“Gelin tanış olalım” Yunus Emre
Kentleşme süreciyle birlikte Alevilik ve Aleviler ile ilgili yeni tanımlamalara tanık olduk, oluyoruz. Aşağıdaki alıntılarda görüldüğü gibi toplumun değişik kesimleri tarafından farklı ifade edildiğini görmekteyiz. Bu farklılıklar zenginlik mi, yoksa kentleşmeyle birlikte yaşayacakları kaçınılmaz değişim mi?
İdeolojik kaygılarla Hakk-Muhammed-Ali öğretisinin günümüz anlayışlarıyla harmanlanmasının ortaya çıkardığı kargaşadan etkilenen toplum öncüleri (Alevi Dedeleri) bu durumu doğru zeminde ele alamadılar. Ve buna müdahale de edemediler. “Ali’siz Alevilik”, “Kürt Alevi”, Türk Alevi”, “İslam dışı Alevilik” gibi söylemler toplumda yaygınlaştıkça rahatsızlık yarattı ve olumsuz tartışmalara da neden oldu.
1990’dan sonra hayatımıza giren Alevi sivil toplum örgütleri ile bazı yazarların, akademisyenlerin ve “Alevi inanç önderiyim” diyen kadroların Alevilik anlayışlarının toplumda kafa karışıklığı yarattığının altını özellikle çizmek isterim. Dede-Talip ilişkisinin sıkı sıkıya kopmaz bağlarının kentleşme süreciyle erozyona uğraması nedeniyle toplumun homojen yapısı da doğal olarak bozuldu. Ve Aleviler bölündü. Bu bölünmenin birçok nedenini saymak mümkün. Dedelik kurumu dağıldı, musahiplik yok olmaya yüz tuttu, hukuk (Dar-ı didar) işlemez oldu, düşkünlük sözde kaldı, Rızalık şeklen devam ediyor vb... Kısacası kopuş her alana sirayet etmiş durumda..
Alevilik batıni bir inançtır. Canlar 4 Kapı 40 Makam süreğinde olgunlaşır, edep ve erkan ile insan-ı kamil olmak için yola revan olur. Kadimden günümüze yolun öncüleri olan Anadolu Alevi Ocakları bin yıldır süregelen inancın felsefesini, kültürünü, geleneğini yaşatarak günümüze taşıdılar.
Anadolu Alevileri “İncinsen de incitme” düsturuyla yeryüzüne hep sevgi ekti.
Anadolu topraklarında var olan erenler, evliyalar, enbiyalar, Pir-Mürşit-Rehber ellerinde üç telli, on iki perdeli bağlamalarıyla gönüllerinde aşk, dillerinde sevgi ile canlara Hakk-Muhammed-Ali inancıyla yol gösterdi.
Bu kadim inancın güzel insanları; gün oldu zulme başkaldırdı, gün oldu acıyı bal eyledi.
Gün oldu Turna olup gökte semaha durdu, gün oldu göğü semaha çekti.
Gün oldu hep bir ağızdan “Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan” dedi.
★★★
1963 yılında Ankara Üniversitesi Alevi gençleri Mustafa Timisi, Seyfi Oktay, Engin Dikmen, Ali İlhan (22.4.1963) imzasıyla yayınlanan bildiride; “Aleviler ki hurafeye asla inanmamış, her zaman Hakk ve hakikat aşığı olarak Ehlibeyt’in yolundan bütün baskı ve zulümlere rağmen ayrılmamıştır. Eline-Beline-Diline sadık kalma düsturu ile bugün dünya milletlerinin gerçekleştirmek istedikleri hakikatleri yüzlerce sene evvel başarmış, insanlığa öncülük etmiş asil bir topluluktur.” denilmektedir.
1989 yılında yayınlanan “Aydınlar Alevilik Bildirgesi”nde; “Alevilik; bütün Ortaçağların sevgi ve sohbete dayalı tek canlı kültürü olarak bugüne dek geldi. Aleviler; kültürleri gereği, hoşgörülü, bilime saygılı, ilerlemeye açık bir toplumdur. Bağnaz düşünceye karşıdırlar. Laik devletin, şeriat devleti kurma çabalarına karşı korunması için, bugün Alevi varlığı bir güvencedir.
Gerek felsefede, gerek uygulamada Anadolu Aleviliği ile bugünkü İran Şiiliğinin bir benzerliği yoktur. Aleviler; bağnaz güçlerin değil, demokratik kitlelerin yanındadırlar. Bu, geçmişte de günümüzde de böyle olmuştur...” şeklinde dönemin iktidarına ve devlet yetkililerine seslenmişlerdi.
2004 yılında Alevi Bektaşi Federasyonu imzasıyla yayınlanan bildiride; “Alevilik, İslam’dan çok önce, Orta Asya’da Şamanizm, Zerdüşlük, Manhaizm vb. inançlardan etkilenerek oluşmuş, daha sonra tek tanrılı dinler aşamasında, Musevilikten, Hıristiyanlıktan etkilenmiş ve son olarak ta en son İslam’dan en yoğun etkilenerek, Hakk-Muhammet-Ali’yi kendisine rehber edinmiştir.” deniliyor.
2017 yılında yayınlanan “Hacı Bektaş Deklarasyonu”nda ise Alevilik ile ilgili şu ifadeler yer almaktadır:
“Alevilik bir din değil inançtır, yaşam biçimidir. Bu yaşama biçimi Zahirde sır, Batında ayandır. Ulu ozanlarımızdan geçmişten bugüne aktarılan nefes ve deyişlere bakıldığında birlemenin nasıl olduğu açıkça görülmektedir. Alevilik Hakk ve hakikat yoludur. Aleviliğin inançsal, toplumsal ve kültürel boyutu vardır. Doğanın dilini çözen ve insan yaşamını bu bütünün içinde ele alan felsefeye sahip bir inançtır.
Alevilik: Hakk-Evren-İnsan birliğini, varlığın birliği temelinde bir bütün olarak gören, toplumsal yaşamı insan hakkı, eşitlik ve etno-kültürel çeşitlilik içinde birlik temelinde düzenleyen; tarihini, kültürel ve inançsal varlığını insanlık tarihi ve kadim uygarlıklardan alan, ekolojik sistemin sürdürülmesini öncelikli gören bir ekonomik ve felsefi düşüncesi ırklar üstü nitelikli evrensel bir yaşama biçimidir”