Alevi Temsilciler Meclisi ve Demokratik Barış Hareketi (Barış Partisi) Gerçeği!..

İsmail Pehlivan Yazdı: Alevi Temsilciler Meclisi ve Demokratik Barış Hareketi (Barış Partisi) Gerçeği!..

Ülkemizde 1993 (Sivas-Madımak) ve 1995 (Gazi-Ümraniye) yıllarında devletin gözleri önünde gerçekleşen Alevilere yönelik katliamlar, Cumhuriyet dönemi toplumsal huzursuzluğun önemli günleri olarak yer aldılar.

Madımak Katliamı’nda doğrudan Alevi kimliğinin saldırıya uğraması da Alevilerin kendi kimlikleri ile örgütlenmelerinin önemli nedenlerinden biri olmuştur.

12-15 Mart 1995 tarihlerinde de Gazi Mahallesi ve Ümraniye'de 23 kişinin katledildiği, 408 kişinin de yaralandığı katliam tarihe “Gazi Katliamı” olarak geçti.

Devlet ve siyasi iktidar sözcüleri, bu iki katliamın ardından adeta destek mesajları verdi. Devleti yönetenlerin verdikleri bu destek mesajları bardağı taşıran son damla oldu.

1980 askeri darbesinden sonra o günkü yönetimin eliyle fırsat tanınan “Rabıta”(*) örgütü ile ülkede irticacı tarikatların faaliyetlerine büyük olanaklar sağlandı. Amerikancı Suud ve Arap Şeyhlerinin sermayesi ile oluşturulan “Rabıta” örgütü Türkiye’deki Amerikancı askeri darbe şeflerinin adeta can simidi idi.

Hatta 1986 yılında Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından yönetilen “Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu”nun bir toplantısında, 1970 tarihinde kurulan Aydınlar Ocağı’nın ideolojisini oluşturan “Türk İslam Sentezi”ne resmi ideoloji kimliği verildi. Aynı toplantıda Türk-İslam sentezini temel alan bir kültürün bütün millete kabul ettirilmesine yönelik bir de rapor benimsendi.

Aydınlar Ocağı, Türk İslam Sentezi fikri çerçevesinde ürettiği proje ve fikirleri ile 12 Eylül darbesinin ardından devletin birçok kurumunu etkilemiş ve milli kültürün değerler bütünü haline gelmesinde, devlet aklı olmasında önemli roller üstlenmiştir.

Türk İslam Sentezi’nin bir siyasal rejim ideolojisi olarak öne çıkarılması, hedeflenen sonuçlara ulaşmak için uygun kesimlerle ittifak kurmayı gerektirmekteydi. Bu kesimler başta Fethullah Gülen Hareketi olmak üzere 12 Eylül sonrası desteklenen çeşitli tarikat ve cemaat yapılarıydı. Bu yapıların ekonomik ve bürokratik olanaklarla desteklenmesi diğer taraftan Alevi toplumunun da dışlanmasını da beraberinde getirdi.

Dolayısıyla Aleviler bu süreçte siyasi iktidarlar tarafından bir bir devletin bürokrasisinden uzaklaştırıldılar. Günümüzde ne bir vali, ne bir kaymakam, ne bir emniyet müdürü ne de devletin önemli kurumlarının başında Alevi bir kişi vardır.

Kısacası Aleviler devletten tasfiye edildiler!

12 Eylül generallerinin verdikleri siyasal destek sonrası yerden mantar gibi çoğalan bu irticacı cemaat ve tarikatlar 1990’lı yıllarda palazlanarak devletin kurumlarına sızdılar. Bu cemaatler Cumhuriyetin kazanımlarının yarattığı toplumsal birliğin tahribine yöneldi ve çatışmaların zeminini hazırladı. Rabıta sermayesi tarafından beslenen cemaat ve tarikat mensubu irticacı-faşist provokatörlere verilen ilk görev Sivas’ta, ikincisi Gazi’de gerçekleştirildi.

