Şecere-i Sefaletimin Seçimi

Dr.Altar Kaplan“Oysaki bizim tek bilmek istediğimiz yoksulların neden yoksul oldukları. Sakın onların açlığı bizi doyuruyor ve çıplaklığı bizi giydiriyor olmasın?”Eduardo Galeano

Sene seksenlerin başı; fotoğrafta annem, rahmetli babam, benden bir yaş ufak kız kardeşim ve ben. Fotoğrafta objektife bakmayan yalnız ben ve ben hayatım boyunca bu fotoğrafın ağırlığını taşıdım. Taşıdım çünkü kadrajda diğerlerinin aksine uyumsuz olan o bakışların karamsarlığını aşmaya yönelikti tüm çabalarım. Ancak bu yaşlara erince o anda, adeta bir çocuk masumiyetiyle, ailemin şeceresini görür gibi makûs talihimizi izlercesine fotoğrafta başımı öne eğdiğimi anladım...

(Fotoğraf: Dr. Altar Kaplan)


Şöyle ki:
Dedem, babam hayatları boyunca çalıştılar, onlardan tek bu miras kaldı bana ve benim oğluma bırakabileceğim yegâne miras da bu.
Devletin onlara da bana da karşılıksız verdiği tek şey kimlik oldu...
Dedemin evi yoktu, babamın evi yoktu, benim evim olmadı, oğlumunsa ev sahibi olması zor bir ihtimal, neredeyse imkânsız.
Aklı evvellere sorarsan bunun tek suçlusu atalarım ve ben. Haşa birden fazla evi, arabası olana aynı vergi tarifesini uygulayan devlet değil bunun suçlusu…
Dedemin arabası yoktu, babamın külüstür bir arabası vardı ölünce borçları nedeniyle satıldı, benim arabam olmadı bir motorum var muhtemelen oğlumun o da olmayacak.
Haşa ve kat’a bunun suçlusu da devlet değil ben ve atalarım; çünkü bizler vergi affı, imar affı, sigorta affı gibi tabiri caizse rantiyeleri beklemeden borçlarımızı zamanında ödedik…
Dedem okuma yazma bilmezdi, babam muhtemelen ilkokul mezunuydu, ben üniversite mezunuyum, diploması beyana hazır; muhtemelen oğlum daha da iyisini yapar lakin bana olmadığının aksine ona bir faydası olur mu bilmem.
Ne yazık ki devleti tanıdık biz sadece; bilemedik aslında, devlete örümceklenen hangi partidir, cemaattir, tarikattır tuğlayı ören, yolu döşeyen…
Dedemin bir maaşı yoktu, babam mecburen malulen emekli oldu, ben kendimi bildim bileli çalışıyorum daha ne kadar çalışabilirim kestiremiyorum ama oğlumun iş bulmasından şüpheliyim.
Oysaki nesiller boyu “devlet ebet müddet,” lafına kayıtsız şartsız inanırken; azıcık kulak kabartmalıydık, “alt yapı üst yapıyı belirler,” sözüne…
Dedemin devletle değil ama hükümetle hep derdi oldu, babamın devlete karşı boynu hep kıldan inceydi, benim hiç başım belaya girmedi devletle desem yeri var, oğlum hapislere düşmese kâfi.
Bilmem kaç kuşaktır dikili ağacı bulunmamasının suçunu atalarım gibi kadere ya da benim yaptığım gibi sözüm ona paha biçilmez argümanlara değil devlete yüklerse maalesef o da mümkün değil…
Ceddim üstüne dedem, babam ve ben bu devletin vatandaşı olarak ömrümüzü çürüttük umarım oğlum bu devletin kollarına düşmez.


Nenemi, anamı, karımı saymaya yüreğim el vermese de tek umudum kızım…
Devletin elini sürmesine asla izin vermeyeceğim kızım…
İşte ben, üzerinden kırk yıl geçmesine rağmen halen bu fotoğrafı çeken makinenin deklanşör sesi kulağımda çınlarken bu devletin dönüşmesine yönelik azıcık da olsa umut besleyerek, hiç değilse ileride kızımın boynu bükük kalmamasını umarak yıllar sonra ilk defa sandığa gidip oyumu kullanacağım…
Veleddalin âmin.

Kültür Sanat Haberleri