Adana'da Suriyeli bir grubun sokakta, ellerinde döner bıçaklarıyla, sopalarla yürüdüğü görüntüler üzerinden çıkan tartışmalar çabuk söndü Allahtan. Ama bu kadarı bile cehaletimizi sergilemeye yetti. Yapılan yorumlara, “analizlere” bakıyorum da yine endazeyi kaçırmış birileri. Öncelikle belirteyim, durum hafifsenecek gibi değil, kuşku yok. Yol verilirse, söz konusu güruhun neler yapabileceklerine ilişkin ben de genel endişeyi paylaşıyorum tabii.
Görüntüler üzerine, İYİ Partili'sinden, Ümit Özdağı’na kadar Suriyeli göçmen sorununa nasıl yaklaştıkları bilinen çevreler, söz konusu grubun “Arap milliyetçilerinin, Arap devlet projesi”nin yansıması olduğunu ileri sürdü. Öyle bir yapılanma ki bu, kendilerine sembol olarak 515’i seçmişler üstelik.
Bİr Arap geleneği
Adana’daki güruhun haberi olduğunu sanmadığım İslamiyet öncesi büyük Arap kültüründe antik uygarlıkların tümünde olduğu gibi, sayılarla nesneler/olaylar arasında sembolik bağlar kurulmuştur. Keyifli bir öyküdür, uzun uzun yazılmalı. Sadece Araplar değil tabii böyle yapan. Bu, sayıların özelliklerine kafa yorup ilgilenenler aslında Pisagorculardır, malum. Arap kültüründe de çok eski bir tarihi vardır ama şu 515’in kullanımı türünden olgu nispeten yeni sayılır. Yeniçağ’da Murat Ağırel değindi köşesinde. Verdiği doğru bilgilere katkı sayın bu yazdıklarımı.
515 sayısına, bilinenden (bilinenin ne olduğunu söyleyeceğim) farklı anlamlar yükleyip, esrarengiz bir “örgüt”ün alameti farikası yapmak son derece tuhaf. Oysa Arap coğrafyasına, tümüne değil tabii, yerleşmiş bir gelenektir bu. Nedir bu gelenek, “bilinen dediğim” de bu zaten. Şudur: Suudi Arabistan’da geçen yüzyılın başında düzenlenen deve güreşi yarışmalarında katılan her aşirete üç rakamlı numaralar verilirdi. Yüzlerce, irili ufaklı aşiret, hangisinin adını kazıyacaksın beynine. Numaralandırma daha kolay elbette. Bu, zamanla geleneğe dönüştü. Suudi Krallık ailesinin mensubu olduğu İnize aşiretinin resmi numarası da 601’dir örneğin. Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) müttefiki olan Suriye karşıtı Şümmar aşiretinin numarası da 555’tir. Şimdi, şu konuştuğumuz 515 ise “soylarının peygambere kadar gittiğini” iddia eden Eşraf, Hezil, Slim aşiretlerinin numarasıdır. Bunların IŞİD’in kalesi olarak bilinen Rakka’da da uzantıları var.
Kılıçtan ala sembol mü olur?
Görüntülerde bu numaranın yanında okuduğumuz Hevaşim sözcüğü ise, peygamberin aşireti olan Haşim’in çoğulu. Kılıç ne peki? Yahu o coğrafyadaki Bedevi topluluklarının neredeyse tümünün sembolüdür kılıç, başka ne olması bekleniyordu ki?
Yani bu bir gelenek. Kafa kesmek ya da “Arap milliyetçisi bir devlet kurmak” için (bakın bu çok gülünç) seçilen bir sembol değil. Tüm Arap coğrafyasında da rastlanmaz ayrıca. Daha çok Arap yarım adasında, onun uzantısı olan Şam çölü bölgelerindeki aşiretlerde var. Kuzey Afrikalı Müslüman aşiretlerde, Mısır’da görülmez. Suudi, Arabistan, Irak, Suriye, Ürdün’de yaygındır.
Bunlar, kendilerine peygamber soyundan gelme süsü veren bir topluluk. Vardır böyle peygamberle akrabalık iddiasında olanlar. Kıbrıslı Şeyh Nazım için bile “peygamber soyundandır” denirdi. Güçlü bir meşruiyet kazandırıyor tabii bu iddia sahibine.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, valla kusura bakmasın ama araştırma zahmetine katlanmadan kelam etmiş konu üzerinde. Görüntülerdeki kişilerin Arap milliyetçisi bir aşiret olduğunu iddia ediyor. Şöyle demiş: "Bunlar, Yemen, Suudi Arabistan Suriye'de bulunan Arap milliyetçisi bir aşiret. Türkiye'ye de göç döneminde gelmişler. Arap Devleti fikrini savunuyorlar. Bir süreden beri değişik illerde örgütleniyorlar. Araçlarına bakıldığı zaman ekonomik sıkıntılarının olmadığı aman bunlara bakalım diyeceğimiz kişiler değil”
Milliyetçi değil ümmetçi
Bir tehlike varsa dikkat çekilsin elbette ama “ümmetçi” olduğu peygamber soyundan geldiği iddiasıyla apaçık ortada olan bu topluluğun “milliyetçi” olduğunu sanmak garip elbette. Tabii ki Arap milliyetçisi falan değiller, çünkü “fıtratlarına ters”. Arap milliyetçiliği, kavmiyetçiliği reddetme kültürünün yaygın olduğu İslam/Arap coğrafyasında savunulması zor ama ilerici özellikler taşıyan bir anlayıştır. Hani şu çok yerin dibine batırılan Baas (yani Arap Diriliş -kimileri Rönesans da derler- Hareketi) sosyalizmden çokça etkilenmiş “ilerici milliyetçi” bir akımdır. Saddam öyleydi tabii ama ilericiliği batsın, diktatörlüğüne malzeme yapmıştır, devrilmesiyle de zaten fiili olarak görünmez hale gelmiştir Irak’ta. Suriye’de –hala- güçlüdür, ülkenin büyük emperyal çullanma karşısında yenilmezliğinin nedenlerinden biri de Baas’a olan bağlılığın güçlü oluşudur. Yani Arap milliyetçiliğini sosyalizmden de etkilenerek savunan Baasçılardır. O zaman Zafer beye sorayım; Adana’daki o güruh Suriye’deki “Baas rejimi”nden kaçıp Türkiye’ye gelen “Baasçılar” mı yani? Nacizane önerim, madem Suriyeli karşıtlığınız var biraz Arap dünyasını, Suriye’yi bilip öyle konuşmaya çalışın.
Diyorum ki; bu tipler “Arap devleti” falan kurma peşinde olamazlar, o kadar “millet” bilinçler yok. “İslam devleti kurma peşindeler” de canımı ye. Bunları görelim, kimlerin onlara yol verdiğini anlayalım, Türkiye’deki “zihniyet akrabalarından” güç aldıklarını her fırsatta söyleyelim, Türkiye’ye sığınmak zorunda kalanların hepsinin, desteklemeseler bile Esad karşıtı oldukları için değil, bu tiplerden de kaçtığını artık kabul edelim.
Adana’daki o güruh ülkenin çeşitli kentlerinde artık görmeye alışık olduğumuz, cihatçı, fanatik gruplardan biri. Yeni ya da güçlü bir örgütmüş gibi gösterip, onu Suriyeli göçmene çullanma aracı yapmanın manası yok.
İktidarın göz yumduğu onlarca cihatçı gruptan biri işte.