"Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi Farisi bilmem dile minnet eylemem
Sırat-i Müstakim üzre gözetirim rahimi
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem"
Seyyid Nesimi
Derin bir batıni felsefi damardan beslenen Aleviliğin kadim ilkeleri, Anadolu irfanının ve Alevi öğreti geleneğinin temel aldığı anlayışını ifade eder. Bu ilkeler bize insan ilişkileri ile toplumsal değerler arasındaki o ince ve hassas dengeyi korumamızı sağlar.
"Yol" kavramı, birçok ulu ozanın şiirlerinde dile getirdiği ve Kul Nesimi'nin "Sorma be birader mezhebimizi/ Biz mezhep bilmeyiz Yolumuz vardır" deyişinde somutlaştırarak insanlığa mesaj vermektedir.
"Yol cümleden uludur" ya da "Gönül kalsın Yol kalmasın" deyimi; Alevi Yol değerlerinin Pir-Dede, Mürşit, Rehber gibi ehil kişilerin ve bunların düşünce ve yaklaşımlarının üzerinde yer aldığını ifade ederek, öğretinin öz değerlerinin olmazsa olmaz niteliğine vurgu yapar.
GÖNÜL KALSIN, YOL KALMASIN!
Bu düstur, kişisel kırgınlıkların toplumsal değerlerin önüne geçmemesi gerektiğini söyler. Bir sorunsallıkta eğer bir şahsın gönlü kırılacaksa kırılsın ancak ortaklaşa inanılan, toplumu ayakta tutan o "Yol" (doğruluk, adalet, inanç sistemi) zarar görmesin. Şahsi çıkarlar ve duygular geçicidir, lakin "Yol" (hakikat) kalıcıdır. Bir kişiyi memnun etmek için doğruluktan ödün verilmez.
YOL CÜMLEDEN ULUDUR!
Bu temel ilke ise kolektif bilincin ve etik değerlerin her türlü bireysel varlıktan üstün olduğunu vurgular. "Cümle" herkesi, tüm bireyleri temsil eder. "Yol" ise toplumu bir arada tutan manevi ve ahlaki kurallar bütünüdür. Hiç kimse, makamı veya sıfatı ne olursa olsun, kurallardan ve hakikatten daha üstün değildir. Bu düstur adaletin ve ortak disiplinin, kişilerin hatırından daha önemli olduğu bir liyakat ve ahlak anlayışını temsil eder.
Kısacası birey olarak incinebiliriz, ancak toplumu ayakta tutan değerleri incitmemeliyiz. Hakikat ve adalet arayışı her türlü kişisel duygunun üstündedir.
***
İnsanlık tarihi boyunca barışı, adaleti ve toplumsal huzuru arayan pek çok öğreti ortaya çıkmıştır. Ancak çok azı, Anadolu Aleviliği kadar insanı merkeze koyan, hiyerarşiyi reddeden ve rızalığı yaşamın vazgeçilmezi kılan bir derinliğe ulaşabilmiştir. Alevilikte "Yol" sadece bir inanç sistemi değil; doğayla, toplumla ve kişinin kendi özüyle kurduğu onurlu bir bağdır.
Modern dünyanın en büyük çıkmazlarından biri, sınıfsal farklılıklar ve aralarındaki yaşamsal değerler uçurumu ve kariyer hırslarıdır. Oysa Alevilik, bu karmaşaya yüzyıllar öncesinden net bir cevap vermiştir:
"EŞİKTEKİ İLE BEŞİKTEKİ BİRDİR."
Bu anlayış, Aleviliğin çağdaş insan hakları kavramlarıyla ne kadar örtüştüğünün en somut kanıtıdır. Ne deneyimin getirdiği kıdem, kariyer (eşik), ne de masumiyetin simgesi olan yenilik (beşik) birini diğerine üstün kılmaz. Yaşın ve konumun sınırsızlığı tam da bu yaşam felsefesinde somutlaşmaktadır.
Bu anlayışta kimse doğuştan gelen bir asaletle veya sonradan kazanılan bir servetle öne geçip, üstünlük taslayamaz. Bir toplumda bebek ile yaşlının, güçlü ile zayıfın "bir" sayılması, o toplumun vicdan düzeyini belirler. Bu belirleme toplumsal adaletin mayasıdır.
***
RIZA TOPLUMU
Aleviliğin en ilerici, en devrimci yönlerinden biri, "Hiç kimse özel yetkilerle imtiyaz sahibi değildir" düsturudur. Bu, sadece bireysel bir ahlak değil, politik ve toplumsal bir duruştur. Egemenliğin tek bir elde toplanmasına, bir gurubun diğerini tahakküm altına almasına karşı çıkan bu yapı, tam anlamıyla bir demokrasi okulu işlevi görür.
