Yanlış saksıda büyümüş bir çiçek: Shahzadeh N. İgual

İki ülke, iki lisan, iki kültür, iki yaşam ve tek insan… Bu sözler kendi deneyimini tüm samimiyetiyle anlatan İranlı yazar ve sosyolog Shahzadeh N. İgual için benim kıssadan hisse söyleyebileceklerim.

İki ülke arasında verimli bir edebi ‘ova’ yaratıp tüm hayali ve kültürel ekinlerini buralarda büyüterek kültür elçiliğini üstlenen İgual, Türkiye’de Türkçe dilinde eserler veren ilk yabancı yazar olmasının yanı sıra Türkiye Yazarlar Sendikası'nın anadili olmayan Türkçe'de eserler yazan ilk üyesi.

İgual’ın kültür elçiliği bununla da sınırlı değil, kendisi aynı zamanda Türkiye’den İran’a edebiyat turları düzenleyerek, Tahran’ın Kırmızı Sirenleri, Rolls Royce'u Taramışlar Baba ve İsfahan’ın Gözyaşları romanlarını birlikte yolculuk ettiği gezginlere tanıtıyor, her adımında Türkiye ve İran arasında edebi ve duygusal bir köprü kuruyor.

Bu hikayenin devamı, onun aldığı ödüller, takdirler, elde ettiği başarılarla uzayıp gidiyor. Ben de bir gazeteci olarak İgual ile kazanımlarını konuşmak üzere buluşmuş olsam da hikayeyi en başından yazmak istedim. O yüzden kendisine de küçük bir kız çocuğu olarak hatta bir göçmen olarak Türkiye’ye ayak basışını sordum. Havalimanına ilk ayak bastığı “o an’ın” bugünkü Shahzadeh’in yaratıcısı olduğunu söyleyen İgual, hikayenin devamını bizler için anlattı.

“Lütfen dikkat’
İstanbul Atatürk Havalimanı'na ayak bastıktan sonra duyduğum ilk cümleydi; şaşırmıştım. ‘Lütfen dikkat’ Bu iki Arapça sözcüğün Fars dilinde de derin yer etmiş olmasından olsa gerek, anonsun geri kalanının da Farsça olacağından eminmiş gibi kulak kabarttım. Değildi tabii…
… Babamla İngilizce konuşan gişedeki memurun, ikide bir yanındaki memurla tek kelimesini dahi anlamadığım bir dilde, yani Türkçe konuşmasını izlerken birden bir şey fark ettim, Nazım Hikmet’in memleketindeydim…”

Bu cümleler, İran’da doğan ve Türkiye’de büyüyen Shahzadeh N. İgual’ın 12 yaşındaki zihninden yıllar sonra bir yazar olduğunda kaleme aldığı Tahran’ın Kırmızı Sirenleri isimli romanı vasıtasıyla bizlere yansıyor. İran-Irak Savaşı’na okul sıralarında tanıklık eden bir çocuğun gözlerinden o günün İran’ını anlatan İgual ile sohbetimize çocukluğundan başlıyoruz.

Yazar olma serüveninin başlangıcını anlatan İgual, "Yanlış bilinen her şeyi anlatmak için yazacağım dedim kendi kendime ve bugün tüm yükleri sırtlandığım omuzlarımda İran ve Türkiye arasında kültür ve edebiyat elçiliği görevini de üstlenmiş oldum. Çünkü birbirine bu kadar yakın olup aynı zamanda bu kadar uzak olan bu iki ülke açısından bir şeylerin değişmesini, doğru bilinen yanlışların düzeltilmesini gönülden istedim" ifadelerini kullanıyor.

Her iki ülkeye de ait olup aynı iki ülke tarafından da "yabancı" olarak görülmesinin yükünü ve aynı zamanda öğreticiliğini anlatan İgual, "Bizler yanlış saksıda büyümüş çiçekleriz. Her iki ülkede kökü olan, her iki ülkeye de ait olan ama aynı zamanda ait de olmayan, sınırın her iki yanında da yabancı olarak görülen çocuklarız. İsfahan’ın Gözyaşları romanım, Türkçe’den Farsça’ya çevrildi; üzerinde ‘Yabancı roman’ ibaresi yer alıyordu. Türkiye’de de siz kitapçılarda yine ‘Yabancı roman’ raflarında yer aldığını göreceksiniz. İşte bu hem ait olup hem de olmamanın somut karşılığını yansıtıyor" diyor.

