Açılmaktan kastım, elbette, siyasetin YENİDEN dizaynı için YENİDEN üzerimize boca edilecek sevgi çiçekleri / böcükleri.
Ama hazır Ankara’dan bildiriyorken önce birkaç izlenim paylaşayım. Mahkeme çağırdı diye gittiğim, hâkimin mazereti çıktı diye duruşmalanamadığım Ankara, şahane ağırladı beni. Mesleğimizin yüz akı iki ‘araştırmacı gazeteci’ Çiğdem Toker ve Saygı Öztürk’le program yapma imkânı buldum.
Yanı sıra; devletin tüm kademelerinde çok üst düzey görev yapmış bir isim, önemli bir iş adamı, birkaç deneyimli /aktif siyasetçi ve soldan /merkezden /sağdan gazeteci ile buluşma şansı yakaladım. Anlattıklarıyla kâh bilip gördüklerimi doğruladım kâh şaşırdım.
Bu arada kenti oradan oraya dolaşırken süper lüks semtler... Bırakın semti, uydu kentler gördüm. 10-15 katlı konserve kutusu kılıklı binalardaki, sosyal konut kılıklı evlerin birkaç milyondan aşağı satılmadığını söylediler. Rayici, Ankara’da, Saray’a yakın olabilmek için gelen eski/ yeni/müstakbel zenginler tayin ediyormuş. Anlaşılan Saray - içindeki ahaliyle birlikte - büyürken çeperi de genişleyip büyüyormuş.
***
Kenti saran, hatta neredeyse Anıtkabir’i boğan beton ormanı mecazı hayata geçiren bir cangıl gibi. O cangılda yırtıcılar av peşinde koşuyor, yeni avlar için tuzaklar/pusular kuruyor.
Sonra bunları, sahibinin kalemleri / sesleri aracılığı ile süsleyip püsleyip pazarlıyor.
Adına da malum, AÇILIM diyor.
Ankara’da dinlediklerim, böyle bir çerçeve çiziyor. Oradan hareketle de şu sonuca varıyor:
“Çok erken bir seçim ihtimali zayıf. Ancak erken ya da zamanında seçim için planlar şimdiden hazırlanıyor. Yeni av sahaları aranıp bulunuyor. İktidar, kendi doğal sahasının sınırlarına geldiğinin farkında. Vazgeçemeyeceği MHP yüzünden köprüleri attığı Kürt seçmeni de hesaba katamıyor. Yani çok sıkıştı. Ve bu sıkışıklıkta -sayıları itibariyle oy deposu denebilecek- Aleviler yeniden gündemlerinde.”
***
Yıllar önce... Ana akım medyadan sürülmeden önce… Erdoğan’a bir hayli yakın bir isimden dinlemiştim. İç ve dış politikada iki TAKINTISI olduğunu anlatmıştı: İçerde Aleviler dışarda İran.
Sünni mezhep ideolojisini ve hatta Müslüman Kardeşler kimliğini bilince şaşırtıcı değil elbette. Ancak, bunu anlatanın seçtiği sözcükler şaşırtıcı gelmişti o sırada. Anlatanın iddiasına göre, Erdoğan “Bu topraklarda her melanetin altından Alevi çıkar” diye düşünüyordu.
Obsesif, yani takıntılı bir kişilikle mezhepçi bakış bir araya gelince… Dahası, ideolojiye /politikaya /gündelik yaşama dair bin bir ayrıntıya zemin oluşturunca neler olduğunu gördük. Görüyoruz.
Peki, buna rağmen Aleviler, Saray’ın kapsama alanına girer mi? Hiç kuşkunuz olmasın. Erdoğan’ın ŞAHSI söz konusu olunca girer. Umutsuz da olsa girer. Zira Saray için artık işler çok çok çok zorlaştı. Mızraklar çuvallara sığamıyor. Başta işsizlik, sorunlar çığ gibi üzerlerine geliyor.
***
Davutoğlu’nun partisi işte tam da böyle bir kavşakta karşımıza /karşısına çıktı.
Davutoğlu’nu önemsemeyebilirsiniz. Geçmişini hatırlatıp üzerine bir çizik atabilirsiniz. Oysa, reel siyasetin Merkezi Ankara, Davutoğlu’nu değilse bile, seçimde alabileceği birkaç puanı önemsiyor.
Benim üzerinde duracağım şey ise, programındaki şu cümleler:
“TEMEL İLKEMİZ ÖZGÜRLÜKÇÜ LAİKLİK VE ÇOĞULCU DİN ANLAYIŞIDIR.
ANA DİLİN EĞİTİM VE SOSYAL HAYATTA KULLANILMASI AİDİYET SÜRECİNİ GÜÇLENDİRECEKTİR.”
Samimidir, değildir... Göreceğiz.
Ama bu yaklaşımın, Saray’ı zorlayacak yeni bir eşik olduğu açık.
Davutoğlu,
ANA DİLDE EĞİTİM gibi önemli bir çıkışla, HDP’ye mesafeli, ancak Saray’a da öfkeli Sünni Kürt seçmene...
ÖZGÜRLÜKÇÜ LAİKLİK ifadesiyle, mütedeyyin ama Erdoğan’ın şeriatçı yaklaşımından rahatsız -özellikle genç-AKP seçmenine...
ÇOĞULCU DİN mottosu ile başta Aleviler, farklı inanç gruplarına...
“Buyurun” dedi.
***
Eklemeden olmaz.
Bunlara, Meral Akşener’in, CHP’nin 20 milletvekili jestini hatırlatarak, “Eğer isterlerse (Davutoğlu’nun partisine) kendilerinin de milletvekili verebileceklerini” söylemesi...
CHP’nin içerden ve dışardan tüm oyun ve baskılara rağmen HDP’yi dışlamaması… HDP’nin kriminalize edilmesine fırsat vermemesi…
Tüm alametler Erdoğan’ın çöküşüne işaret ediyor.
Ankara’yı bu çerçevede çok iyimser gördüm.
Ya sonrası?
Erdoğan gider de kim gelir?
Asıl önemli sorular bunlar. Ama yanıtları Ankara’da, siyasette değil elbette… Türkiye’nin her köşesinde verilecek örgütlü mücadelede.