Alevilik, egemen kabul etmez, haksızlıklara karşı tahammülsüzdür. Çünkü egemenliğin olduğu yerde baskı, baskının olduğu yerde ise rızasızlık, zulüm, sömürü ve işkence vardır. Alevilikte esas olan ise rızalıktır. Alevi toplumunun ortak karar yeri olan Cem ibadeti rızalık üzerine kuruludur. Burada kararlar ortak alınır, lokmalar pay edilir ve herkes birbirinin hakkına, hukukuna rızalık gösterir. Günümüzün modern hukuk sistemlerinin ulaşmaya çalıştığı şeffaflık ve katılımcılık ilkeleri, Alevi canların yüzyıllardır Cem meydanlarında uyguladığı pratiklerin ta kendisidir.
***
"KADIN ERKEK SORULMAZ MUHABBET DİLİNDE"
Bugün çağdaşlık dediğimiz olgu; kadın-erkek eşitliği, çevre bilinci, insan hakları ve barış içinde bir arada yaşamaktır. Alevilik, yüzyıllar öncesinden "Kadın erkek sorulmaz muhabbet dilinde" diyerek toplumsal cinsiyet eşitliğini, "İncinsen de incitme" diyerek pasif direnişi ve şiddetsizliği, "72 millete bir nazarla bakarız" diyerek de evrensel insan haklarını savunmuş ve rehber edinmiştir.
Batıni Felsefi Anadolu Alevi inanç sistemi, İNSAN’ı on sekiz bin alemin özü olarak görür. Ve "Okunacak en büyük kitap İNSAN’dır" diyerek yüceleştirir. Ondandır "Yaradılanı severiz, Yaradan’dan ötürü" derler. Eğer insan her şeyin özüyse, ona yapılan her türlü haksızlık, kötülük aslında bütün evrene yapılmış sayılır.
İşte Aleviliğin çağdaşlığı buradadır: Kendini değil, ötekini merkeze koyan ve koruyan, rızalık üzerine inşa edilmiş bir dünya tasarımı.
Aleviliğin temel ilkeleri, sadece bir topluluğun inanç hakikatleri değil, tüm insanlığın muhtaç olduğu bir reçetedir. Savaşların, eşitsizliklerin ve nefret dilinin yükseldiği bir çağda; "Aslolan Yol'dur" diyen, egemeni ve imtiyazı reddeden ve rızalıkla bölüşmeyi bilen bir toplum ütopyası, en büyük zenginliktir.
***
"ARABİ FARİSİ BİLMEM, DİLE MİNNET EYLEMEM..."
Bu kadim Anadolu Alevi öğretisinin ışığında, eşiktekiyle beşiktekini bir görüp, kimseye üstünlük taslamadan, doğayla ve insanla barışık bir yaşam sürmek sadece Alevilerin değil, tüm insanlığın çağdaşlık sınavıdır.
Alevilikte "Minnet Eylemem" duruşu, asırlardır süregelen toplumsal bir omurgadır. Bu sarsılmaz irade, modern dünyanın karmaşasında kaybolan insanlık için aslında çok net bir pusula sunuyor.
"Arabi Farisi bilmem, dile minnet eylemem..." diyen ulu ozanlardan Seyyid Nesimi’nin bu sözleri sadece bir dil tercihi değil, boyun eğmemenin, teslim olmamanın ilanıdır. Bugünün dünyasında; paranın, gücün ve siyasal ikbalin pençesinde kıvranan modern insan için Aleviliğin sunduğu en büyük reçete tam olarak budur: Tamah etmemek.
***
"İBLİSİN TALİM ETTİĞİ YOLA MİNNET EYLEMEM"
Günümüzde toplumsal ve siyasal yapılar, "kazanmak için her yol mübahtır" anlayışıyla büyük bir erozyon yaşıyor. Siyasal bozulmanın, liyakatsizliğin ve adaletsizliğin ayyuka çıktığı dönemlerde Alevi öğretisinin "İblisin talim ettiği yola minnet eylemem" çıkışı, bugün her zamankinden daha hayatidir, kıymetlidir. Bu duruş, geçici çıkarlar uğruna kalıcı değerleri feda etmeyi reddeder.
"Har içinde biten gonca güle", yani zorluklar içinde filizlenen güzelliğe talip olanlar; dikene, rüzgara veya bahçıvana boyun eğmezler. Aleviliğin bu kadim duruşu, modern dünyanın kirli siyasetine ve sosyal bozulmasına karşı bir kaçış değil, bir meydan okumadır. Eğer insanlık yeniden ayağa kalkacaksa, bu ancak "gönlü" feda edip "Yol"u (adaleti ve ahlakı) üstün kılmakla mümkün olacaktır. Çünkü Yol kalırsa, insanlık kalır.