Aksesuarlarıyla, giyim kuşamlarıyla öne çıkan ne çok önemli figür vardır. Yaser Arafat’ın başından hiç çıkarmadığı kefiyesi en az kendisi kadar ünlüydü. Afganistan’ın eski cumhurbaşkanlarından Hamid Karzai’nin, koyu yeşil pelerini de öyleydi.
Karzai’ninki uydurma bir kıyafetti bu arada. 2001’de Batı tarafından Cumhurbaşkanlığına getirildiğinde yapmak istedikleri arasında bir “ulusal kıyafet” yaratmak da vardı, derler. Bu nedenle batılılaşmış bir Peştun olan bu adam tüm Afganlıları temsil ettiğini düşündüğü o meşhur kıyafete bürünmüştü. Üzerindeki o bizim pelerin dediğimiz Özbeklerce giyilen Çapan adlı uzun cekettir aslında. Kafasına kondurduğu astragan Karakuli başlık da Türkmenlere özgüdür. Yapay, hiç de sandığı gibi Afganistan’ı temsil etmeyen bir kıyafetti bu. Uydurmaydı falan ama batılılar pek bir beğendiler tabii. Gucci’nin en yaratıcı çalışanlarından Tom Ford örneğin bayılırdı Karzai’nin tarzına. “Tüm gezegendeki en şık erkek” demişti Karzai için, nasıl kötü örnekler gördüyse.
Kafasında harita taşırdı
Arafat’ın kefiyesi öyle değildi tabii. Araplarda yaygındır kullanımı. Ama Arafat kendine özgü hale getirdi kefiyeyi. Dikkatli bakan biri Arafat’ın kafasındaki kefiyenin Filistin haritasına benzediğini görür. Başının üstündeki kıvrım Kubbet-üs Sahra’yı simgeler örneğin. Öyle sarardı yani kafasına. Siyah beyazdı tabii. Ama Filistin direnişi seküler özelliğini yitirip İslamcılaştıkça kefiyenin rengi de değişti. Hamas yeşil kefiye kullanıyor gümümüzde. Yine Hamas’a bağlı Kassam Tugayları mensupları da genellikle kırmızıyı seçerler. İslami Cihad Savaşçıları da siyahı. Ama bunların hiç biri Arafat’ın yarattığı etkiye sahip olamadı elbette.
Yenisi Fildişi Sahili’nden çıktı
Uzun zamandır kendisine özgü kılıkla kıyafetle ortaya çıkan bir figür yok benim bildiğim. Ama bu boşluk hızla doldurulacak gibi görünüyor. Mutluyum. Fildişi Sahili vatandaşı bir aktivist olan Andy Costa takım elbiseli, kravatlı ama başından yeşil kaskını eksik etmemesiyle hayli dikkat çekiyor bir süredir. Bu görüntü onu hızla daha fazla “uluslararası tanınır” bir figüre dönüştürdü. Şu sıralar Mısır’da toplanmış olan BM İklim Zirvesi’nde (COP27) en çok ilgi çeken kişi durumunda. “Daha fazla” dememin nedeni, zaten belirli bir kesim tarafından iyi biliniyor olması. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile arası iyi örneğin.
Neden takıyor o kasketi? Aynı zamanda çevreci My Dream for Africa Vakfı’nın da üyesi olan Costa buna “Bisiklet kullanımını özendirmek ama diğer yandan kaskla çevreyi korumamız gerektiğini sembolize etmek” yanıtını veriyor. İlgi çektiği kesin. Zaten o kaskı yüzünden Afrika’nın “bisiklet elçisi” kabul ediliyor. Afrika deyince bir duralım; yavaş yavaş büyük otoyollara kavuşan, kapsamlı bir demiryolu ağı olmayan, bu nedenle de çok ciddi trafik sorunları yaşayan bir kıta için bisikleti önermek çok önemli haliyle. Hem çevre için, hem trafikte rahatlama hem de sağlık için yani.
Costa’nın ülkesi Fildişi Sahili bisiklet ulaşımı için gerekli alt yapıya sahip değil oysa. Ama halledilebileceğini düşünüyor bunun. Her birini geleceğin “iklim lideri” olarak gördüğü üniversite öğrencilerinden başlanabileceğini söylüyor örneğin. Sponsorluklar ya da sosyal sorumluluk projeleri yoluyla bunun yapılabileceğini de ekliyor. Olsa ne iyi olur. Çünkü ülkesinde özellikle kırsal bölgelerde, uzun mesafeler kat etmek zorunda olduklarından sık sık okulu terk etmek zorunda kalan kız çocukları için bisiklet kullanımının yaygınlaşması son derece önemli. Bisiklet altyapıları kent tasrımına dahil edilebilir, dağıtım zincirlerinden alınan vergiler azaltılarak bisiklet alımı kolaylaştırılabilir. Böyle düşünüyor Costa. Bu amaçla hemen her şirketle, politikacıyla görüşmeler yapıyor.
Afrika, karbondioksit gazlarının ancak yüzde 4'ünü salan bir kıta. Yani dünyamıza zararı yok, fakirliği yüzünden. Özel araç, yakıt, enerji harcamaları her kesin yapabileceği harcamalar değil. O nedenle bisiklet en ideali. Afrika Ulaşım Politikası Programı duyurmuştu: çok az motorize olmasına rağmen Afrika dünyadaki en yüksek karayolu trafik ölüm oranlarına sahip. 100 bin kişide 2,6. Bu günde 650 ölüm anlamına geliyor.
Yeşil kasklı bu kahraman, uluslararası toplantılarda, takım elbiseli, kravatlı ama kasklı haliyle bir çevreci ikonuna dönüştü. Her ne kadar palavra da olsa Karzai’nin pelerini, elbette son derece anlamlı olan Arafat’ın kefiyesi gibi “Costa’nın kaskı” da kişinin “kendisinden ünlü” aksesuarları arasında yer alacak.
Kefiye de kask da kabulümdür elbette.
Rezilliğini saklamak isteyen için ise pelerin var işte. Örtünsünler sımsıkı, görmesin kimse. Laf olsun diye söylemiyorum; pelerin her işe yarar. İngiltere’de 17. yüzyılda falan, pelerinli seyyar tuvaletçiler vardı örneğin. Sıkışıp da hacet gidermek istediğinizde, parasını verip, tuvaletçinin(!) perdelediği pelerinin içinde rahatlardınız.
Karzai’ninkinden daha faydalıydı o kesin.