri dönüşlerin hayli fazla olduğunu anlar.
Öyle böyle geri dönüşler değil gerçekten de. Rahip Brunson olayında Başkan Donald Trump’a meydan okuyup “Bu fakir burada olduğu müddetçe o teröristi (Brunson’u) alamazsın” dedikten sonra “o teröristi” iade etmesi, Davos’ta “one minute” çıkışından bir saat sona basına “ben ne Musevi halkını ne de sayın Peres’i hedef aldım, benim tavrım moderatöre olmuştur” demesi ya da Cemal Kaşıkçı cinayetinin evraklarını isteyen Suudi Arabistan Veliaht Prens’ini “vereyim de yok edin” deyip tersledikten sonra vermesi gibi gibi muazzam örnekler var önümüzde.
Bunlara Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah Sisi’ye sayıp döktükten sonra ayağına kadar gidip “kardeşim” demesi de eklendi en son. Sözünde durmamak ya da söylediklerinin tersini yapmak bir politikacıya, gerçek demorasiklerle normal bir toplumda tabii, oy kaybettirir aslında. Dürüstlüğü önemseyen seçmen tavrı bu tür geri dönüşleri yapanları sandıkta cezalandırmaktır. Bizde öyle olmuyor.
Bunun nedeni anlamak, aslında Erdoğan’ın neden bu tutumlarında bu kadar rahat olduğunu anlamamıza da yarar belki. Şudur; erke geldiği andan bugüne kadar, tüm toplumu kucaklamaktansa, sık sık vurguladığı “yüzde elli”ye dayanmayı seçti Erdoğan. Bu o “yüzde elli”yi daha fazla sevmesi demektir. Yarattığı seçmen kendisini toplumun öteki yarısından daha fazla seven bir liderin bu geri dönüşleriyle ilgilenmez. İlgilendiği kendini seven bir lidere sahip olmasıdır, o kadar. Bu nedenle, şu geri dönüşleri eleştirenlere, “öyle olmadığını” söyleyen milyonlarca insan var, sosyal medyada karşılaştığımız. Kendilerine “doğru söylenmemesini” hoş gören büyük bir kalabalıktır bu.
İkna etmek için uğraşmasına gerek duymadığı bir seçmeni olduğu için Erdoğan’ın geri dönüşlerine ilişkin kaybedeceği bir oy yok. Bu geri dönüşlerinin dış dünyada nasıl değerlendirildiğini de asla bilmeyen o seçmen “kendisini seven” lidere oy verir her defasında.
O “yüzde elli”nin dışında kalanların, Erdoğan türü siyasetçilere “doğru söyletecek” bir stratejileri olmalı. Tabii kendi “doğruları” varsa. Kendi doğruları olmayanlar başkalarının yanlışına mahkum oluyorlar zira. Karşı olduğuna benzediğin an yapacak bir şey kalmıyor. Aday yapılmadı diye partisinden ayrılıp, başka partiye gidenlerin bir “doğrusu” olmadığı için sözünü ettiğim o stratejiyi onlarla oluşturmak mümkün değil.
Erdoğan seçmenini kendisi hakkında “bir bildiği vardır” demeye alıştırdı. Tüm yapıp ettiklerinin arkasında ne olduğunu bilme zahmetine girmeyeceği anlamına gelir seçmenin bu tür bir kabullenme. “Katil” dediği Sisi’ye “kardeşim” dediğinin anımsatılması, işte o “bir bildiği vardır” zırhına çarpar. Erdoğan’ın yarattığı seçmen, günü kurtaran “faydacı”tutumları politika sanan bir seçmendir. Bu nedenledir ki, Erdoğan’ın geri dönüşlerine büyük çıkarlar için küçük adımlar atılmasını öğütleyen şu meşhur “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” atalar sözüyle bakar.
Erdoğan’ın geri dönüşlerinin nedenini tek bir kez olsun açıklamadığı, gerek duymadığı ortada. Hesap vermeyi düşünmediği bir “yüzde elli dışı kitle onu ilgilendirmiyor.
Olsun. Bir gün farklılaşabilir bakarsınız her şey.
Yeter ki o zamana kadar tavuğu vereyim derken kümesi kaybetmeyelim.