Aslında tam da yazı günüme denk geliyordu ama sevimsiz görünmekten korktuğum için Anneler Günü’nde yazamadım. Gün vesilesiyle annelere sevgi gösterilirken suyu bulandırmak gibi olacaktı çünkü. Her fırsatta küfür ediyorlar, bir de bu yüzden incinmeyeyim diye bugüne bıraktım yazmayı. Ne de olsa Anneler Günü’nün manevi havası dağılmıştır artık, sakin sakin konuşabiliriz herhalde.
Annemi kaybettiğim günden beri her günü anneler günü kabul eden kıdemli bir öksüzüm ben. Felaketi yaşayalı on bir yıl oldu. O nedenle tüm bu yıl içindeki günler, muhtemelen ömrümün sonuna kadar yaşayacaklarım da, hep annemi özlediğim günlerdir zaten. Dolayısıyla Anne Günü benim için özel bir anlam taşımıyor. Güne anlam yükleyenlere de lafım yok tabii ki. Her arkadaş annesini kendi annem saydığım için onlara bir gün bile olsa özel davranılmasına neden itirazım olsun ki?
Amacı bu değildi
Ama böyle düşünüyor olmam bugünün anlamının artık değiştiğini ya da gerçek amacının unutulduğunu söylememe engel değil. Birçok olgu ya da kavram gibi Anneler Günü’nü de değersizleştirdik çünkü. Üstelik bunu ilan edildiği ilk dönemlerde yaptık, yeni değil. Bu yüzden, tüm annelere bugünü 1908’de armağan eden Anna Jarvis, günü resmi olarak kabul ettirmek için çok mücadele verdi ama aynı günü iptal ettirmek için verdiği çaba daha da çoktur. Çünkü hiç arzu etmediği bir hale bürünen Gün gittikçe ticarileşmiştir.
Hatırlatalım; çocuğu olmayan Jarvis, aslında günü annelerin fedakarlıklarını onurlandırmak için düşünmüştü. Bu arada Anneler Günü diyen de biziz herhalde, çünkü aslı Anne Günü’dür. İngilizcede de öyle geçer. Çünkü Jarvis her ailenin annesini kast ettiği için hep tekil “anne”yi vurgulamıştır. 1908 Mayıs’ında, yaşamını sürdürdüğü Batı Virginia’daki Grafton kasabasının kilisesinde, daha sonra da Philadelphia'daki bir mağazada Anne Günü etkinlikleri düzenlemekle başladı işe. Bir yandan da hem gazetelere hem de politikacılara günün resmileştirilmesini içeren mektuplar yolladı. 1912’de Uluslararası Anne Günü Birliği’ni de kuran Jarvis nihayet uzun mücadeleler sonucu amacına ulaştı. 1914’de ABD Başkanı Woodrow Wilson ‘un imzaladığı bir yasayla Mayıs ayının ikinci pazarı Anne Günü olarak kabul edildi.
Çok değil kısa bir süre sonra işin içine güne özel kartlar, çiçekler, şekerlemeler, hediyeler girince Jarvis ciddi bir hayal kırıklığı yaşadı. Hemen günden kazanç sağlayan kuruluşlara karşı kampanyalar başlattı. Günün adını kullanan sayısız gruba yüzlerce dava açtı. Ailesinden kalan mirasın büyük bölümünü bu davalar yüzünden kaybettiğini söylerler.
Hiç hak etmediği halde “barış düşmanı” olmakla suçlanarak tutuklanmıştır da. Amerikan Savaş Anneleri diye bir kuruluşun, Anne Günü’nde, bağış toplamak amacıyla karanfil satmasına karşı çıkınca böyle suçlamışlardı Jarvis’i. Bir keresinde yine Anne Günü’nü yardım toplamak amacıyla kullandığı için ABD Başkanı Franklin Roosvelt’in eşi Eleanor Roosvelt’le bile karşı karşıya gelmişti.
İptalini istedi
O kadar uzun sürmüştür ki bu mücadelesi 1940’lara gelindiğinde Jarvis günü tamamen reddetmiş, hatta takvimden çıkarılması için hükümet nezdinde kampanyalar yürütmüştü. Ama ne yazık ki başarılı olamadı. Kapitalist dünya Anne Günü üzerinden inanılmaz büyüklükte bir iç pazar oluşturmuştu çünkü. Her geçen gün büyüyen bir pazar yani.
Günün mucidi, resmi olarak kabul ettireni olmasına rağmen para kazanmayı hiç düşünmeyen bu iyi yürekli kadın 1948’de Philadelphia'daki Marshall Square Sanatoryumu’nda yoksulluk içinde öldü.
Artık devasa bir pazara seslenen Anne Günü’nde yapılan harcamaların istatistiğini tuttular. Amerikan Ulusal Perakende Federasyonu’nun verilerine göre ABD’liler 2013’te Anne Günü’nde ortalama 168,94 dolar harcamışlar. Anne Günü harcamalarının her yıl 20 milyar doları aştığı belirtiliyor.
İşte bu yüzden tam da Anne(ler) Günü’nde yazmadım korkudan. Milletin tadını kaçırırım belki diye de biraz. Dileyen günün tadını çıkarır tabii. Hediyesini de alır, çiçeğini de. Ben Anne Günü'nde bir şey yapmam. Aklıma bile gelmez. Büyük felaketten sonra hiç aksatmadan her gün fotoğrafına bakarım annemin, öyle çıkarım evden.
Böyle yani.