'Biz İran’dan kaçmadık'

Türkiye’ye gelişi elbette İgual’ın bugün olduğu kişinin temellerini oluşturuyor. Haliyle ben de soruyorum; "Küçük bir kız çocuğunun gözünden İran-Irak Savaşı nasıl görünüyordu; yabancı bir ülkede yabancı bir çocuk olmak nasıl bir duyguydu?" diye.

Cevap veriyor İgual; "Biz İran’dan İslam Devrimi sonrasında kaçmayı yeğleyen ailelerden değildik. İran-Irak Savaşı’nı 8 yıl boyunca orada yaşadık. 90’ların başında geldik Türkiye’ye. Türkiye’ye geldiğimde henüz 12-13 yaşlarında küçük bir çocuktum ve babama dönüp: ‘Baba Nazım’ın memleketindeyiz değil mi?’ diye sorduğumu hatırlıyorum. Ben iki kere büyüdüm hayatımda; bir İran-Irak Savaşı’nda, bir de Türkiye’ye geldiğimde. Savaş başladığında çok küçüktüm. 5 yaşında okula başlamıştım ve okul sıralarında bizlere, sığınaklara sakince nasıl gidileceği öğretiliyordu."

'Savaş dersinden yıldızlı pekiyi alan çocuklar da öldü'

İran-Irak Savaşı’nın okul sıralarındaki yansımalarını anlatan İgual, "O dönemde Savaş dersimiz vardı bizim ve roketatarın yıkma gücü ne kadardır, o yaşlarda biliyorduk. İlk romanımda şöyle yazmıştım: '.. o yıllarda savaş dersinden yıldızlı pekiyi alan çocuklar da öldü.' Teneffüslerde hep Ortadoğu'yu, İran ve Amerika’nın oyunlarını konuşurduk 6-7 yaşlarındayken, böyle büyüdük. Böyle büyümemiz gerekti ve bu bizi erken büyüttü. Biz aslında büyümüştük, sadece yaşımızı bekliyorduk... Büyüdüğüm ikinci evre de ilk gurbet deneyimim oldu. Farsça konuşamıyorsunuz, derdinizi anlatamıyorsunuz. Bakkal amcaya, ‘İki sakız iki de çikolata alabilir miyim?’ cümlesini dahi sözlükten tek tek arayarak söylerdik. Tabii o zamanlar elimizin altında telefonlar yoktu. Bu izler kaç yıl geçerse geçsin benim için hala daha çok yeni, çok taze…"

'Önyargıları yıkmak için yazar olmak istedim'

Türkiye’de okula başlamasının ardından İran’a dair önyargılardan rahatsız olduğu için bir gün yazmaya karar verdiğini ifade eden İgual, "İzmir’de Türkçe kursu sonrasında okula başladım. Bir gün bu lisanda roman yazacak kadar Türkçe öğreneceğimden işte o yaşta emin oldum çünkü sordukları sorular çok canımı yaktı. Türkiye’de insanlar, İran-Irak savaşına dair çok bir şey bilmiyordu. 100 kişi bu taraftan 60 kişi diğer taraftan öldü sanıyorlardı ancak 1 milyon kişinin hayatını kaybettiğini ve savaşın 8 yıl sürdüğünü çok az kişi biliyordu. Türkiye’nin İran hakkında net ve berrak bilgilere sahip olmadığını gördüm. Biz 'garp karalaması' diyoruz buna Farsça’da. Türkiye’de haberlerin garp karalamalarıyla ilerlediğini gördüm. Bu sebeple bir gün bu dilde yazmaya karar verdim" diye ifade ediyor kendini.


