'Herkes bana yaşatılan adaletsizliği hiç olmazsa bir yakınına anlatmalı. Ortada tutarlı bir kötülük var'
Bu sözler 50 yıllık yaşamının son 28 yılını cezaevinde geçiren İlhan Sami Çomak'a ait. Çomak, 1994 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya bölümünde öğrenciyken aynı anda iki farklı yerde eylemlere katıldığı gerekçesiyle ve bir itirafçının ifadesi ile 21 yaşında tutuklandı. Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) 7 yıl devam eden yargılama sonucunda Çomak, "örgüt üyeliği" dahil bazı suçlardan idama mahkum oldu. İdam cezasının kalkması sebebiyle cezası müebbet hapse çevrildi.
Dosya AYM'de
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); 2006'da Çomak'ın adil yargılanmadığına hükmederek, Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etti ve Çomak'ın yeniden yargılanmasına karar verdi. 11 Mart 2014'te İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkan Çomak, tekrar müebbet hapse mahkum edildi. Çomak, yargılamanın 'işkence altında alınan ifadeler ve itirafçı ifadeleri' esas alınarak yapıldığını belirtiyor. Çomak, somut hiçbir delil bulunmamasına rağmen mahkum edildiğini savunuyor.
10 kitap, 5 dil, ödüller
Türkiye’nin cezaevinde en uzun kalan tutuklularından biri olan Çomak, bu sürede 10 şiir kitabı yazdı. Şiirleri İngilizce, Norveççe, Rusça, Almanca ve Galce’ye çevrildi. Çomak; Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir ve Öykü, Norveç Kültür Bakanlığı ve Yazarlar Birliği İfade Özgürlüğü, Halkevleri Özel ile Metin Altıok Şiir Ödülü sahibi. Türkiye Pen ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi olmasının yanı sıra Norveç Pen, Galler Pen Cymru, Kürt Pen, Avusturya Pen, İrlanda Pen yaşam boyu onur üyesi. Erkek kardeşinin ölümü üzerine onun ismi olan Sami’yi de kendi ismine katan Çomak’ın yazdığı kitaplar şöyle: Gitmeler Çiçek Kurusu, Açık Deniz, Günaydın Yeryüzü, Kedilerin Yazdığı İlahi, Bir Sabah Yürüdüm, Yağmur Dersleri, Dicle’nin Günlüğü, Geldim Sana, Hayattayız Nihayet, Karınca Yuvasını Dağıtmamak.
Kitaptan uyarlama
Daha önce "Gönderen: İlhan Sami Çomak" isimli belgesele konu olan Çomak'ın hayat hikayesi şimdi de İletişim Yayınlarından çıkan "Karınca Yuvasını Dağıtmamak" kitabından uyarlanan "Hayat Seni Çok Seviyorum" oyunu ile sahneye taşındı. Çomak’ın çocukluk dönemiyle başlayan oyun, üniversite için İstanbul'a gelişi, ardından tutuklanmasını ve cezaevinde yaşadığı süreci anlatıyor. Yönetmenliğini Kemal Aydoğan’ın, sahne tasarımını Bengi Günay, ışık tasarımını İrfan Varlı, animasyon ve afiş tasarımını Saeed Ensafi ile yönetmen yardımcılığını Reyhan Özdilek ve Sinem Kurt'un yaptığı oyunda müzisyenler Ali Tekbaş ve Gülseven Medar rol alıyor. 9 Eylül'de prömiyerini yapılan oyun, dün ve önceki gün, İstanbul Kadıköy Moda Sahnesi'nde tekrar seyirciyle buluştu.
Yaşadıklarını sahnede anlatıyor
Dün akşamki gösterimde oyuna yoğun bir ilgi vardı. Salonda boş bir yer bulmak da mümkün değildi. Kağıttan yapılmış kuşların, bez üzerinde işlenmiş şahmeranın ve perdeye yansıtılan Çomak'a ait fotoğrafların olduğu sahne dizaynının izleyiciler tarafından beğenildiği görüldü. Oyun, bir yoldaki yolculuğun ilerleyişini gösteren görüntülerle başlıyor. Çomak'ın kendi yazdığı diyalogları Ali Tekbaş ile Gülseven Medar, oynuyor. Çomak oyunda, yaşadığı süreci, "Bunca acı, ölümün derin sularına bunca batırılışım. İtirafçıların ifadesinden kaynaklanıyordu. Benimle birlikte onlarca insanın yakalanmasına sebep. Yalan yanlış ifadeler. İstanbul'un iki yakasında aynı saatte iki yangın. İki-üç yerde birden var olmuşum! Uçup uçup yangın çıkarmışım" sözleri ile anlatıyor.
