“Ben bunu geçmişte yaşamıştım” hissine deja vu adı veriliyor. Ekonomide bu yıl yaşadıklarımızı daha önce yaşamıştık, deja vu!
Ne zaman? 2019-2020’de. O dönemde de dolar yapay bir şekilde 6.85 TL’de tutulmaya çalışılmış, bu uğurda Merkez Bankası’nın rezervlerinden milyarlarca dolar harcanmıştı.
Her şey bugün olduğu gibi seçimler öncesinde başlamıştı. Ve kök sebep yine düşük faiz politikasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün olduğu gibi o gün de faize karşıydı. Dönemin Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya faiz indirimi talimatını yerine getirmediği için görevden alınmıştı. Erdoğan bunu “Sözümüzü dinlemiyordu adam” diye açıklamıştı.
Çetinkaya’nın yerine getirilen Murat Uysal, Merkez Bankası’nın politika faizini bir yıldan kısa sürede yüzde 24’ten yüzde 8.25’e çekti. Tıpkı bugün olduğu gibi ithalat ve cari açık patladı. Bu da TL üzerinde büyük bir baskı doğurdu.
Ama yerel seçimler öncesinde TL’nin değer kaybetmesi istenmiyordu. Bu nedenle Merkez Bankası’nın rezervlerinden döviz satışları başladı. Piyasaya müdahale 2020 yılında da sürdü, bu sayede dolar uzun bir süre boyunca 6.85 TL’de tutuldu. Ama bu esnada Merkez Bankası’nın rezervleri tükendi. Swap (Para takası) ile başka bankalardan borç alınan dövizler çıkarıldığında Merkez Bankası rezervlerinin eksiye indiği ortaya çıktı.
Akıl almaz bir hızla devam eden satışlar sonunda 2020 Ekim ayında net rezervler eksi 48 milyar dolara kadar geriledi. Buna rağmen dolar patlamış 8 TL’yi geçmişti. Türkiye bir ödemeler dengesi krizinin eşiğindeydi. 2020 Kasımında bir gece yarısı Murat Uysal görevinden alındı. İki gün sonra da Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak Instagram’dan istifasını verdi.
Geçtiğimiz Eylül’den beri neredeyse aynı şeyleri yaşıyoruz. Geçen yılın Mart ayında Merkez Bankası başkanlığına getirilen Şahap Kavcıoğlu, Eylül’de başladığı indirimlerle politika faizini 19’dan yüzde 14’e çekti. İndirim oranı 2019-2020 dönemindeki kadar büyük değildi ama aynı etkiyi doğurdu. Dolar patladı, 18.4 TL’ye dayandı.
Ekonomi yönetimi doları durdurabilmek için 20 Aralık’ta kur korumalı mevduat uygulamasını açıkladı. Aynı gün ve izleyen günlerde Merkez Bankası’nın rezervlerinden piyasaya çok yüklü tutarda döviz satışı gerçekleştirildi. Bunun etkisiyle dolar 11 TL’nin altına düştü.
Heyhat enflasyon patlamış, cari açık yükselişe geçmişti. Doların indiği yerde kalmayacağı belliydi. Merkez Bankası rezervlerinden döviz satışları hızlandırıldı. Bu sayede geçen aya kadar dolar önce 14, sonra 15 TL’nin altında tutuldu. Ama tıpkı 2020’de olduğu gibi rezervler tükenmeye yüz tutmuştu. Dün açıklanan verilere göre Merkez Bankası’nın net uluslararası rezervleri geçtiğimiz hafta 2.4 milyar dolar daha azalarak 8.2 milyar dolara indi. Tıpkı 2020’de olduğu gibi Swap ile başka bankalar ve merkez bankalarından alınan dövizler çıkarıldığında net rezervin eksi 50 milyar dolar civarında olduğu hesaplanıyor.
Ekonomist Haluk Bürümcekci yılın ilk 3 ayında Merkez Bankası rezervlerinden 24.3 milyar doların eksik olduğunu hesaplıyor. Kesin rakamı bilmiyoruz ama Nisan ve Mayıs’ta da rezervlerin yaklaşık 20 milyar dolar daha eridiği düşünülüyor. Türkiye bir kez daha bir ödemeler dengesi krizinin eşiğinde.
Deja vu, ekonomi yönetiminin aklına çare olarak yine sermaye kontrollerinden başka bir şey gelmiyor. İhracatçıları döviz gelirlerinin yüzde 40’ını Merkez Bankası’na satmaya zorlamak, kalan yüzde 30’unu da reeskont kredisi karşılığında bankaya sattırmak, bir ay boyunca döviz almayacağı taahhüdü istemek, bunun bir sonucu.
Önümüzdeki günlerde daha sert sermaye kontrolleriyle karşılaşmak şaşırtıcı olmayacak. Örneğin 2020’de Türkiye’nin ithalatı, gümrük kontrolleri uzatılarak fiilen yavaşlatılmıştı. Buna benzer cin fikirler karşımıza çıkabilir. Akla getirmek istemediğimiz önlemler dahi alınabilir.
Ne uğruna? Faizin artırılmaması, devletin kemer sıkmaması ve bu arada demokrasiye geri dönülmemesi uğruna.
Soruyu güncelleyerek tekrar soralım: 2019 ve 2020’de satılan 128 milyar dolar ve bu yıl satılan 40 milyar dolar, toplam 168 milyar dolar nerede?