“Kralın istediğini kitaba uydurmaktan kolayı mı var?
Ya yasalarda yeri bulunur ya da bir yasanın sözleri gereğince yorumlanır.’’
(Thomas More, Ütopya)
"Bir Dava Ne Kadar Haksız Olursa Olsun, Onu Haklı Gösterecek Bir Yargıç Bulunur."
(Thomas More)
Beş yüzyıl önce Thomas More’un yazdığı bu satırlar, bugün Ankara’da olup bitenleri, sahnelenen ucuz oyunu anlatmak için özel olarak kaleme alınmış gibi.
Zaman değişiyor, takvimler ilerliyor, ülkeler, yönetim şekilleri ama iktidarların iktidarını korumak, hırsızlıklarını gizlemek için buldukları yöntemler hep aynı kalıyor:
Yasalar güçlü olanın çıkarına göre eğilip bükülüyor, hukuk kavramı hukuksuzluğu aklamak için bir kılıf gibi kullanılıyor, yargıçlar güç sahiplerinin kalkanına dönüştürülüyor.
Ve bu kirli oyunun her perdesinde, PİŞKİNLİĞİN en çıplak haliyle karşımıza çıkması hiçbir dönemde tesadüf değil.
YÜZÜ KASAP SÜNGERİYLE SİLİNMİŞ PİŞKİNLİK
Kasap süngeri, bilirsiniz, en kanlı masayı bile tek hamlede temizler. Ama ne temizlik! Masa temiz görünse de pislik içindedir. Bu deyim de işte o kanı, kiri, pası hiç üstüne bulaştırmamış gibi davranan arsız yüzleri anlatmak için halk arasında kullanılır. Yaptıklarından utanmadan insan içine çıkan arsızlığı mizaç edinmiş kişilere çok uyan bir deyimidir güzel Türkçemizin.
ANKARA YILLARCA BİR AİLE ŞİRKETİ GİBİ YÖNETİLDİ
Ankara yıllarca bir aile şirketi gibi yönetildi. Belediyenin kamuya ait bütçesini kendi aile bütçesi gibi kullanan eski yönetim tarafından kentin kaynakları betona, torpilli ihalelere, gösterişe kurban edilirken, gariban halkın cebinden çıkan her kuruş, rantın çarkının daha hızlı dönmesini sağladı.
Bugün belediyenin arşivlerinde yer alan belgeler, yıllarca “mega proje” diye pazarlanan işlerin aslında kimlere nasıl servet kazandırdığını bir bir ortaya koyuyor. Hatta o dönemin çalışanları bile çeşitli ortamlarda ’’Yav ne boş işler yaptık’’ deyip kendilerinden utanırken bu pahalı balon projelere imza atan karar verici aile üyeleri bu gerçekler karşısında beklenen utancı duymuyor yüzleri kızarmıyor.
Son zamanlarda devlet kadrolarında üst yönetime atanan kişiler gerek sosyal medyalarında gerek girdikleri ortamlarda hep aynı jargonla dua ediyorlar. Duaları şu: ‘’…. tensipleriyle bilmem şu makama atandım ALLAH UTANDIRMASIN!’’ Belli ki çok içten ettikleri duaları kabul olmuş zira UTANMIYORLAR!
Tam tersine, ortaya çıkan tabloya bakıldığında, eski yönetimin esas aktörleri hâlâ kendilerini haklı gösterecek sebepler ve onların her yanlışında onları alkışlayacak şakşakçılar buluyorlar. Hem kendileri hem de çıkarları için onurları da dahil olmak üzere satamayacakları şey olmayan ONURGASIZ şakşakçıları ne kadar suç, ne kadar yolsuzluk, ne kadar skandal olursa olsun, yüzlerinde en ufak bir kızarma yok; çünkü yüzleri kasap süngeriyle silinmiş.
DİNOZORLAR DEVRİ’NDEKİ ANKARA
Kendinden önceki dönemi ve sözüm ona Dev Projeleri, harcamaları, yalan ve talanı tüm çıplaklığı ile gören Mansur Başkan, kamuoyunun “Dinozorlar Dönemi” diye hatırladığı o şaşaalı yılların araştırılmasını varsa kamu israf ve zararlarının ortaya çıkarılması istedi. Ama
bu noktada ben de şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Zira Dinozorlar Devri’nde hukuk mu vardı ki hukuksuzluk olsun?
O dönemin irili ufaklı “dinoları”, Ankaralının hakkını alevlerin eşyayı yaktığı gibi yakıp yok ediyordu.
Ankara’nın malı, halkın geleceği, tıpkı ateşe atılmış eşya gibi Ankaralının gözü önünde kül olup savruldu.
Eskiden öyleydi…
Ve o günlerin hesabı bugün hâlâ sorulabilmiş değil.
"Bir dava ne kadar haksız olursa olsun, onu haklı gösterecek bir yargıç bulunur."
(Thomas More)
Bugün Ankara’da, halkın seçtiği bir yönetimi hedef alan her dava, her soruşturma, her “hukuki süreç” aslında bu gerçeğin kanıtıdır. Halkın sevgisini kazanmış , tüm gönüllerde taht kurmuş bir lideri karalamak için ortaya attıkları gerekçeler minareye uydurdukları kılıftır.
Haksız ve yersiz suçlamalarına ,iftiralarına kılıf olsun diye dosyalar hazırlıyor, raporlar yazılıyor…Ve adaletsizliğin kol gezdiği ,çıkarların tek gerçeğe dönüştüğü vicdanlarda satılık yargıç bulmak da zor olmuyor. Haksızlığın en keskin hali “hukuk” etiketiyle meşrulaştırmaya çalışılıyor.
YAVUZ HIRSIZ EV SAHİBİNİ UTANDIRIR
Anadolu halkının “Yavuz hırsız ev sahibini utandırır.” sözünde kastettiği yavuz hırsızlar
yıllarca kamu malını hoyratça kendi menfaatlerine kullananlar, bugün çıkıp halkın iradesini temsil eden yönetime hesap sorar gibi yaparken; suçlu değil, sanki mağdurmuş gibi davranıyor.
Kendileri hesap vermesi gereken konularda, halkın seçtiği kişileri savunmaya zorlayarak, ev sahibini utandırmaya çalışıyorlar.
Hırsızın pişkinliği öyle ileri gidiyor ki, gerçek ev sahibi kendini açıklamak zorunda kalıyor. Bugün Ankara’da yaşanan siyasal gerçek tam da budur.
GERÇEKLERİN ER YA DA GEÇ ORTAYA ÇIKMAK GİBİ BİR HUYU VAR
Arsız ve pişkin yüzler kasap süngeriyle silinse de halkın hafızası, kasap süngeriyle silinmez.
Belgeler, hafızalar, tanıklıklar, eninde sonunda hakikati ortaya çıkarır.
Bugün “hukukun gereği” diye pazarlanan her karar, yarının tarih kitaplarında bir utanç belgesi olarak yerini alacaktır.
Ankara halkı kimin gerçekten ev sahibi, kimin ise yavuz hırsız olduğunu çok iyi bilir.
Ve günü geldiğinde, halkın iradesini gasp etmeye çalışanlar değil;
o iradeyi savunanlar kazanan tarafta olacaktır. Zira Güneş balçıkla sıvanmaz.
Her ne kadar pişkinlik, hukuku eğip bükme ve yalanlarla hırsızlıkları örtbas etme çabaları artsa da, gerçek er veya geç ortaya çıkar.
Halkın hak ettiği adil ve liyakatli yönetim hiçbir hileyle gölgelenemez. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…