Tahran'da açılan ve Dünya'nın en büyük açık hava kütüphanesi unvanına sahip olan, 'Tehran Book Garden'

İgual önyargılara dair şunları söylüyor: "Türkiye bugüne kadar ne kadar önyargılara kurban olduysa, İran da o kadar kurban olmuştur önyargılara... Türkiye de bu konuda bir o kadar yaralı bir ülke olduğu için İran’a karşı önyargısız olmasını temenni ediyorum komşu kızı olarak. Yani bana soruyorlar: ‘İran’da kadınlar oje sürebiliyor mu?’ Dünyada tırnak süsleme sanatının en ileri düzeyde icra edildiği ülkelerden biri İran. Kozmetik ürünlerinin en fazla üretilip tüketildiği ve bulunduğu coğrafi bölgede en çok estetik ameliyatının yapılarak bu dalda tıp turizminin odağı olan ülke İran’dır. Birkaç sene önce Tahran’da en büyük açık hava kütüphanesi açıldı ve sadece üç beş cümleyle bir gazete bunun haberini yaptı. Şu anda mesela heykel yok algısı var ancak şu an İran’da üstü çıplak kadın heykeli var. Kadın pilotumuz, tiyatro sanatçımız, sinema oyuncularımız var. Garp neyi uygun görürse onu tanıtır..."


İran Mall Gondi Shapour Kütüphanesi

‘Uğur Mumcu’yu ben öldürdüm’

Türkiye’de okulda maruz kaldığı bir ayrımcılığı hiç unutamadığını anlatan İgual, "Okul hayatım nispeten kötü geçti diyebilirim, çünkü Ortadoğu insanına hiç sıcak bakmayan bir hocamız vardı ve ben İranlıydım. Henüz 12-13 yaşında küçük bir kız çocuğu olmama rağmen bana potansiyel bir tehlike gözüyle bakardı. Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü sene ben henüz okuyordum. Çok iyi hatırlıyorum, yarıyıl tatili bitmiş ve okulumuza dönmüştük. İran’ı düşman ilan ettiler. Ben Türkiye’de büyümüş bir İranlı olarak Atatürkçü'yüm ve Atatürk'ün Türkiye’nin başına konmuş bir talih kuşu olduğunu her zaman söylerim. Fakat 12-13 yaşında bir çocuk üzerinden böylesi bir düşmanlığı hissettirmek doğru değildi. 'Rolls Royce’u Taramışlar Baba' isimli kitabımda 'Uğur Mumcu’yu ben öldürdüm' başlıklı bölümü kötü bir çocukluk anısı sebebiyle gözyaşları içinde yazmıştım. Hala içimde kocaman bir kara delik var bu anı yüzünden ve travması hala daha çok taze. Bahsettiğim, öğretmenimin sınıf arkadaşlarımın yanında Uğur Mumcu’nun katlinden bahsederken ‘Bunlar’ diyerek beni göstermesi rencide etmesi… Ben de küçük bir çocuk olarak bunu kaldıramadım ve ayağa kalkıp adımı soyadımı söyleyip ardından da ‘Uğur Mumcu’yu ben öldürdüm’ diyerek sınıfı terk ettim. Dolayısıyla öğrenciliğim çok da iyi geçmedi ama derslerim iyiydi. Ama bu sadece bir örnek tabii ki. Çünkü çok değerli, pırıl pırıl öğretmenlerimiz de vardı ve onlar sayesinde bazı kötü anlar biraz daha hafif geçti ama yine de öğrencilik yıllarım sorulduğunda aklıma ilk hep bu anı gelir” diye anlatıyor.

‘İran’a da Türkiye’ye de gönülden bağlıyım’

Yazarlığının ve sosyolog olarak İran’a dair verdiği derslerin yanı sıra, İran’a yapılan ilk edebiyat turlarını düzenlemesiyle de tanınan İgual, iki ülkeye olan bağlılığını edebiyat ve sanat üzerinden bir projeyle hayata geçirmek üzere düşündüğü yolculuk fikrinin çıkışını, Zülfü Livaneli ile olan bir anısıyla anlatıyor: "Sayın Zülfü livaneli, ‘İran, edebiyatçıların Mekke’sidir. Hacı olmaya gitmek lazım oraya’ sözlerini söyledi. Çünkü Firdevsi’nin Şahname'si, Hafız-ı Şirazî ve daha nicesi Farsça yazılmış eserler verdiler. Bu diyalogtan sonra ben de İran’ın en güçlü yanının edebiyat olduğunu ve Farsça’nın gücünü bildiğim için bu turları düzenlemeye karar verdim. Goethe’yi etkilemiş Hafız-ı Şirazî’yi, Dante’yi etkilemiş Firdevsi’yi anlatmam lazım dedim ve bundan 6 yıl önce bu yolculukları düzenlemeye karar verdim. İlk etapta Türk yazarları götürmek istedim çünkü Türk yazarların kaleminden İran’ın anlatılmasının çok iyi olacağını düşündüm. Önce Nedim Gürsel ile sonrasında da Ayşe Kulin’le gittim. Ardından başka yolculuklar düzenleyerek devam ettik. Tabii araya pandemi girdi ancak şimdi şimdi yeniden düzene giriyoruz."