12 Eylül cuntasından sol hareketin yediği darbeden sonra Aleviler, yeni örgütlenme alanlarına yönelerek doğrudan kendi inanç kimliği ile örgütlenmeye başladılar. İlk olarak 1986 yılında Kadıköy Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği kuruldu. Üç yıl sonra (1989 yılında) Hamburg Alevi Derneği’nin öncülüğünde Alevi ve Sünni aydınların imzaladığı “Alevilik Bildirgesi” yayınlandı. Bu bildirge devlet nezdinde ve basında büyük yankı yarattı ve Türkiye’de Alevi uyanışının önünü açtı. Alevi toplumunun bu yeni yönelişi Alevilerin siyasal taleplerinin de değişimine neden oldu. Siyasal mücadelede ulus ve sınıf yerine inanç ve kültürel kimlikler öne çıktı. 1980 öncesi Alevi toplumunun talepleri sınıfsal ve ekonomik nitelikte iken, özellikle 1990 sonrası siyasal talepleri inanç ve kültür kimliği ile dile getirilmeye başlandı.

Alevi örgütlenmesine Türkiye iç siyaseti açısından bakıldığında, Türk-İslam Sentezi’nin resmi bir ideoloji haline getirilmesine duyulan tepki olarak da bakılabilir.

Devletin elinin de olduğu Sivas ve Gazi operasyonları Alevi örgütlenmesinde tetikleyici bir rol oynamıştır. Bu iki katliamdan sonra Aleviler, hemen hemen yaşadığı her yerleşim biriminde Alevi dernekleri kurup, inanç kurumları olan cemevlerini inşa etmeye başladılar.

Bu dönemde Alevi Pirleri, aydınları, kanaat önderleri, Alevi demokratik kitle örgüt yöneticileri toplumsal barışımızı tehdit eden gelişmelere tepki göstermek amacıyla toplandılar. Uzun tartışmalar ve görüşmeler sonucu Alevi toplumunun sesini duyurmak ve taleplerini devlete ve siyasi iktidarlara iletmek için devleti yönetenlerle diplomasi ilişkisine girmek üzere bir kadro örgütlenmesi modeli üzerinde anlaştılar. Stratejik bir mücadele hattı belirlemek için bir dizi görüşmeler yaptılar.

Bu görüşmeler-tartışmalar sonucunda Alevilerin ilk üst çatı kuruluşu girişimi 1994 yılında Alevi Temsilciler Meclisi (ATM) adı altında oluşturuldu.

Böylelikle Aleviler bir kadro örgütlenmesi içine girmiş bulundu. Alevi Temsilciler Meclisi’nin bileşenleri Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği, Şahkulu Sultan Dergâhı, Karacaahmet Sultan Dergâhı, Semah Kültür Vakfı, Cem, Nefes ve Kervan dergileriydi.

İşte zurnanın zart dediği yer burada başladı. Her ne hikmetse ATM’yi oluşturan Alevi kanaat önderleri daha örgütsel kuruluşu tamamlanamayan bu yapıyla ilk genel seçimlerde bağımsız aday gösterme sevdasına kapıldı, sonra vazgeçildi. Oysa kuruluş aşamasında Alevilerin demokratik hak mücadelesinde uzun soluklu öncülük ve sözcülük yapma fikri çok daha ön plandaydı. Devletle diplomatik görüşmeler yoluyla Alevilerin bugüne kadar verilmeyen haklarının verilmesi için bir araya gelen aydınlar ve kanaat önderleri dışarıdan müdahalelere muhatap oldular.

Alevi toplumu bu oluşuma coşkuyla destek verdi ve hemen benimsedi. Artık Alevileri doğru yönlendirecek ve demokrasi mücadelesinde doğru temsil edebilecek bir yapılanmaya gidildiğine kanaat getirildi. Bu durumu fark eden siyaset kurumu ve devleti yöneten kadrolar Aleviler lehine olan bu gelişmeye gem vurmak için kolları sıvadı.

Bir yıl süren kuruluş çalışmalarının ardından Kasım 1995 yılında İş İnsanı Ali Haydar Veziroğlu ATM’nin temsilcileriyle görüşmeye başladı. Ankara’da yapılan ilk toplantıya ATM Sözcüsü Cafer Özerkoç, sanatçı Arif Sağ, Hacı Bektaşi Veli Kültür Dernekleri Genel Başkanı Selahattin Özel ve Genel Başkan Yardımcısı İş İnsanı Ali Doğan ile Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden 80 Alevi dernek yöneticisi katıldı.