'Adalet erkektir'
Ardından, "Bana adaleti sorun ama sormayın. Adalet iyi bir şeymiş eskiden. Az bulunan iyi bir şey. Şimdi herkes onu arıyor. Bulan, bilen yok ama" kelimeleri ile de adalete karşı sahip olduğu düşüncelerini dile getiriyor ve ekliyor:
"Aslında adalet erkektir, çok erkek hem de. Her iki gözü açık. Elinde terazi değil, yakasını kaptıranın alnının çatına vurmak için koca bir gürz vardır. Kendimden biliyorum. İşte bu gürz tam yedi yıl boyunca DGM tarafından alnıma alnıma vuruldu. Müebbetle sevdiler beni. Sonra dosyam bozuldu. Bu kez özel yetkili mahkeme sevip öptü beni, yıllar yıllarca. Yine müebbetle ödüllendirildim. AİHM 'Adil yargılanmadı' diyerek bozdu dosyamı. Beni kimselere yar etmek istemediler. Tam altı yıl bekledim, yeniden yargılanmak için. Kapı kapı dolaştım, çok bekledim. Kafka'yı doğrulamak için varım ben ne de olsa: Kapı açıldığında 2013 olmuştu. Bu kez ağır ceza sevdi beni. Yargılandım ama yargılanmadım DGM'nin hükmünü temize çekmek içindi tüm oyun. Tekrardı, yeni değildi. Üçüncü kez müebbetle sevdiler beni."
'Bir türlü inanamıyorum'
Başlangıçta bu kadar uzun süre içeride kalacağını hiç düşünmediğini belirten Çomak, "Çıldırırdım belli ki, iyi ki düşünmemişim. Hala dönüp geçen zamanı hesapladığımda bunca yılı ben yaşamamışım, bu zor yolu. Kat eden ben değilmişim gibi bir türlü inanamıyorum. Ama buradayım işte, gerçek bu. Yapılan hukuksuzlukla ilgilenmiyorum artık. Bunu değiştiremedim. Yanlış yerde olup kötülüğe bulaştığım için değil, yalanın sahiplerinin ısrarıyla içerideyim. Peki ben ne yaptım? Uzun uzun sevgi biriktirdim. Geleceğe, insana, hayata özlemin bitmezliğine, kedi ve köpeklere, sonbaharın sarılığına, paçam ıslanarak eve koşma isteğine..." ifadelerini kullanıyor. "Hayat Seni Çok Seviyorum" diyor duvarların ardından, 28 yılı çalınsa da. Yaşama neşesini ise her şeye rağmen yitirmiyor, 'dört duvarın göçebe şairi.'
'Yazmaya mecburum'
Yazmak ise Çomak için bir sığınak, yaşam ile bir köprü. Tutunduğu kelimelerle adeta firar ediyor. Ondandır ki "Hayat hakkında neredeyse bildiğim ne varsa yazıdan öğrendim" diyor. Yazmaya mecbur olduğunu vurguluyor Çomak ve ekliyor:
"Bu hayata dair bir kaydım olsun istiyorsam böyle olmalı. Çünkü varlığımı kanıtlayacağım, bu dünyada adının yankısını bırakacağım bildiğim başka hiçbir şey yok elimde. Böyle büyük bir darbeye karşı koymak, adaletsizliğin peşimi bırakmadığını bilmek, beni, akıl ve ruh sağlığımı korumak adına yazıya yöneltti... Ben aslında yazarak hayata ve zamana sahip çıktım; kendi hayatıma, şiirin zamanına. Mümkün olsa yaşardım, her haliyle, her duyguyla yaşardım. Olmadı, olmuyor. Ben de yaza yaza, kalemimi de, duygularımı da güzellikten ve iyilikten yana çalıştırarak hayattan vazgeçmediğimi göstermeye çalıştım."
Final kendi sesiyle
Oyun, Çomak’ın kendi sesinden verdiği mesaj ile bitiyor. Sesli mesajında, cezaevinden çıktığında ilk olarak kardeşinin mezarını ziyaret edeceğini söyleyen Çomak, "Ağlayacağım, kimse varmasın yanıma! Göğe bakacağım. Uzanacağım yanına. Aydınlık bir gün olacak” diyor. Salon, ses kaydının sonundaki şu kelimelerin ağırlığıyla da derin bir sessizliğe bürünüyor:
"Nereden başlasam yine oraya geliyorum' diyordu şiirin uç beyi İlhan Berk. Başladığım yerdeyim. Dönüp dönüp müebbetler alıyorum! Mahkemeler, hâkimler değişti. Ama hükme asla dokunmadılar."