Türkiye’den turist gruplarına İran’da eşlik ederek kendi eserlerinin yol haritası üzerinden İran tarihi, kültürü ve edebiyatını tanıtan İgual, Türk edebiyatı ve İran edebiyatını harmanladığı yolculuklarının duyurularını kendi internet sitesi ve Instagram hesapları üzerinden yaptığını da sözlerine ekliyor.

‘Bir Gecede Binbir Gece’

İlkini 2019 yılında Dada Salon’da gerçekleştirdikleri Bir Gecede Binbir Gece isimli Müzikli Edebiyat Gecesi projesinden de bahseden İgual, pandemi nedeniyle ara vermek zorunda kaldığı gösterinin 12 Ocak tarihinde Zorlu Center Platinum Sahne’de sahneleneceğini belirtti.

İgual söz konusu gösteride, İran edebiyatının güzide eserlerini sahnede canlandırırken kendisine bu gösteri için İran'dan davet ettiği Amir Ashkan Project grubu ile konuk gitarist Akın Eldes’in de kendisine geleneksel temelli çağdaş müzikleriyle eşlik edeceğini söyledi. İgual, "12 Ocak’ta Kültürel Dönüşüm Derneği’nin katkılarıyla Bir Gecede Binbir Gece etkinliğimizi gerçekleştireceğiz. Değerli konuğumuz müzisyen Akın Eldes de İran edebiyatına sihirli bir dokunuş gerçekleştirecek. Çok sevdiğimiz bu projeyi diğer şehirlerde de sunabilmek istiyor, bunun için çalışıyoruz" dedi.

İran edebiyatının derinlerine sihirli müzik tınılarıyla yolculuk yapmak istiyorsanız 12 Ocak’ta Zorlu Center Platinum Sahne’de gerçekleşecek etkinliğin biletlerine etkinlik gişesi ve Passo’dan ulaşabilirsiniz.

Yeni kitap yolda

Shahzadeh N. İgual’ın Türkçe’de; "Tahran’ın Kırmızı Sirenleri", "Rolls Royce’u Taramışlar Baba" ve "İsfahan’ın Gözyaşları" isminde üç romanı bulunuyor. Kendi yolculuğunu edebi bir yoldan okurlarına aktaran İgual, şu günlerde yeni kitabının heyecanını yaşıyor. İgual, ismi konusunda değişikliğe gidebileceği için adını vermediği yeni romanının çok yakında raflarda olacağını söyledi.

Shahzadeh N. İgual kimdir?

Tahran’da doğdu. İran-Irak Savaşı’na, Tahran’da ilköğretim çağındaki bir kız çocuğunun gözüyle tanıklık etti. 90’lı yılların başında annesi ve kız kardeşleriyle Türkiye’ye geldi.
Orta öğretimini ve Sosyoloji lisansını İzmir’de tamamladıktan sonra dünyayı gezmeye başladı. Kahvenin yetiştiği tüm topraklara ayak bastı. İpek Yolu'nda uzun bir yolculuğa çıktı. Ortadoğu Dinleri hakkındaki tezini yıllar boyu süren yolculukları sırasında yurtdışında tamamladı. Tematik gezilerde uzmanlaştı. Çoğu İran’da yayınlanan sosyolojik makale ve yayınlara imza attı. İran sinemasından çok sayıda örneğin aralarında bulunduğu Farsça eserleri Türkçeye çevirdi.

Kültür Sanat Haberleri