Geçen hafta Ferhan Şensoy ve Ortaoyuncular’dan bahsederken ‘Kavuk’ meselesi satır arasına sıkıştı. Yüz yılı geçkindir el değiştiren kavuk, güldürü geleneğini ve geleneksel Türk tiyatrosunu temsil eden çok önemli bir semboldür. Geleneksel Türk tiyatrosunun ilk yılları tıpkı Antik Yunan tiyatrosunda olduğu gibi anlatıcı üzerindendi ve Meddah geleneği ile ilerledi. Daha sonra orta oyunu gelişip ardından da günümüzde seyrine doyamadığımız modern tiyatro kabul görünce geleneksel tiyatro önemini yitirdi. Kavuk ise yolculuğuna hala devam ediyor. İlk temsilcisinden günümüze 6. kez el değiştirdi. Her emanetçisi birbirinden değerli tiyatro emekçilerine saygılarımla deyip başlayayım bu hafta ki yazıma.
Birbiriyle karışan fes ve kavuk arasında şöyle bir fark var. Fes daha çok tuluat sanatını temsil ederken, kavuk orta oyunu ve güldürü geleneğinin sembolü olarak kabul edilir. Kavuk’un ilk sahibi İsmail Dümbüllü sanılsa da doğrusu O’nun ustası olan Kel Hasan Efendi’dir. Hasan Efendi’nin yoğurtçuluk mesleğinden tiyatroya geçişi birçok tiyatrocunun da sahip olduğu en güçlü itki olan ‘tiyatro tutkusu’ dur. 1874 tarihinde dünyaya gelen Hasan Efendi tahmin edileceği gibi kel lakabını boşuna almaz. Saçları olmadığı için başına yırtık bir fes geçirir, kaşlarını siyaha, burnunu da kırmızıya boyar. Orta oyunundaki Kavuklu’ya benzer bir tipi canlandırmasıyla yaşadığı dönemin dikkat çeken güldürü ustalarından biri olur. Zaman içerisinde modern tiyatroya uyumlanamaz ama ölümüne kadar da sahneyi bırakmaz.
İsmail Hakkı Dümbüllü kavuğun ikinci taşıyıcısıdır. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun son temsilcisidir ve orta oyunu, tuluat ustasıdır. Kel Hasan Efendi, çırağı olan Dümbüllü’ye başındaki kavuğu vererek günümüze dek uzanan kavuk geleneğini böylece başlatır. Kavuk o tarihten sonra Dümbüllü Kavuğu adını alır. 1897 doğumlu olan usta çocukluğundan itibaren tiyatroya büyük ilgi duymuş dönemin çok önemli isimleri ile çalışmıştır. Dümbüllü oyununu oynarken duruma uygun senaryo yazmakta ve doğaçlama yapmakta çok ustadır. Günümüzde de komedi sanatçılarının sahnede hazır cevap olması gülmecenin etkileyici, zekâ dolu unsuru olarak hayranlık uyandırır. Sadece tiyatro değil, sinemada da oyunculuk yapmış olan usta 55 yıl gibi uzun bir süre sahnede kalmayı başarmıştır.
Dümbüllü hayattayken, 1925 doğumlu Münir Özkul’a 1968 yılında kavuğu devreder. Sinema oyuncusu olarak bildiğimiz değerli Münir Özkul aslında tiyatro kökenlidir. Modern tiyatronun Türkiye için kurucu babası Muhsin Ertuğrul ile çalışma şansına sahip olmuştur. İstanbul Şehir Tiyatroları ve Ankara Devlet Tiyatrosu’nda çalışmış, daha sonra kendi tiyatrosu olan Bulvar Tiyatrosu’nu kurmuştur. Kanlı Nigâr oyununda onu seyreden İsmail Dümbüllü, Münir Özkul’a der ki; ‘Oğlum Münir benden sonra kavuğumu senin taşımanı istiyorum. Bu işe sen devam edeceksin. Vasiyetimdir bu. Sen kitaplı tiyatrodan geliyor olsan da yerine göre Pişekar, yerine göre Kavuklu olmayı başardın. Kavuk senin hakkın.’ 21 yılın ardından Münir Özkul kavuğu 1989 yılında Ferhan Şensoy’a devredene kadar layığıyla taşır.
