Sadece 17-25 Aralık vakasını değil; Cumhur İttifakı’nın arasında çekişme yaşanıp yaşanmadığı gibi çok daha yakın tarihli mevzuları bile unutmuştu ki; Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli, her ikisini de bize majestik biçimde hatırlattı.
“Majestik” biçimde diyorum çünkü; Fenerbahçe’nin Başkanı Ali Koç ile Bahçeli’nin MHP Genel Merkezi’nde görüştüğü makam odası, hayli yoğun bir dekorasyona sahip bir mekân. Ve her detayı ayrı düşünülmüş de bir “kaptan köşkü”.
Birçok dekoratif unsur ve detayın özenle ve özellikle bir araya toplandığı bu makam odasında, “17:25”e takılı bir dijital saatin olması da elbette dikkat çekiciydi. Ve de, belli ki bu saat de, tam da o rakamları gösterecek biçimde, tesadüfen orada değildi.
Akrep ve yelkovanlı klasik bir saat olsa, tam olarak hangi vakti gösterdiğini algılamak da mümkün olmayacaktı. Saatin abartılı büyüklükte elektronik rakamları dikkati çekecek; açık seçik de okunacak biçimdeydi. “17:25’i gösteren, durmuş mu bir saat mi var orada?” sorusuna mahal bırakmayacak netlikte kendini öne atan bu dekorastif unsur ile ilgili sorgulanabilecek tek şey; “neden” sorusu idi.
Bu yanıtın tek net ve doğru yanıtını, MHP Genel Başkanı Bahçeli ve bugünün MHP yönetiminden kısıtlı sayıda insan biliyor. Geri kalan “faniler”; ki bu fanilere bilfiil MHP’li kısıtlı sayıda kişi dışında geri kalan herkes dâhil, sadece ellerindeki ipuçlarını birleştirmeye çalışıyorlar.
Öncelikle Bahçeli, 17:25 saatinin neden oraya konduğunu ve kastedilen amacın nasıl bir fiiliyata dökülüpü dökülmeyeceğini anlamaya çalışan; “mesajı veren” değil, “alan” tarafta olan herkese, “fani” muamelesi yapmış oluyor. Bu “herkese”, AK Parti ve hatta Cumhurbaşkanlığı da değil. Ama “fani” muamelesi yapan öncelikle AK Parti ve “17:25” mevzusunun muhattabı olan diğer taraflar.
Bahçeli, “saat spekülasyonlarının” alıp başını yürümesinden yaklaşık bir gün sonra, X hesabından yaptığı paylaşımda ne diyordu anımsatalım:
“17-25 Aralık emniyet ve yargı darbe süreci, 15 Temmuz FETÖ ihanetinin kuluçka evresidir. 15 Temmuz işgal teşebbüsünün çatısı 17-25 Aralık süreciyle örülmüştür. Bu nedenle FETÖ’nün ne 15 Temmuz silahlı kalkışmasını ne de 17-25 Aralık kumpasını hatırımızdan ve gündemimizden çıkarmak mümkün değildir. Ayrıca doğru da değildir”.
Evet; net biçimde bir FETÖ kınaması var Bahçeli’nin paylaşımında… Ancak, kelimelerle öyle bir dansedilmiş ki; şöyle de okumak mümkün: 15 Temmuz’un da 17-25 Aralık’ın da hatırlarından ve gündemlerinden çıkarılmasının mümkün olmadığı ve “Elbette bu odaklarla günü geldiğinde hesaplaşmak kaçınılmazdır” vurgusu…
FETÖ ile zaten hesaplaşıldığı ve hesaplaşılmakta olduğuna göre, kim var başka hesaplaşacak?
Dönelim, X paylaşımının başına:
“Cumhur İttifakı, Türk tarihinin varoluş refleksi, Türk milletinin varlık ve birlik remzidir.”
“Türk” vurgusu paylaşımın geri kalanında da devam ediyor: ama biliyoruz ki, “Kürtlük” vurgusu yapan Hüda-Par da, bu ittifakın bir parçası. Yoksa değil mi? Belki de, Bahçeli’nin tahayyülünde “Cumhur İttifakı”, seçim dönemlerinde ön plana çıkan farklı partilerin ortaklığı ötesinde, varlığı seçimler ötesi bakî “aslî” unsurlardan oluşuyor. Bu aslî unsurlardan biri MHP ise, diğeri de Cumhur’dur.
Böyle bir denklem kurduğumuzda MHP, “sabit” kalırken; “Cumhur”, Cumhurbaşkanlığı makamına seçilene bağlı bir değişken olabilir. “17:25” de, duran saatin bile günde bir kere doğru vakti gösterdiğini
düşündürtmek ötesinde; “(D)evlet kayıtlarında bir yerde” duran kanıtları, dosyaları akla getiriyor.
“Devlet hafızasında kayda giren ve unutulmayan tüm kanıtlar ve dosyalar; ‘değişkenin’, faniliğini unutup, aslî unsur sadece kendisiymiş gibi hareket etmeye başladığında Ankara’nın karanlık koridorlarından gün yüzüne çıkmaya başlar” diye de düşüyor insanın aklına…
Bir de ilginç öngörüsü var Bahçeli’nin X paylaşımında: “Küresel ekonomi-politik sistemin yeni baştan inşa edildiği, önümüzdeki bir yıllık süre zarfında iç kargaşa çıkma riski en yüksek ülke olarak Türkiye’nin haksız ve hayasızca gösterildiği bir dönemde Cumhur İttifakı milli güvence, milletin özgüvenidir.”
“Önümüzdeki bir yıllık süre zarfında iç kargaşa çıkma riski en yüksek ülke olarak Türkiye” atfı, Bloomberg’in bir analizine dayanıyor. Ama açıkçası, çok da ciddiye alınacak bir analiz de değildi Bloomberg’inki. Türkiye’de “iç karışıklık çıkması” yaklaşık %4 ihtimalde ve ABD’ninki de yaklaşık %3 seviyesinde gösterilmiş. Türkiye’nin bu skalada yüksek çıkması, siyasi kutuplaşmanın yüksekliği ve otokrasi eğiliminden kaynaklanıyor. Bu analiz bu kadar ciddiye alınıyorsa; her iki faktörün düşürülmesi de, zaten iktidarın kendi elinde…
Velhasıl, bu “bir yıl içinde iç kargaşa çıkması ihtimali en yüksek ülke Türkiye” vurgusunun Bahçeli’nin paylaşımında da gündeme getirilmesi ilginç… Ama biz en faniler, hiyerarşisinde de en sıradan vatandaşlar olarak, ne bilelim ve ne anlayalım derinleştikçe derinleşen mesajları? Son kertede, akrep ve yelkovanın birini nasıl kovaladığına bağlı bir çok şey…