'Tiyatro fikrini adil yargılama problemi başlatıyor'
Oyunun ve Moda Sahnesi'nin yönetmeni Kemal Aydoğan, halktv.com.tr'ye konuştu. Aydoğan, Çomak’ın yaşadığı adil yargılanma probleminin tiyatro aracılığıyla sahneye taşıma fikrinin oyun sürecini başlattığını söylüyor. Oyunun oluşma sürecine ilişkin bilgi veren Aydoğan, ilk olarak otobiyografik özellikler taşıyan 'Karınca Yuvasını Dağıtmamak' kitabını okuyor. Oradan çıkarttığı 40 sayfalık bölümü Çomak'a iletiyor. Çomak, düz yazı biçiminde yazdığı bu bölümleri yeniden şiirsel bir üslupla işleyerek oyun haline getiriyor.
'Bir masalda konaklayabiliriz'
28 yıldır cezaevinde olan bir tutuklunun hikayesini sahneye taşımasının kendisi için çok önemli olduğunu vurgulayan Aydoğan, "Yaşayan bir yazarın oyununu sahneye taşımanın en belirgin hissi 'güncelliği'. Bir de bu yazar oyununda bahsettiği problemi hala yaşadığından güncel olanın derecesi daha bir pekişiyor" ifadelerini kullanıyor. Oyun ile de Çomak'ın tekil varlığında bir bölgenin yaşadığı acıların tümünü hissetmenin mümkün olduğunu belirtiyor Aydoğan ve ekliyor:
"Çomak’ın tekil varlığında bir bölgenin yaşadığı acıların tümünü hissetmek mümkün. Bir coğrafyada dolaşıp, bir evde, bir masalda konaklayabiliriz. Sadece acıları, şiddeti, savaşı, ayrımcılığı, nefreti değil, sevgiyi de yoğun biçimde koklayıp, dokunabiliriz. Aslına bakılacak olursa bir şairle birlikte çocukluğu dolaşıyoruz, gençliği... İnsana türlü yollar çizen kadere de, iradeye de tanıklık ediyoruz. Ben ettim."
'An meselesi'
Aydoğan, Çomak'ın yaşadıklarına dair de "Bu ülkede 'düşünce suçlusu' olmak muhalifler için an meselesi. Dün serbestçe dolaşırken ertesi gün delil gösterilmek sizin suçlu olarak zindanlara atılmak sık rastladığımız bir adaletsizlik örneği. Eminim çoğu insanın bu şekilde adaletsizliğe uğramış bir tanıdığı vardır. Çomak, yüzlerce başka örneği gibi, adaletsizliğe uğrayan düşünce suçlularından biri. Çomak, örgüt üyeliğiyle suçlandı, delilsiz yargılandı, müebbet hapse mahkûm edildi" diyor.
'Üryan geliyoruz, üryan gidiyoruz'
Adil yargılanma hakkının en temel hak olduğunu söyleyen Aydoğan, "Sahte ve şahitlerle oluşturulan deliller sonucu bir insanın 28 yılının elinden alınması kabul edilemez" ifadelerini kullanıyor. Bu adaletsizliği gidermenin tüm vatandaşların görevi olduğunu vurgulayan Aydoğan, devamında şunları söylüyor:
"Üryan geliyoruz dünyaya. Bir kimliğimiz yok gelirken. Sonra toplum içinde bir takım kimlikler kazanıyoruz. Dünyaya gelişimizdeki bu ilk 'yalın', 'çıplak' hali temel bir referans noktası olarak kullanan bir bilinç aşamasına geçmemiz lazım ki barışçıl bir dünya evren kurabilelim. Zaten üryan da gidiyoruz bu dünyadan, hiçbir kimlik örüntüsünü yanımızda götüremiyoruz. Bu dünyaya geliş ve gidişteki yalınlığa sırtını yaslayıp düşmanlıktan kurtulabilir insanlık. Değilse ayrımcılık yapmak için çok fazla unsur var ve egemenler halkları kavga ettirmek için bu farklılıkları kullanmaya devam edecek. Bahsettiğim üryan geliş, üryan gidiş hakikatini sahnede seyirciyle paylaşma imkanı yaratıyor. İnsanın en yalın hallerinden biri sanat. Demek ki bir de sanat bize üryan olma imkanı tanıyor."
'Ne emeğimizin hakkı, ne de ağzımızın tadı'
Aydoğan; son olarak, "Toplumsal barış inşa edilmeden kimse gün yüzü göremeyecek. Ne emeğimizin hakkını alabileceğiz, ne de ağzımızın tadı olacak. Herkesin eşit olduğu, özgür bir dünyanın düşünü görmeye devam ediyoruz" ifadelerini kullanıyor.