Jeremy Corbin’den sonra İşçi Partisi liderliğine getirilen Keir Starmer’a pek ısınamamıştım doğrusu. Hem karizma yoksunu oluşu, hem de güven vermeyen ilk açıklamaları üzerimde etkili olmuş demek ki. Ancak son zamanlarda hakkında okuduklarım, Starmer’a bakışımı yavaş yavaş değiştiriyor.
Öncelikle belirteyim, siyasi kişiliği bir yana, hayli saygın bir hukukçu olarak sevilen biri Starmer. Ülkenin Başsavcısı iken makamının hakkını verdiğini söylerler. Sanılanın aksine son derece açık sözlü, eleştiriye saygılı, esprili biri de. Bunlar iyi özellikler. Tüm bunların üzerine Lordlar Kamarası’nı kaldırmaktan söz etti ki, işte bu ona ısınmama yetebilir.
Saçma sapan bir kurumdur bu Lordlar Kamarası. Halk tarafından seçilmemiş bir sürü gereksiz figürün ülke hakkındaki kararlarda söz sahibi olması saçmalık elbette. Monarşiyi destekleseler bile, Lordlar Kamarası’nın varlığından rahatsız olan muhafazakarların da sayısı hayli fazladır ülkede.
Lordlar Kamarası İngiltere Parlamentosu'nun iki meclisli yasama organının bir parçası olup, Avam Kamarası‘nın üstünde bir konuma sahiptir. Kamaradaki Lordlar, Avam Kamarası‘ndan geçmiş olan yasaları onaylamaktan sorumludur. Yani yasa haline gelmeden önce son onayı bunlar verir. Sembolik değil, ciddi bir yetkidir ellerindeki, öyle ki dilerlerse Avam Kamarası’ndan (halkın doğrudan seçtiği temsilcilerden yani) gelen yasayı onaylamayarak yürürlüğe girmesini engelleyebilirler. Brexit oylamalarındaki rolleri buna örnek verilebilir. Kimilerinin Lordlar Kamarası için "demokrasinin travması" demeleri de son derece yerindedir.
Bu arzu yeni değil
İşçi Partisi daha önce de benzeri bir isteği dil getirmişti. Bu kez Starmer’in bu konuda daha ciddi adım atması mümkün. 2003 yılında Avam Kamarası'nda İşçi Partisi'nin efsanevi sosyalist milletvekili Tony Benn'in de bulunduğu bir grup milletvekili Lordlar Kamarası‘nın lağvedilmesi yönünde oy kullanmıştı.
Bu saçma kurumun ortadan kaldırılması arzusu İngiltere’de uzun zamandan beri var aslında. Yaklaşık 400 yıl önce bu arzu gerçekleşmişti bile. Oliver Cromwell 1640'lardaki İç Savaş'ın ardından İngiltere'yi yönetmeye başladığında Lordlar Kamarası'nın gücünü önce önemli ölçüde azaltmış, nihayetinde 1649'da kaldırmıştı. Cromwell’in etkisindeki parlamento Lordlar Kamarası’nı "yararsız, İngiltere halkı için tehlikeli" olarak değerlendirmişti. Ancak 1657'de monarşinin yeniden güçlenmesi üzerine Kamara yeniden var oldu. 1911’de de bu hak ellerinden alınmasına rağmen günümüze kadar yasaları onaylamaya devam etti.
Kapatılabilir mi peki?
Elbette. Parlamento'da yapılacak bir oylama ile rahatlıkla kapatılabilir. Eğer bu bir boşluk doğurursa, Kamara yerine bölgesel temsilcilerden oluşan bir Senato da kurulabilir. Bunun farkı elbette üyelerinin seçilerek gelmeleri olur. Bu yönde öneriler de var.
Belli olmaz, Kamara’nın kaldırılması uzun yıllardır var olan ama ciddi bir güce ulaşamamış Anayasacılık hareketinin Monarşi‘nin iptal edilsin talebiyle birleşebilir. Babadan Lord olan ama tüm yaşamı boyunca sosyalizmi savunan Tony Benn ölümüne yakın zamanlarda monarşinin kaldırılması için verdiği mücadeleyi hayli hızlandırmıştı. Bıraktığı hareketin yeniden güçlenmesi için ortam son derece uygun. Son yıllarda hiç olmadığı kadar eleştiri konusu oluyor monarşi çünkü.
Lordlar Kamarası, anketlerde oylarının hayli yükseldiği görülen İşçi Partisi‘nin iktidarında bu kez feshedilecek gibi görünüyor.
***
Yazıyı Sesli Köşe'den dinleyebilirsiniz.