Galatasaray lisesinde okuyan Ferhan Şensoy, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Mimarlık bölümünde lisans eğitimine başlasa da malum ‘tiyatro sıtması’ onu da bulur eğitimini yarım bırakarak Fransa’da Strasbourg Devlet Tiyatro Okulunu bitirir ve yazdığı oyunlar Fransa’da sahnelenir. En iyi yabancı yazar ödülü alır, yönetmenlik, oyunculuk yapar. 1980’de Ortaoyuncular’ı kurar. Geçen hafta uzun uzun bahsettiğim 42. yılında tekrar sahnelenen Şahları da Vururlar, Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı, Anna’nın Yedi Ana Günahı, İstanbul’u Satıyorum, Muzır Müzikal oyunlarını sahneler. Efsane oyunu Ferhangi Şeyler 1987 de başlar ve sanatçının ölümüne kadar sürer. Ferhan Şensoy birlikte sahneye çıkma şansı bulduğu Münir Özkul ile ilgili anısını şöyle aktarır; ‘‘Tuluat sevmezdi Münir abi. ‘Ben kitaplı tiyatrodan geldim, şaşırırım, unuturum’ derdi. Tuluat öyle çok hesaplı bir şey değildir, sahnede gelir komiğin aklına dan diye çıkar ağzından. Sahnedeyken böyle bir şey yaşadık, ben patlattım cümleyi. Münir abinin gözleri büyüdü, unuttu. Onun bana söylemesi gereken lafı soru olarak başka bir replikle söyledim ben ona. Gözleri ışıldadı, lafı hatırladı, o da patlattı. Ona da bana da alkış geldi. Ertesi gün bir naylon torbayla bana kavuğu getirdi. Al bu senin dedi. ‘Usta sana böyle mi verdiler, torbayla mı verdiler?’ dedim. ‘Yok bir tören yapılmıştı’ dedi ki sonra biz de bir tören yaptık. Münir abi kavuğu bana devrederken İsmail abinin ona söylediği şeyler var bana onları söyledi. İlle birine vermek zorunda değilsin, vereceğin adam Türk tiyatrosunu senden sonra alıp başka bir yere götürecek bir bayraktar olacak. Bu halkın tanıdığı sevdiği muhalif bir komik olacak.’’
Tiyatronun dahi çocuğu Şensoy birlikte çalıştıkları Rasim Öztekin’i kavuğun 5. emanetçisi olarak belirler. Sanatçı 2016 yılındaki devir teslim töreninde yaptığı konuşmasında kendi tiyatro serüvenini de özetler gibidir. ‘Benim konuşmam çok kısa sürecek. Ben bayılınca bitecek. Kariyerimde Beyoğlu’nun çok önemi var. Beyoğlu’nda gezerken bir okul buldum kendime; orada dünyaya bakışı öğrendim, dünyayı yorumlamayı öğrendim, bakış açılarını öğrendim. Yıllar sonra Beyoğlu’nda gezerken bir usta buldum kendime: Ferhan Şensoy. Baş öğretmenim Ferhan Şensoy olmak üzere bir sürü usta benim konservatuvarım oldu. Zeliha Berksoy ile başlayıp Erol Günaydın’la devam eden, Münir Özkul’la süren Tuncel Kurtiz ile devam eden, Derya Baykal’la süren… Bu isimlerin hepsi benim konservatuvarım oldu. Ben onlardan mezun oldum. Bugün de ben bu geleneksel ve batıyı birleştiren tiyatrodan bu kavukla ustamdan beratımı almış olarak kabul ediyorum.’ Sanırım geleneksel olan kavuğu devralmak hiçbir ödül heykelciği ile kıyaslanamaz bir haz ve sorumluluk olsa gerek. Öztekin kavuğu kısa süre sonra, 2020 yılında oyuncu Şevket Çoruh’a devreder. Ve 2021 yılında aramızdan ayrılır.
Oyuncu Şevket Çoruh kavuğun günümüzdeki son temsilcisidir. Aslında kendisinin çift emaneti vardır. 2017 yılında Kadıköy’de büyük emeklerle ve bütçelerle kurduğu Baba Sahne’nin açılışında Müjdat Gezen tarafından, Türk Tiyatrosunda tuluatın simgesi olan ve Münir Özkul tarafından kendisine devredilen Dümbüllü’nün Fesi’ni Şevket Çoruh’a devreder. Daha sonra da 2020 yılında kavuğun 6. emanetçisi olur. Çoğumuzun televizyon dünyasından tanıdığı Çoruh 1989 yılından bu yana tiyatro sahnelerindedir, tiyatro emekçisidir. Rol aldığı son iki oyun, Bir Baba Hamlet ve Taxim hala Baba Sahne’de seyircisiyle buluşmaktadır. Çok sayıda ödüller alan bu iki oyunu da görmeyenlerinize tavsiye ederim.
Tüm büyük ustalarımıza saygıyla.