Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin kaybedilmesinden sonra CHP’ye yöneltilen eleştirilerin başında aktif muhalefet yapmaması geliyordu.
İktidarın haksız uygulamaları karşında, 2016 yılında Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde gerçekleştirilen Adalet Yürüyüşü’nden sonra CHP’nin pasif muhalefete çekildiği eleştirisi sık sık dile getirildi.
Özellikle 2 milyon mühürsüz oyun geçerli sayılmasından sonra CHP’lilerin Yüksek Seçim Kurulu’nun önüne gitmemesi eleştirilerin başında geliyordu. CHP yönetimi, “iktidar CHP’lilerin sokağa çıkmasını istismar eder, iktidarın oyununa gelmeyelim” gerekçesiyle kendini savunmuştu.
CHP’nin pasif muhalefet anlayışı, dini ve milliyetçi söylemi öne çıkarması seçimin kaybedilmesinden sonra toplanan kurultayda da eleştirilmişti.
Kurultay’da yönetim yenilendi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine Özgür Özel genel başkan seçildi, parti yönetimi de değişti.
Doğal olarak Özel’in liderliğinde CHP’nin daha aktif muhalefet yapması ve partiyi sağa değil sosyal demokrat politikalara yönlendirmesi beklentisi yükseldi.
Nitekim Özel, Can Atalay davasında Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamaması ve üyeler hakkında suç duyurusunda bulunması karşısında 14 Ocak’ta Ankara’da “Anayasa ve Adalet Mitingi” düzenleneceğini duyurdu.
Bu çağrı muhalefetten de destek gördü.
Ancak aynı günlerde Kuzey Irak’tan gelen şehit haberleri üzerine CHP 14 Ocak mitingini ertelediğini açıkladı.
Erteleme kararının üzerinden 15 gün geçti.
Anayasa ve Adalet Mitingi’nden artık söz edilmiyor.
İktidar her an Can Atalay hakkındaki Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararını Meclis Genel Kurulu’nda okutabilir. Atalay’ın milletvekilliği Anayasa’ya aykırı bir kararla düşürülebilir.
CHP’nin konuyu gündemden düşürmesi iktidarın daha rahat hareket etmesine neden olabilir.
Elbette CHP belediye başkan adaylarını belirlemekle meşgul.
Bu nedenle parti içi çalışmalara ağırlık verilmiş durumda.
Bu gayet doğal ancak CHP gibi tarihi ve güçlü bir ana muhalefet partisinin aday belirleme çalışmalarını yürütürken iktidarın haksız uygulama ve kararlarına karşı aktif muhalefet görevini unutmaması gerekir.
Hele bir anayasa ihlaliyle, seçilmiş milletvekilinin milletvekilliğini düşürmek gibi anayasaya açık aykırılık oluşturan bir karara karşı gerekli tepkiyi vermeyerek, ilân edilmiş mitingi gündemden düşürerek parti içi mücadeleye gömülmesi iktidarın elini rahatlatmak gibi bir sonuç doğurur.
Bu tutum CHP’nin yeniden eleştirilen pasif muhalefet anlayışına döndüğünü gösterir.
Keza adayların seçiminde sosyal demokrasiye inanmış, sosyal demokrat politikaları hayata geçirmiş CHP kökenli isimler yerine özellikle büyük kent ilçelerinde MHP ve İYİ parti kökenli isimlerin aday gösterilmesi de yeni yönetim açısından tartışmalıdır.
Yerel seçimlerin dinamikleri elbette farklıdır ancak değişim iddiasıyla seçilen yeni yönetimin CHP’nin sosyal demokrat politikalara yönelmesini, mevcut belediyelerde sosyal belediyeciliği önceleyen anlayışın hakim kılınmasını ve sosyal demokrat kadrolara daha fazla görev verilmesini beklemek CHP’li seçmenin hakkıdır.
Yerel seçimler CHP’nin yenilendiğini ve değiştiğini göstermek açısından önemli bir fırsat sunuyor.
Yeni yönetimin bu fırsatı değerlendirmesi gerekirken kurultaydan kalma iç çekilmelere takılı kalması, sağ kadroları öne çıkarması CHP’yi büyütmeyecektir.
Yeni yönetimin, çok daha iddialı, sosyal demokrat anlayışı öne çıkaran aktif muhalefet politikasını zaman geçirmeden hayata geçirmesi CHP’yi büyütmenin en etkili yolu olacaktır.