Bu toplantıda partileşme kararı çıktı. Ekim 1996’da kurulan Demokratik Barış Hareketi’nin logosu Pençe-i Ali Aba’nın (Hz. Ali’nin eli) etrafını çevreleyen zeytin dalı oldu. Pençe-i Ali Aba ile Alevilere mesaj gönderildi. Aleviler bu mesajı aldı.

Gazeteler “Alevi İş İnsanı Ali Haydar Veziroğlu parti kurdu” şeklinde haber yaptılar. Cumhuriyet’in başyazarı Mustafa Balbay köşesinde Alevi Partisi’nin kurulduğunu yazdı. Nokta dergisi de DBH’ni kapak haberi olarak verdi ve Veziroğlu’nun eline Zülfikar kılıcını verip Düdül’e bindirerek resmettiler. Böylelikle DBH’nin boynuna Alevi Partisi yaftası yapıştırılmış oldu. Tıpkı (Türkiye)Birlik Partisi kuruluşunda olduğu gibi.

Veziroğlu, çok cazip tekliflerle ATM temsilcilerini etki altına aldı. Kimsenin cebinden 5 kuruş çıkmayacaktı. Her İl Başkanlığına araçlar verilecek ve tüm bina giderleri ve çalışmalar için gerekli para Veziroğlu tarafından karşılanacaktı. Partililer sadece siyaset yapacaktı. Bu argümanlar daha önce siyasette bir yerlere gelemeyen ve sürekli dışlanan CHP’li, DSP’li hatta ANAP’lı kişilerin partiye gelmesine neden oldu. Parti binaları adeta işgal edildi. Bu kalabalıklar herkesin hevesini yükseltti.

DBH Türkiye’nin metropollerinde geniş katılımlı miting ve toplantılar yapmaya başladı. İlk başta bu mitingler Alevilerin meydanlara çıkmasını sağladıysa da hakkında açılan kapatma davası (Programında Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılsın maddesi nedeniyle) sürecindeki uzun bir sessizlik sonrası toplumda güven problemi yarattı ve parti kan kaybetmeye başladı.

DBH’nin parti programını Sorosçu olarak bilinen Prof. Doğu Ergil ve Prof. Zafer Üskül yazdı. DBH kendisini “liberal sol” olarak tanımladı. DBH’nın üst yönetimi ağırlıklı olarak Sünni kökenli siyasetçilerden oluşuyordu. En ünlü sloganı “Adlarımız Farklı, Soyadımız Türkiye” idi.

DBH hakkında açılan kapatma davası sürecinde parti yöneticileri kurdukları Barış Partisi’ne katıldılar. Barış Partisi (BP), DBH gibi bir coşku yaratmadı. BP 1999 seçimlerinde Yüzde 0,02 oy alarak hezimete uğradı. Parti, Veziroğlu’nun emriyle parti meclisi tarafından kapatıldı.

Bu dönemin siyasal gelişmelerine baktığımızda Alevi kadrolar yükselen toplumsal muhalefetin önünü kesmek için sanki bir üst akıl tarafından kullanıldılar. DBH ve BP aracılığıyla Alevi toplumunun birlik olma arzusu adeta sabote edildi. Toplum tarafından bu oluşuma devletin müdahalesinin olduğu haklı olarak dile getirildi. O dönem Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, Genelkurmay’ın ve Başbakan Tansu Çiller’in bu siyasi oluşuma müdahalesi eleştirildi. Bu durum Aleviler için ikinci bir yıkım oldu. Toplum siyasete müdahale şansını adeta yitirdi.

____________________________________________

(*) Ortadoğu’da Amerikancı İslam’ın (ılımlı İslam’ın) sacayaklarından biri de, bölgedeki sosyalist ve milliyetçi hareketlere karşı İslamcı örgütleri desteklemek amacıyla, 19 Mayıs 1962 tarihinde Mekke’de kurulan RABITA, resmi adıyla Dünya İslam Birliği örgütüdür. Rabıta’nın finansörleri dünyanın en geniş petrol rezervlerine sahip Suud yönetimi, bir diğeri ise Arap-Amerikan petrol şirketi ARAMCO (Arabian-American Oil Company) dir.

Türkiye Haberleri